Güvenlik Servisleri Organizasyon Derneği (GÜSOD), özel güvenlik sektörünün doğru çalışma ilkelerini ve asgari standartlarını oluşturmayı amaçlayan ve aralarında sektörün TAV Özel Güvenlik, Pronet, Securitas ve Tepe Güvenlik gibi ağır toplarının bulunduğu şirketlerin yöneticileri tarafından 30 yıl önce İstanbul’da kurulmuş.
Sektörde 60 binin üzerinde görevliyi istihdam eden üye şirketler bu alandaki toplam cironun yüzde 25’ini oluşturuyor. GÜSOD’un Başkanı ise Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi eski Başkan Yardımcısı ve Havacılık Komitesi Başkanı Turgay Şahan. Emekli olduktan sonra TAV Güvenlik’in başına geçen Şahan, sektörde fiili olarak 360 bin kişi çalıştığını ancak sertifikalı 750 bin kişi bulunduğu söylüyor.
Bunun nedeni ise “Güvenlikçi olacağım” diye yola çıkıp, sonra İçişleri Bakanlığı’nın sınavını kazanarak sertifika aldıkları halde işi tercih etmemeleriymiş. Şahan bu nedenle ileride istihdam olanaklarının artması durumunda talebin karşılanmasında zorluk yaşanmayacağını söylüyor.
“Kimler güvenlikçi olmak istiyor?” sorusuna da ilginç bir yanıt veriyor. Güvenlikçi sertifikası alanların üçte biri üniforma sevdası olanlarmış. Polis ya da askerde görev almamış olanların ilgi gösterdiğini belirterek “Aklında geleceğe yönelik böyle bir uktesi olanlar geliyor ve böyle insanların sayısı da hayli fazla” diyor Şahan.
İkinci grupta ise üniversitelerin iki yıllık özel güvenlik bölümünü bitirenler bulunuyormuş. “Mektepliler” işe hemen tepelerden, yönetici olarak başlamak istiyorlarmış. Ancak GÜSOD üyesi şirketlerin “işte deneyim kazanmayı ve liyakata bağlı yükselmeyi” esas alan insan kaynakları politikası nedeniyle mekteplilerin kimi zaman demoralize olduğunu anlatıyor Şahan ve “Ama onlardan da çok eleman alıyoruz işe” diyor. Üçüncü ve çoğunluktaki grubu ise bir işe girip çalışmak zorunda olanlar oluşturuyormuş.
Yaşam pahalı olduğu için Marmara Bölgesi’nde çalışmak istemiyorlar
Özel güvenlik sektörünün özellikle Marmara Bölgesi’nde eleman açığı olduğunu söylüyor Şahan. Bölgede bu işi yapmak isteyen yeterli sayıda kimlikli ve kalifiye eleman bulamadıklarını belirten Turgay Şahan şunları söylüyor:
“Anadolu’da böyle bir sorun yok ama Marmara Bölgesi’nde var. Onun da nedeni aldığı ücretin Marmara Bölgesi’ndeki şehirlerde kiraların yüksekliği ve hayat koşullarının zorluğu nedeniyle yeterli olmaması. O yüzden tercih etmiyorlar Marmara’yı.”
Hayat pahalılığı hemen hemen her sektörde olduğu gibi bu sektördeki çalışanların tercihlerinde de büyük değişiklikler yapmış. Hatta sevdiği için güvenlikçi olarak çalışmak amacıyla Marmara Bölgesi’ne gelenlerin bir kısmı hayat koşulları zor geldiğinden memleketine dönmeye başlamış. “Eskiden doğudan batıya göç vardı, şimdi bu sebeplerden dolayı genelde olduğu gibi bizim sektörde de batıdan doğuya göç var. Ekonomik koşullar çalışanlarımızı zorluyor, o yüzden biz dernek olarak bunu aşmaya yönelik önlemler almaya çalışıyoruz” diyor.
Sektörde istihdam açığının özellikle yaz aylarında daha da büyüdüğüne dikkat çeken Şahan, yaz sezonu gelince güvenlikçilerin Ege’ye, daha çok da sezonun uzun olduğu Akdeniz Bölgesi’ne gittiklerini söylüyor. Bunun nedeni ise o bölgelerde alacakları nispeten yüksek ücretlerin yanı sıra bahşiş gibi “takviyelerle” ceplerine girecek paranın artması. İstihdam edenlerin konaklamayı, yeme içmeyi de karşılaması hayatı güvenlikçiler için epey kolay hale getiriyor. 5-6 ay sonra “Nasıl olsa işim hazır” dedikleri eski işyerlerine geri dönüyorlar. Hele çalıştıkları işyeri Marmara Bölgesi’nde ise hiçbir sıkıntıyla karşılaşmıyorlar.
Şahan COVID-19 sonrası online sipariş ve kurye kullanımının artmasının sektördeki düzeni bozduğunu anlatıyor. Özellikle 20-34 yaş arası grup motora binip kuryelik yapmayı daha çok tercih etmeye başlamış. “Kendini biraz daha özgür hissediyor. Bahşiş alıyor, şirket kuruyor. Bazıları kurye arkadaşlarını alıp ben ekip olarak hizmet veriyorum diyor” diye konuşan Şahan toplamda istihdam kaybı olmamakla birlikte düzenli istihdam rotasının kırıldığını vurguluyor.
