Türkiye iç ve dış politika dinamiklerini değiştirecek, ekonomik kırılganlığı arttıracak bir yerel seçim sonrası stres yüklü önemli gelişmelere hazırlanırken sizleri binlerce kilometre uzakta bir cennete götürmek istiyorum bugün. Cotswolds’a.
Cotswolds İngiltere’nin güneybatısında, Oxford ile Bath arasında geniş bir alana yayılıyor. Yeniden kendimi şarj etmek için her fırsatta kaçmak istediğim, nehirleri, doğallığı ve tarihi ile ideal bir kırsal cennet. Londra’nın tam bir göçmen ve mülteci kentine dönüşmesi yüzünden birçok İngiliz artık bu bölgeye kaçıyor.
Ortaçağ’dan bugüne
Cotswolds bölgesi Romalılar döneminden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olagelmiş. Cirencester Roma İmparatorluğu’nun Britanya eyaletinin başkenti olarak biliniyor. Orta Çağ boyunca ticaret ve yün endüstrisiyle önem kazanmış. Bölge zengin bir ticaret geçmişine sahip şehirler, pazar kasabaları ve köylerle dolu.
Sarı renkteki Cotswold taşı mimarı yapıların çoğunda kullanılmış, bölgenin estetik dokusunu belirliyor. 17’inci yüzyılda iç savaşa sahne olmuş, daha sonra yün ticareti ve tekstil endüstrisiyle büyümüş ki bugün bile bazı köylerde halen görülebilen yün fabrikaları var.
Upper Slaughter’ın bal rengi evleri, Bridget Jones’in Günlüğü’nün çekildiği efsanevi Bibury, John Milton’un kayıp cenneti Eyford Malikanesi, Köprülü Köy Bourton On The Water, Turner ve Rubens’in İzinde Sudeley Şatosu, Gloucestershire’nin pazar kasabası Winchcombe, Cotswolds’un mücevheri Broadway, Lady Coventry Kulesi, Cotswolds antika dükkanları, Kral Charles’ın çiftliği yanında İngiltere’nin yaşayan Ortaçağ şehri Bath… hepsi bu coğrafyada.
Burak Bilgit: Konsept ve yaratıcı seyahat üstadı
Başlıktaki mottonun isim sahibi “Matilda Travel”in sahibi Burak Bilgit’i kendime yakın buldum. 135 ülkeye seyahatlerimden imbikle süzerek yazdığım “Yaşam bir seyahattir” (Destek Yayınları) kitabımda benzeri bir felsefenin izlerini onda gördüğüm için olsa gerek.
Onunla Cotswolds’ta tanıştım. İlginç ve çizgi dışı bir şahsiyet olduğuna kuşku yok. Zira Antarktika’dan Japonya’ya her geziyi sıradan bir tatilden öte tam bir keşif ve yeni bir eser olarak görüyor, tıpkı bir sanatçının eserine olan heyecan ve titizliğinde özgün, sıra dışı geziler tasarlamaya çalışıyor, kendisinden dinlediğim kadarıyla. Benim gibi yılların seyyahını bile heyecanlandırmayı başarıyor.
Shakespeare’in köyleri
Nasıl keşfetti bilmiyorum ama benim İngiltere’de en çok sevdiğim bölgeyi o da hedef olarak seçmiş Türk seyyahlar için.
Yedi kıtada gezginlere sunduğu konsept geziler ve deneyimsel tur tasarımları listesine katmış bu tarih, gastronomi ve doğa harikası bölgeyi.
Shakespeare’in dönemine yani 16. ve 17. yüzyıl Britanya’sına yol alıyor, Orta İngiltere’nin zümrüt çayırlara kurulu taş evleri ve bal rengi yapıları ile süslü köylerine yolculuk ediyorsunuz. Shakespeare’in doğduğu köy Stratford Upon Avon’da başlayan seyahat Thames Vadisi ve Cotswolds yaylalarının pastoral güzelliklerinin yanında estetik mimarisi ve yüzyıllardır günümüze korunarak gelmeyi başarabilmiş İngiliz kır kültürü deneyimleriyle sürüyor.
