Annabelle Thorpe’nin ‘Mezeler, pazarlar ve foklar: Ege kıyılarının en iyileri’ başlıklı yazısını aynen aktarıyoruz:
Türkiye’nin Ege bölgesi ile güneydeki ışıltılı Akdeniz kıyı şeridi arasındaki büyük farkı, Cunda Adası’na yaptığım bir gezi sırasında gördüm. Akdeniz tatil beldeleri, Bodrum ve Dalaman üzerinden akın akın gelen yabancı tatilcilerle dolu. Daha kuzeyde ise ziyaretçilerin çoğu Türk. Bu nedenle, kıyı şeridini süsleyen küçük şehirler ve köyler, Avrupalı tatilcilerin ihtiyaç ve isteklerine uyum sağlamak yerine Türk yaşamından otantik kesitler sunuyor.
Ege bölgesi başka açılardan da farklı: Göç dalgaları, batıya dönük yüzü ve birkaç Yunan adasının yakınlığı buraya daha kozmopolit bir hava veriyor, hatta İzmir sıklıkla Türkiye’nin San Francisco’su olarak anılıyor. Aşağıda okuyacağınız yerlerin hepsini bir haftada gezemezsiniz ancak iki üçünü bir araya getirebilirseniz bu olağanüstü ülkenin derisinin altına bir miktar nüfuz edebilirsiniz.
Alaçatı
Bu eski Rum balıkçı köyü; Osmanlı evlerinde ve Rum tarzı taş konaklarda yer alan şık otelleriyle, begonvilli sokaklarıyla ve kokteyl barlarıyla pastoral bir cazibeye merkezi. Hal böyle olunca, yaz aylarında İstanbullu ve İzmirli çiftlerle dolup taşıyor.
Uzun kumsalıyla küçük bir tatil beldesi olan Ilıca’ya arabayla veya dolmuşla 10 dakikada ulaşabilirsiniz. Alaçatı, baharda düzenlenen yemek (ot) festivali ve sokaklara dağılmış yaklaşık 200 restoranıyla aynı zamanda Türkiye’nin en sevilen yemek kasabası. Birçoğunda hala geleneksel şekilde sipariş veriliyor: Menü yok, taze balık ve et kebapları ve salata dışındaki mezeler dolaptan seçiliyor.
Benim favorilerim arasında; harika ekşi maya ekmek ve kuzu pişiren Murat ve ailesinin işlettiği ‘Papazz’ (ana yemek yaklaşık 17 sterlin), geleneksel mezeleri nedeniyle ‘Fava’ (ana yemek 12 sterlin) ve mükemmel suşi, ceviche ve istiridye yemek isteyenler için ‘Sota’ (ana yemek yaklaşık 20 sterlin) var.
Alaçatı’daki oteller gelip geçicidir ancak ‘İncirliev’ (çift kişilik oda-kahvaltı 104 sterlin) bir kurum. Vaha gibi gölgeli bir bahçeye açılan iki eski taş ev Sabahat ve kocası Osman tarafından işletiliyor.
Cunda
Güzel Ayvalık şehrine bir geçitle bağlı olan bu küçük adayı, Türkiye’ye gidip gelmeye başladıktan tam 25 yıl sonra keşfettim ve anında favorilerim arasına aldım. 1923’e kadar bir Rum balıkçı köyü olan Cunda’nın mimarisinin büyük bir kısmı olduğu gibi kalmış. Bu sayede köyde Yunan adası hissiyle Türk atmosferinin mükemmel şekilde bir araya geliyor. İstanbul ve İzmirlilerin popüler haftasonu kaçamağı destinasyonlarından biri olan Cunda’da geleneksel restoranlar; zeytinyağı, peynir baharat satan yiyecek dükkanları; küçük butikler; şık kafe ve kokteyl barlar var.
Plajı olmayan Cunda, bir haftadan ziyade birkaç gün geçirilebilecek bir yer. Öğleden sonra Ayvalık’a geçip antikacıları dolaşabilir, şehrin en eskilerinden biri olan Kahramanlar fırınında asmaların altında kahve ve simit için mola verebilirsiniz. Cunda’nın en iyi vakti akşam saatleri. Taş Kahve’de bir bira eşliğinde gün batımını izleyebilir, Ayna’da akşam yemeği (ana yemekler 14 sterlinden başlıyor) yiyip şu anda şehrin en popüler mekanı olan La Fuga’da kokteyl içebilir ve arka sokaklara dalabilirsiniz.
