Dünyanın dört bir yanına yayılmış, nefes kesen cepheleriyle hayranlıkla izlediğimiz binalar var ama bazıları diğerlerinden bir adım öne çıkmayı hak ediyor, çünkü her biri sanat tarihi ve mimariye meraklı gezginler için mücevher değerinde.

Bazıları Gize piramitleri gibi binlerce yıl önce yapılmış, bazıları Gotik, Neoklasik ya da Barok, bazıları ise günümüzün çelik ve cam cepheli fütüristik binaları… Dünyanın en ikonik, en güzel yapılarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Bu güzellikler nefes kesiyor

Mükemmel şekilde tasarlanmış bir binanın çekiciliğine kim karşı koyabilir? Nehir kıyısında zarif bir gerdanlık gibi uzanan ya da ansızın bir sokak arasında karşınıza çıkan bu mimari şaheserler bulundukları şehirler için cazibe merkezleri olduğu kadar estetiğe, sanata ve mimariye meraklı gezginler için de son derece değerli.

Bilimin sanatla buluştuğu mimari, belki de matematiğin en güzel biçimlerinden biri. Bazıları yalnızca güzellikleri veya popülerlikleri için değil, tarihi önemleri ve evrensel değerleri için seçilerek UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Westminster Kilisesi (Londra, Birleşik Krallık)

Norman taş işçiliği, muhteşem tonozlu tavanı, sivri kemerleri ve vitray pencereleriyle Westminster Abbey nefes kesen bir mimari.
Westminster Abbey ya da resmi adı ile Westminster’daki Aziz Peter Kilisesi, büyük, Gotik bir manastır kilisesi ve Birleşik Krallık’ın en önemli dini yapısı.
Geleneksel taç giyme ve defin yeri olmasının ötesinde Kral III. Henry’nin emriyle başlayan ve 13’ncü yüzyıla kadar uzanan tarihiyle de çok önemli.
Taç giyme törenleri, kraliyet düğünleri, krallar, kraliçeler, devlet adamları ve askerler; oyuncular ve kahramanlar… Tarih burada yatıyor ve hepsi keşfedilmeyi bekliyor.

Victoria ve Albert Müzesi-V&A Müzesi (Londra, Birleşik Krallık)

Eklektik mimarisi ve muhteşem detaylarıyla Londra’nın en güzel yapılarından.

Dünyanın en geniş süsleme sanatları ve dizayn içeriğine sahip müzesi olan Victoria ve Albert Müzesi’nin adı Prens Albert ve Kraliçe Victoria’dan geliyor.

1852 yılında kurulan müze, 5 bin yıllık sanat koleksiyonu ve 414 parça İznik çinisiyle gerçekten göz kamaştırıcı.

St Pancras Tren İstasyonu (Londra, Birleşik Krallık)

Dünyanın en zarif istasyonlarından biri olan Londra’daki St Pancras Tren İstasyonu, “demiryollarının katedrali” olarak da anılıyor ve kızıl tuğlalarıyla şehirde bir yıldız gibi parlıyor.

1868’de açılan St. Pancras istasyonu, Victoria dönemi mühendisliğinin harikalarından biri ve Victoria Gotik mimarisinin bir başyapıtı.

Pantheon (Paris, Fransa)

Bu görkemli anıt mezar şüphesiz Paris’in Quartier Latin bölgesinin en muhteşem yapısı ve Neoklasik mimarinin en erken örneklerinden. Sütunlu ön yüzü için Roma’daki Pantheon’dan esinlenilmiş.

Paris’in koruyucu azizesi Genevieve’e ithaf edilen bir kilise olarak inşa edilse de 1789 Fransız Devrimi sonrasında kilise fonksiyonunu kaybediyor ve önemli Fransız entelektüellerinin gömüldüğü bir anıt mezara dönüşüyor.
Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Pantheon’un mimarı Jacques-Germain Soufflot, Victor Hugo, Emile Zola, Pierre Curie, Marie Curie ve Alexandre Dumas’nın mezarları burada.

Parlamento Binası (Budapeşte, Macaristan)

Macaristan’ın en önemli simgelerinden ve tek kelimeyle bir şaheser. Neo-Gotik mimariye sahip olan binaya 27 ayrı kapıdan girebilirsiniz.