Bridget Jones’in Günlüğü ve efsanevi Bibury
İngiliz seyahat dergileri ve yerel seyahat kulüplerince ödüller almış listelerden çıkarılan köy ve kasabalar; şato konaklamaları, at sürüşleri, edebiyatçılar ve gurmeler ile buluşma, antikacı ziyaretleri gibi deneyimlerle zenginleştiriyoruz seyahati.
Cotswolds seyahati boyunca mutfağında hala kazanların kaynadığı bir 17. yüzyıl şatosunda konaklıyoruz öncelikle. İngiliz köy yaşantısını İngiliz seyahat yazarı Penny Hopkins’ten dinlemenin keyfini sürüyoruz. Ünlü antika uzmanı ve müzayedeci Steven Bruce ile tanışıyor ve antikanın dünü ve bugününü keşfediyoruz.
Winchcombe’de at çiftliğine konuk oluyor ve İngiliz atlarını Shakespeare köylerinin çayırlarına sürüyoruz.
“Cotswolds’un Venedik’i”
Cotswolds’a “giriş kapısı” olarak kabul edilen birçok kasaba ve şehir var. Benim rotamda öncelik Moreton-on-Marsh idi. Merkezi konumu sayesinde Cotswolds’u keşfetmek için uygun bir başlangıç noktası.
Dahası da var. Ortaçağ mimarisiyle tanınan Chipping Campden diğer büyüleyici bir pazar kasabası. Nehir kenarındaki manzarası nedeniyle “Cotswolds’un Venedik’i” olarak anılan Bourton-on-the-Water da öyle.
Cheltenham, Cotswolds’un “başkenti” olarak biliniyor. Tarihi pazar meydanı ve antik binalarıyla Stow-on-the-Wold itiraf etmeliyim ki en gözde kasabam.
Buharlı tren
Tarihi Broadway tren istasyonuna varıyor ve buharlı Cotswolds Ekspresi’ne yerleşip trenin nostaljik buharları Cotswolds yaylalarının zümrüt yeşiline karışırken yüzyıllardır sanatçılara ve yazarlara ilham veren engebeli tepelerin, geniş çayırların ve pastoral manzaraların tadını çıkarıyoruz.
Thames vadisinde geleneksel bir çay evine konuk olup meşhur “İngiliz Beş Çayı” tadıyoruz. Bath şehrinin saklı kapılarını aralıyor, Jane Austen’in hikayesine kulak veriyoruz.
Her şeyin sonunda ise Londra’da Türk asıllı Britanyalı şef Hüseyin Özer kendi mekanında bizleri bekliyor. Önce Türk mutfağını dünyaya tanıtan başarı hikayesini dinliyor, daha sonra kendi elinden gurme lezzetlerle sohbet eşliğinde keyifli bir akşam yemeği alıyoruz.
Ve de 45 yıldır Londra’da yaşayan GRP şirketinin kıdemli ortağı Amerikalı finansçı Sanford Henry’den çarpıcı anektodlar dinliyoruz başkentin gizemleri ve gün yüzü görmemiş Kraliyet dedikoduları üzerine.
Ne zaman?
Bence İngiltere’de bahara yakın bir dönem olan eylül ayı ideal böyle bir geziye yelken açmak için. Yığın kalabalıklardan uzakta kır mimarisinin o huzur dolu yemyeşil ortamının ve eskimeyen güzelliğinin tadına varabileceğimiz bir zaman.
En az 10 kere çıktığım bu keşif yolculuğuna Cotswold bölgesinde yaşamış ve halen Londra’da mukim dünyaca ünlü gazeteci Aynur Tattersall gibi bir seyahat yazarı da eklenince ortaya kültür-sanat-tarih üçgeninde edebiyatla harmanlanmış harika bir program çıkıyor.
Hepimizde yeniden yola çıkma, kendimizi ve Cotswold’u keşfetme iştahı kabarıyor.