Konaklamak için en iyi yerler arasında, yedi şık yatak odası, kahvaltı için hoş bir avlu bahçesi ve kendi plajı (arabayla yarım saat uzaklıkta olsa da) bulunan restore edilmiş taş ev Otel Sobe (çift kişilik 150 sterlin) var.
Çeşme
Alaçatı’dan arabayla sadece 15 dakika uzaklıktaki Çeşme’nin çok farklı bir havası var: Aile dostu otelleri, uzun bir sahil şeridi ve Cuma gecesi şehirden gelen İzmirlilere hitap eden çok sayıda geleneksel restoranıyla hareketli bir tatil beldesi.
Çeşme çevresindeki plajlar istikrarlı rüzgarlar sayesinde sörfü ve kite için ideal. Ilıca ise sığ denizi ve kum sahiliyle her yaş için ideal. Şimdi arkeoloji müzesi olan 16. yüzyıldan kalma kale bütün şehre hakim ve Sakız adasına bakıyor. Ege’nin beş mil ötesinde, sadece 45 dakika süren ve günde iki kez yapılan feribotlar seferleri, kısacık bir tatilde bile iki ülkeyi birden görmeyi mümkün kılıyor.
Çeşme aynı zamanda yedi üzüm bağından oluşan Urla şarap rotasını ve tadım ve turlar sunan birkaç zeytinyağı çiftliğini keşfetmek için de ideal konumda.
Eski Taş Otel (çift kişilik 55 sterlin), küçük bir havuzu yenilenmiş bir taş evi ve şehir merkezine beş dakikalık yürüme mesafesiyle konaklama için ideal.
Foça
Türkiye’nin 22 ‘cittaslow’undan (yavaş tempoları, sürdürülebilir ve organik yaşama olan bağlılıklarıyla tanınan şehirler) biri olan Foça’yı keşfedince, 1990’ların ortalarında ilk kez geldiğim Türkiye’de zaman yolculuğu yapmış gibi hissettim.
At nalı şeklindeki küçük bir körfezin etrafında balıkçı tekneleri sahil boyunca sıralanıyor, güneş batarken yatlar süzülüyor ve şanslıysanız fok balıklarını bile görebiliyorsunuz. Kasabanın kendine ait bir plajı yok ama Mersinaki plajı sadece bir 1,5 kilometre uzaklıkta.
Foça ve çevresini keşfetmenin en iyi yolu, yakındaki koyları ve kasabadan görülebilen Orak Adası gibi bazı ıssız adaları da içine alan bir günlük tekne turu. Pazar günleri tüm kasaba, yerel üreticilerin organik ürünlerinden oluşan haftalık pazar için bir araya geliyor, balıkçı tekneleriyse her gün restoranlara taze balık ve deniz ürünleri taşıyor.
Foça’daki oteller basit ve biraz da eski moda. Bu durum Navalia’yı (çift kişilik 126 sterlin) öne çıkarıyor. Konumu çok güzel, Karakum plajının hemen üzerinde.
Şirince
İzmir’in güneyindeki tepelere arabayla bir saatlik mesafede yer alan Şirince köyü bir mücevher: Ormanlık yamaçlar ve arkada yükselen dağlardan oluşan fonda yer alan, beyaz badanalı duvarlara karşı pişmiş toprak çatılar ve yeşim yeşili panjurlardan oluşan bir evler kümesi.
İzmir’in şarap ülkesinin kalbi Şirince’nin araç trafiğine kapalı merkezi, şarap mağaraları ve zeytinyağı dükkanlarının yanı sıra el sanatları dükkanları ve kahvenin hala geleneksel yöntemlerle sıcak kum ocakta hazırlandığı kafelerle dolu.
Şirince, Türkiye’nin en görkemli antik bölgesi olan Efes’e sadece 20 dakika uzaklıkta; bu da günübirlikçilerin çok yoğun uğradığı anlamına geliyor. Bir ya da iki gece kalıp sessiz sabahların ve sakin akşamların, muhteşem manzaralı restoranların tadını çıkarabilirsiniz.
Basit, yerel yemekler için ‘Şirincem’den daha iyi bir yer bulmak zor (ana yemekler 10 sterlinden başlıyor), şehrin en eski restoranlarından biri olan Artemis’in ise mükemmel mezeleri ve harika bir manzarası var (ana yemekler 12 sterlinden başlıyor).
Zeytinliklere ve üzüm bağlarına bakan, sempatik bir şekilde restore edilmiş iki 19. yüzyıl konağından oluşan Nişanyan Evleri (çift kişilik oda fiyatı 96 sterlin) konaklamak için güzel.