Tuna Nehri kıyısında, Lajos Kossuth Meydanı’nda yer alan, 691 oda, 10 iç avlu, 29 kapı, 27 merdiven 19 asansör ve 200’den fazla ofis bulunan devasa Macaristan Parlamento Binası, dünyanın üçüncü büyük parlamento binası.
Macaristan Ulusal Meclisi’nin merkezi ve Avrupa’nın en eski yasama binalarından.

Semperoper Dresden (Dresden, Almanya)

Dresden’in tarihi merkezinde, mimar Gottfried Semper tarafından 1841 yılında inşa edilen, Korint sütunlarıyla süslenen Semperoper Devlet Operası, Sakson Devlet Orkestrası ve Sempreoper Balesi’ne ev sahipliği yapan nefis bir konser salonu.

Rönesans, Barok ve klasik Yunan stillerinin çarpıcı bir karışımı olan bugünkü bina, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde ne yazık ki bombalanan orijinal yapının yeniden inşası.

Viyana Devlet Operası (Viyana, Avusturya)

Viyana’nın imparatorluk zarafetini yansıtan Viyana Opera Binası, Viyanalı mimar August Sicard von Sicardsburg tarafından 1860’larda tasarlanmış.

İmparator I. Franz Joseph ve Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth’in huzurunda Viyana Saray Operası olarak açılıyor.

1945’te ağır bombardıman altında kaldığı için günümüzdeki yapının çoğu yeniden inşa edilmiş. Moritz von Schwind’in freskleri ve verandada ünlü Sihirli Flüt freskleri tek kelimeyle harika.

Walt Disney Konser Salonu (Los Angeles, ABD)

Gerçekten fütüristik bir deneyim… Mimar Frank Gehry’nin kavisli paslanmaz çelik metal panellerle tasarladığı Walt Disney Konser Salonu, çağdaş cephe tasarımı mimarisinin mükemmel bir örneği.

Tüm eğrilerine ve çizgilerine hayran kaldığınız bu şaşırtıcı bina, Los Angeles’ın müzikal hareketini temsil etmeyi amaçlıyor. Gümüş yelkenlere benzeyen kavisler, oditoryumdaki dalgaları yansıtıyor ve akışkan bir anatomi oluşturuyor.

Antwerp Liman Evi (Antwerp, Belçika)

Antwerp Liman Evi, Belçika’nın en önemli liman şehirlerinden biri olan Antwerp’te Zaha Hadid Mimarlık Ofisi tarafından 2016 yılında tamamlandı.

Proje alanında zaten var olan, eski ve terk edilmiş bir İtfaiye binasının restore edilmesi ve mevcut binaya yeni bir eklenti tasarlanması üzerine kurulu olan proje, Antwerp şehrinin liman işleri ile uğraşılan ofislerini tek çatı altında toplamayı amaçlamış.

Tasarım, kent merkezini limana bağlayan Kattendijkdok’a paralel kuzey-güney aksını vurguluyor.

Guggenheim Müzesi (Bilboa, İspanya)

Bilboa şehrinin en önemli yapılarından… Nervion Nehri’nin kenarında duran ve titanyumla kaplanarak endüstriyel bir silüete bürünen bu modern sanat müzesi, Kanadalı-Amerikalı mimar Frank Gehry tarafından tasarlanmış.

Post-yapısalcı bir akımla tasarlanan ve 1997 yılında tamamlanan binanın dış kısmı 33 bin ince titanyum levhadan oluşuyor ve değişen ışık ve hava koşullarına bağlı olarak renk değiştiriyor. İkonik eğrisel paneller, kireç taşı ve camla birleştirilen bir tasarımla işlenmiş.

Sidney Opera Binası (Sidney, Avustralya)

Sidney’in sembolü… 20’nci yüzyıl mimarisinin en önemli şaheserlerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Dünya çapındaki bir tasarım yarışmasının ardından Danimarkalı mimar Jorn Utzon tarafından tasarlanan bina, deniz kabuğu benzeri yüzgeçlere sahip. Çatısı İsveç’ten getirilmiş beyaz seramik fayansla bezeli.

Utzon’un 2003’te Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazanmasının ardından, “20. yüzyılın en büyük ikonik binalarından biri, dünya çapında tanınan muhteşem bir güzellik imgesi” olarak tanımlanıyor.