Balıkesir’de motokuryelik yapan üniversite öğrencisi Ata Emre Akman’ı bıçakla öldüren 17 yaşındaki E.Ö’ye verilen 24 yıl hapis cezasıyla ilgili gerekçeli karar açıklandı.
Balıkesir Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölümü öğrencisi 20 yaşındaki Ata Emre Akman’ın 11 Mayıs’ta kurye olarak çalıştığı sırada sipariş getirdiği bina önünde E.Ö. tarafından öldürülmesiyle ilgili Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada E.Ö.’ye 24 yıl hapis cezası verilen, babası Orhan Ö.’nün ise beraat ettiği kararın gerekçesi açıklandı.
Sanık hakkında “tasarlayarak öldürme” suçu uyarınca uygulama yapılmadığı gerekçeleriyle belirtilen kararda maktulün kendisine alay edercesine cevap verdiği beyan eden E.Ö’nün beyanlarının tahrik hükümlerinden faydalanma ve daha az ceza alma amaçlı savunmalar olduğu kabul edilerek bu savunmalara itibar edilmediği belirtildi.
Kararın temel cezanın belirlenmesi yönünden yapılan değerlendirme kısmında şöyle dendi:
“Failin tüm insani değer ve duygudan arınmış şekilde eylemini icra etmesi, taraflarla hiç bir ilgisi olmayan masum bir üniversite öğrencisi genci yirminci yaşında hayatından kopararak en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden alması, failin gütmüş olduğu yoğun kast, eylemin medya ve sosyal medya ortamında geniş bir şekilde yer alması ve insanlar tarafından binlerce kez izlenmesi sonrasında tüm toplum tarafından eylemin ürperticiliğinin ve korkutuculuğunun hissedilmesi, bir anlamda Ata Emre’ye sebepsiz şekilde sallanan bu bıçakların tüm toplumun güvenlik algısını, toplumsal barış ve huzur ortamını hedef alması ve bozması, sokaklar da bu tür şahısların olduğunun toplum tarafından bilinmesinin her bir birey yönünden oluşturduğu güvenlik noktasındaki kaygı ve tedirginlik hali, eylemden sonra eyleme yönelik oluşan toplumsal infial hali, bu infial sonrasında sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere kadar bir çok kesimden gelen yoğun tepki, katılan ailenin yaşamış olduğu ve izah edilemeyen acı ve ıstırap hali, failin suç kaydına göre her türlü suça yatkın kişilik özellikleri dikkate alındığında müsnet suçun sade ve tipik şekli için yasada ön görülen alt sınırdan ceza tertibinin fail üzerinde mürebbi olmayacağı ve suç işleme iradesi üzerinden caydırıcılık etkisini göstermeyeceği kanaatine varılarak fail ilk kez suç işleyen birisi gibi değerlendirilmemiş ve TCK 3/1 ve 61 maddesi uyarınca cezası teşdiden üst hadden belirlenerek 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.”
Yargıtay ve İstinaf uygulamalarında “daha vahim hal” nedeniyle zaman zaman en üst hadden ceza verilmesinin uygun bulunmadığına dair kararlar olduğu aktarılan gerekçeli kararda bu dosya özelinde eylemin gerçekleşme şeklinden ortaya çıkan ağır sonuçlarına kadar tüm vahim hallerin gerçekleştiğinin değerlendirildiği, çocuk sıfatından dolayı cezası zaten TCK 31/3 maddesi uyarınca ciddi oranda düşen E.Ö. yönünden üst hadden ceza tertibinin adalet duygusunun tatmini yönünden de zorunlu olduğunun kabul edildiği belirtildi.
Orhan Ö. ile ilgili yapılan değerlendirmede ise sanığın söylemlerinin ya da oğlu yanındaki konuşmalarının onu Sultan’a karşı dolduruşa getirmesi hususlarının “azmettirme” suçu anlamında gerek kanuni anlamda tipikliği sağlamaması, gerekse de beyan içeriklerinin azmettirmeye yeterli olmaması sebebiyle eylemin dosya kapsamına göre sabit olmadığına ve beraatine karar verildiği kaydedildi.
Gerekçeli kararın suça konu eylem ile güncel yasal mevzuatın değerlendirmesi kısmında ise Ata Emre’nin hayatını elinden alan kişilerin aslında toplumun sıralanan tüm değerlerini ve temel haklarını ihlal eden kişiler olduklarının görüldüğü vurgulanarak “Hukuk devletinde suçlu ya da suça yatkın kişiler bu kadar cesurca suç işleyememeli, hatta buna cesaret dahi edememelidir” dendi.
Kararda ayrıca şunlar belirtildi:
Bu yönden bakıldığında, hayata karşı işlenen suçlarda cezanın infaz sürecinin suç sıfatını haiz kişiler yönünden kısa bir sürece tekabül etmesi, yine suç bataklığındaki kişilerin aldıkları birden fazla mahkumiyet hükmüne rağmen çok kısa sürede toplum içine karışarak yasa koyucunun kendilerine tanıdığı hakları kötüye kullanmak suretiyle tekrardan vatandaşlık görevini yerine getiren ve güvenli bir ortamda yaşamayı hedefleyen saf ve temiz insanların yaşamını alt üst etmeleri gibi ağır neticeler dikkate alındığında, en azından hayata karşı işlenen suçlar yönünden ceza infaz yasası ile TCK’da yeniden bir değerlendirme yapılmasında fayda olduğu değerlendirilmektedir.