Geçen haftanın ilginç gelişmelerinden biri, Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank ile Fransız bankası BNP Paribas’nın Türkiye’de tahvil yatırımının çok cazip hale geldiği yönündeki değerlendirmeleriydi. Onlara Türkiye’de yüksek faize yatırımın (finans jargonundaki adıyla “carry trade”in) yeniden para kazandırmaya başladığını söyleyen Bloomberg’in haber yorumunu da ekleyebiliriz.
Haksız değiller, şunun şurasında bir yıl önce, Nureddin Nebati’nin bakanlığı döneminde yüzde 10’un da altına inen tahvil faizleri Mehmet Şimşek’le birlikte yükselişe geçti. İki yıllık tahvilin faizi (getirisi) yüzde 40’ın da üzerine çıktı ve daha da yükselecek gibi görünüyor. Bir de kurda istikrar sağlandı mı, yabancı yatırımcı açısından tamamdır.
Peki “nas”a ne oldu? Madem dönüp dolaşıp “Londra’daki tefeciler” sıcak para getirsin diye faizi artıracaktık, geçen yıl niye indirmiştik? Ve adamlara neden “tefeci” demiştik?
Ve tabii en kritik soru, kısa süre önce “nas”tan dem vuran, bankalara zorla tahvil aldırarak enflasyon yüzde 80’deyken faizin tek haneye inmesini sağlayanların üç-beş ay sonra her şeyi sil baştan yapmayacaklarının garantisi var mı?
Onca faiz artırımı, onca toplantı, onca vaade rağmen yabancı yatırımcıların Türkiye’den uzak durmaya devam etmesinin bir sebebi de bu değil mi?
Sıcak paranın 2023’te gelmesinden umudunu kesmiş olmalı ki, Mehmet Şimşek geçen hafta “2024’ün ikinci yarısından itibaren Türkiye’ye yönelik küresel fon akışının hızlanacağını” söylüyordu. Olabilir, yerel seçimlerden sonra da sıkı para politikası devam eder (Bu konudaki kuşkularımı ayrı bir yazıda anlatacağım), faizler BNP Paribas’nın dediği gibi biraz daha yükselir, TL biraz daha değer kaybettikten sonra istikrar kazanırsa yabancı yatırımcılar gerçekten de gelebilir. Bunu daha önce yapmışlardı, yeniden neden yapmasınlar?
Bir zamanlar tahvillerde yaklaşık 70 milyar dolarlık sıcak para vardı. Bloomberg’in yazının girişinde sözünü ettiğim makalesinde yer verdiği grafik, bu paranın Türkiye’den nasıl kaçtığını gösteriyor, kaçan balık büyük oldu. (Grafiğin sağındaki dikey çizgi tahvillerdeki sıcak parayı milyar dolar cinsinden gösteriyor.)
Faiz artırımlarıyla “tefeci” diye kovduklarımızın ayağına kırmızı halıyı serdik. Ama faiz artışı tek başına yeterli değil, kurun biraz daha yükselmesi ve yükseldiği yerde istikrar kazanması da gerekiyor.
Doların olduğu yerde zorla tutulduğunu, önümüzdeki dönemde biraz daha yükseleceğini bizim gibi yabancılar da görüyor. Nereye kadar? İşte bu konuda kafalar karışık. Deutsche Bank doların 2024’ün ortasında 32.5 TL’ye, sonunda ise 35 TL’ye yükselmesini bekliyor. İngiliz bankası Barclays ise 2024 sonunda 43.80 TL’ye yükseleceği tahminini yapıyor. Hangisi? Dolar 40 liraya çıkacaksa neden mesela 32 liradan bozdursunlar ki?
Kurun biraz daha yükseldikten sonra istikrar kazanması ise ayrı mesele. Bunun için enflasyonun ve cari açığın gerilemeye devam etmesi veya Merkez Bankası rezervleri kullanılarak doların kontrol altında tutulması şart. Rezervler eksi 50-60 milyar dolar civarındayken ikincisi kolay değil. İlki yani enflasyonun baz etkisiyle değil gerçekten düşmesi için ise para politikası tek başına yeterli değil, kamunun ciddi anlamda kemer sıkması ve halktaki yüksek enflasyon bekleyişinin de kırılması gerekiyor.
Bu arada bir de Londra’yla Türkiye arasındaki para takası (swap) kanalının açılması meselesi de var.
Yabancı yatırımcı çantada keklik değil. Zaten bana öyle geliyor ki, tefeciler mi, yabancı yatırımcı mı, ona da tam karar verebilmiş değiliz.