Alp dağlarının eteklerinde kurulan ve o güzeller güzeli Cenevre Gölü’nü de kucaklayan Montrö’den (Montreux) bahsetmek istiyorum bugün size. Heykelleri, müzeleri, üzüm bağları ve muhteşem doğasıyla zarif Montreux, kelimenin tam anlamıyla küçük bir cennet.

İsviçre her köşesiyle nefes kesen bir coğrafya. Doğanın bir ülkeye bu kadar cömert davranması başka ülkelere biraz haksızlık olmuş diye düşünmeden edemiyor insan. İsviçre turumuzda uğradığımız, kartpostallardan kalma güzelliğinin yanında adı Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile özdeşleşmiş bir şehir var karşımızda. Temmuzun son düzlüğünde olduğumuz için tarih itibarıyla Montreux’den bahsetmek istedim. 20 Temmuz 1936’da imzalanan sözleşmenin öneminden söz etmeyeceğim burada ama sözleşmenin imzalandığı oteli de anmadan geçmeyeceğim.

Sözleşme bu otelde imzalandı

1906 yılında açılmış çok şık ve zarif bir otel Fairmont Le Montreux Palace. Montreux Caz Festivali’nin yapıldığı ilk yıllarda Aretha Franklin, BB King, Miles Davis, Count Basie, Chick Corea, Eric Clapton, Santana dahil sayısız efsaneyi ağırlayan bir yer ve buram buram tarih kokuyor ama en önemli yanı Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı yer olması.

Tarihe tanıklık etmek ilginç bir his
Alanı ne olursa olsun yakın tarihle bir şekilde buluşmak insanda saygıyla karışık tanımlanamayan bir his yaratıyor. Otele geldiğinizde Türk olduğunuzu ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı salonu görmek istediğinizi resepsiyondaki görevliye söylediğinizde işi gücü bırakıyor ve büyük bir kibarlıkla sizi üst katta bulunan salona götürüyor. Salonun girişinde tarihi kitap ve evrakların olduğu mini bir kitaplık var. Daha önceden haber verdiğiniz takdirde size ayrıntılı bilgiler vereceğini de ekliyor ve ağzından dökülen ‘Atatürk’ sözünü duyunca insanın gözleri doluyor.

Ah! O Deep Purple’ın ‘Smoke on the Water’ı

En basit tanımla rock tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gruplarından Deep Purple, girişindeki gitar riff’iyle tıpkı kendisi gibi efsane olan şarkısı ‘Smoke on the Water’da, Montreux’de, Cenevre Gölü yakınındaki bir kumarhane yangınını anlatır. Takvimler 1971 yılını göstermektedir ve grup Machine Head albümünün kayıtlarını yapmak için İsviçre’dedir. Bir kumarhaneyi kiralarlar. Rolling Stones’tan aldıkları mobil kayıt stüdyosunda çalışırlarken o sırada kumarhanede konser veren Frank Zappa’nın hayranlarından biri fişek tabancasını ateşler ve yangın çıkmasına neden olur. Cenevre Gölü’nün üzeri dumanla kaplanmış ve grup üyeleri de kaldıkları otelden yangını izlemiştir. O gün kumarhane kül olur ama bu efsanevi şarkının doğmasına da neden olur. Montreux şehri bu şarkıyla rock tutkunları için de ölümsüzdür artık.

Freddie Mercury’nin tutkunu olduğu şehir

“Zihninizin huzurlu olmasını istiyorsanız Montreux’ye gelin” diyen ve bir dönem burada yaşayan Freddie Mercury’nin ne kadar haklı olduğunu bu güzel şehri görünce anlıyorsunuz. Freddie Mercury’nin anısına yapılan bronz heykel 1996 yılından beri göl kenarında duruyor ve çiçeklerle süsleniyor. 2003 yılından bu yana her yıl eylül ayının ilk hafta sonu, Montreux şehrinin büyük hayranı olan Freddie Mercury anısına düzenlenen Freddie Anma Günleri bu yıl 31 Ağustos ile 3 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. Kaçırmamanız gereken bir diğer etkinlik Queen-The Studio Experience. Yukarıda bahsettiğim, Deep Purple’ın ‘Smoke on the Water’ şarkısında geçen kumarhane 1971 yangınından sonra yeniden yapılıyor ve bugün Casino Barrière Montreux adıyla konuklarını karşılıyor. Burası aynı zamanda David Bowie, The Rolling Stones ve Queen’in de aralarında olduğu efsanevi isimlerin kullandığı Mountain Studios’a ev sahipliği yapıyor. 1975 yılında kurulan stüdyo, 2013 yılında Queen: the Studio Experience adıyla bir müzeye dönüştürüldü.