Gelirini artırmak için ikinci bir işte part-time çalışan güvenlik elemanı sayısının arttığını bildiklerini ifade eden Şahan, insan kaynakları politikasının bu konuda eskisi kadar sıkı olmadığını belirtiyor. Zaten bu konudaki sıkı politika elemanın istihdam havuzunda çıkıp başka bir işe gitmesine neden oluyor ve yerini de özelikle Marmara Bölgesi’nde doldurmak kolay değil. Ancak part-time da olsa ikinci bir işte çalışmanın güvenlik sektörü için “pek tercih edilir” olmadığını belirten Şahan “Ama bu konuda zorladığınız zaman ikinci bir iş yapmasına müsait iş kollarını tercih ediyor ve ayrılıyor. O yüzden işini aksatmıyorsa, ses çıkarmadan görmemezlikten gelerek idare ediyoruz” diyor.
Yapay zekanın kullanım alanı giderek artıyor
GÜSOD’un üzerinde çalıştığı 4 ana başlıktan birinin teknolojiyi güvenlik sektörüne taşımak olduğunu belirterek “Yapay zeka ve biyometrik güvenlik sistemlerini kullanmak da bunun içerisinde” diyor. Şahan havalimanı ve diğer sektörlerin güvenliğinde 1996’dan beri biyometrik sistemlere geçiş yapıldığını belirterek “Parmak izi, göz retinası, yüz tanıma gibi biyometrik sistemler yaygınlaşmaya başladı. Ama daha çok kullanımı havalimanları ve stratejik tesislerde oldu. Parmak izi okunmadan, yüz profiliniz alınmadan pasaportların okunmaması gibi uygulamalar oldu. Böyle olunca güvenlik sektörü biyometrik teknolojiyi kendi sahasına da taşıdı. Oturduğumuz, çalıştığımız yerlerde kartlı geçişler parmak izine, yüz tanımaya döndü. kapalı devre televizyon (CCTV) ile izleniyoruz oturduğumuz yerde ya da çalıştığımız yerde. CCTV kendi başına anı görüntü alırsa o bir anlam ifade etmiyor. O verilerin artık işlenmesi söz konusu.”
Verilerin işlenmesi noktasında da yapay zekanın devreye girdiğini söylüyor Şahan ve şunları anlatıyor:
“Eskiden insan marifetiyle yapıyorduk birçok işi. Ama büyük tesislerde o mümkün değil. Örnek vereyim. Örneğin, dış hat yolcusu olan ve yolcu sayısı 5 milyonun üzerindeki A sınıfı havalimanında 1000 kamera vardır. Bunlardan gelen görüntüleri 40 ekrana aktarıp onu bir ya da birkaç polis ya da güvenlikçiyle izleyemezsiniz. Bazı yerlerde bir kişiye dört yüz kamera düşüyor.
Sağlıklı bir izleme mümkün olmadığı için burada yapay zeka devreye giriyor. Bunu güvenlikçiler ilk başta yapay zekanın devreye girmesiyle işsiz kalacakları şeklinde algıladılar. Aslında iş öyle değildi. Yapay zekayı güvenlikçileri daha ehil kılmak için destek olarak kullanmayı hedefliyoruz. Yapay zekayla riskli durumları tanımlıyorsunuz.”
Şahan “Havalimanında riskli durum nedir?” sorumuza ise “Örneğin havalimanında sahipsiz bagajın ortada kalması riskli bir durumdur. Şurada bir kapkaççının birisinin çantasını çalıp kaçması riskli bir durumdur” yanıtını veriyor.
Anlattıklarına göre kamera sahipsiz bir çantanın ortada 30 saniye kaldığını görüyor. Yapay zekayla verilen kodlama kameraya “Bunu kırmızı daire içine al ve görevliyi uyar” uyarısını yapıyor. Bu algoritmayı bir yapay zekanın işletttiğini belirten Şahan, sistemde parmak izi bulunmasa bile havaalanlarında yüzü tanımlanmış insanları tespit etmenin mümkün olduğunu belirterek “Birçok yerde zaten parmak izinden ziyade yüz tanımaya geçildi o daha pratik. Pasaport polisinin önünde kameraya bakmamızın nedeni bu. Artık pasaport kabinlerinde polis yok, e-gate denen bir uygulama var. Pasaportunuzu okutuyorsunuz, parmak izini veriyorsunuz, yüz tanıma yapıldıktan sonra kapı otomatik olarak açılıyor. Polis yok” diyor.
Polisin olmadığı bir sisteme geçiş pek de kolay olmamış. İlk başta kaçak geçiş olur diye endişe edilmiş. Şahan “Veriye dayalı çalışan sistem, polisten de güvenlikçiden de daha sağlam iş yapıyor. O yüzden onları artık güvenip kullanmak zorundayız. Güvenlik sektörü de o yüzden biyometrik verilerle yapay zekayı birlikte kullanma karanı uzun yıllar önce aldı” diye konuşuyor.