Chillon Şatosu ya da ilk görüşte aşk!

Dağlar, göle yansıyan yaşlı ağaçlar ve masmavi bir gökyüzü… Cenevre Gölü’nün doğu kıyısında yer alan Chillon Şatosu, doğayla bütünleşen tarihi güzelliği ve nefes kesici panoramik manzarasıyla sizi ilk görüşte aşık ediyor resmen. 11’inci yüzyıldan uzanan şato ziyarete açık ve vaktiniz varsa 14’üncü yüzyıl sanatından örnekleri görebilirsiniz.

Pastoral İsviçre’yi trenle keşfedin

İsviçre’nin muhteşem doğasını keşfetmenin en harika yolu Montreux tren istasyonundan kalkan GoldenPass treninden geçiyor. GoldenPass rotası Lucerne ile Montreux arasında uzanıyor ve sizi nefis göllerin, nehirlerin, vadilerin ve kasabaların arasından geçirerek Alp dağlarına taşıyor. GoldenPass 3 ayrı rotadan oluşuyor; Lucerne’den Interlaken Ost’a, Interlaken Ost’tan Zweisimmen’e ve Zweisimmen’den Montreux’ye. Seyahatin tamamında yolculuk yapacaksanız, tüm trenler için ayrı ayrı rezervasyon yaptırmalısınız. Trenle yapabileceğiniz bir diğer unutulmaz yolculuk ise Montreux’den Broc-Chocolat’ya giden çikolata trenine binmek. Bu yolculukta Gruyeres köyündeki peynir fabrikasını ziyaret edecek, Broc’ta ünlü Cailler çikolata fabrikasında nefis çikolataları tadacaksınız.

Göl vapuru yandan çarklı

Montreux’deki bir diğer keyifli gezi, yandan çarklı bir gemiyle yapılan Riviera turu. Gemi Montreux’deki turizm ofisinin yakınındaki iskeleden kalkıyor. 2 saat süren bu gezide Cenevre Gölü, İsviçre ve Fransız Alpleri ve Chillon Şatosu’nu, Villeneuve, Le Bouveret ve St Gingolph kasabalarıyla Vevey’deki ünlü Lavaux üzüm bağlarını görüyorsunuz.

Festivaller kenti

Montreux tüm zarif güzelliğinin yanı sıra bir festivaller kenti. İlk kez 1967 yılında düzenlenen ve o günden beri caz tutkunları için bir mabet niteliği taşıyan Montreux Caz Festivali temmuz ayı boyunca yapılıyor ve dünyanın dört bir yanından müzisyenleri buluşturuyor. Avenue Claude-Nobs müzik tutkunları arasında çok popüler. Montreux-Vevey Klasik Müzik Festivali en iyi senfoni ve oda müziği topluluklarını dünyanın en önemli orkestra şefleriyle buluşturuyor. Göl kenarında kurulan Noel Pazarı ise anlatılmaz, yaşanır. Hele akşam saatlerinde o göl manzarası öyle güzel ki bakmaya doyamazsınız.

Yerel gastronominin önemli bir parçası peynir

Montreux’ye en yakın havalimanı Cenevre’de ve direkt uçuşla Cenevre’ye gelebilirsiniz. Cenevre ve Montreux arasında düzenli bir demiryolu ve otobüs bağlantısı var. Gelelim bu güzel şehirden hediye olarak ne getireceğinize… Elbette yerel şaraplar, peynir ve çikolata. Burada sadece İsviçre’ye özgü peynirlerle yapılan fondü ve bir tür patates yemeği olan rösti dahil geleneksel İsviçre lezzetlerini hemen her restoranda tadabilirsiniz. Eğer gastronomi tutkunuysanız, özel peynirlerin ve süt ürünlerinin üretildiği yerel çiftliklere ya da şarap imalathanelerine ve bağlara yapılan turlar sizi hayli mutlu edebilir.