Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler “Terörsüz Türkiye” sürecinin sadece Türkiye’nin değil bölgenin de barış, huzur ve istikrarına katkı sağlayacak çok boyutlu kritik bir süreç olduğunun altını çizerek “Halihazırda süreçle ilgili kurumlarımızla koordineli olarak temkinli ve akılcı bir yaklaşımla yönetiyor, çalışmalarımızı köklü devlet geleneğimizden aldığımız sorumlulukla tam bir hassasiyetle yürütüyoruz.” dedi.
Güler, Bakanlık’ta düzenlenen Yıllık Değerlendirme Toplantısı’nda medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldi.
Bakan Güler toplantıda yaptığı konuşmada stratejik konumu itibarıyla üç kıtanın kesişim noktasında yer alan Türkiye’nin aynı zamanda çatışmaların, istikrarsızlıkların ve krizlerin çevrelediği hassas bir coğrafyada bulunduğunu ifade etti.
“Türk Silahlı Kuvvetleri olarak terörü bitirmenin haklı gururunu da yaşıyoruz”
Bölgesel ve küresel düzeyde belirsizliklerin derinleştiği, tehditlerin çeşitlendiği ve güvenlik risklerinin arttığı bu dönemde Türkiye’nin, barış ve istikrarın tesisi için çok boyutlu, kararlı ve etkin bir savunma politikası yürüttüğüne işaret eden Güler, mevcut güvenlik ortamının karmaşıklığının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) her an harekata hazır, etkin ve caydırıcı bir güç olmasını ve bu gücünü sürekli geliştirmesini zorunlu kıldığını söyledi.
TSK’nın üstün gayretleri ve milletin desteğiyle sürdürülen terörle mücadelede elde edilen başarılar neticesinde 2025’in yeni bir sürecin başladığı tarihi yıl olduğunu vurgulayan Güler, “40 yılı aşkın süre boyunca enerjimizi tüketen ve ülkemizin en büyük sorunu olan terörün çözümü için Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği ve stratejik vizyonunda başlatılan ‘Terörsüz Türkiye’ süreci, sadece ülkemizin değil, bölgemizin de barış, huzur ve istikrarına katkı sağlayacak çok boyutlu kritik bir süreçtir. Bu noktada Türk Silahlı Kuvvetleri olarak terörü bitirmenin haklı gururunu da yaşıyoruz.” diye konuştu.
“Teslim olan terörist sayısında artış oldu”
Güler, terörle mücadelede elde edilen başarılarda ve ülkenin terörsüz bir geleceğe yürümesinde en büyük payın, şehitler, gaziler ve onların ailelerine ait olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Halihazırda süreci ilgili kurumlarımızla koordineli olarak temkinli ve akılcı bir yaklaşımla yönetiyor, çalışmalarımızı köklü devlet geleneğimizden aldığımız sorumlulukla tam bir hassasiyetle yürütüyoruz. Terör örgütünün fesih kararı sonrası teslim olan terörist sayısında artış olduğunu da izliyoruz. Yıl başından bugüne kadar 105 PKK’lı, fesih kararından itibaren ise 69 PKK’lı terörist teslim olmuştur. Sınırlarımızda ve ötesinde arazi arama tarama, mağara, sığınak, barınak ile mayın ve el yapımı patlayıcı tespit ve imha çalışmalarımız devam ediyor.
Nihai hedefimiz, 86 milyon vatandaşımızın ortak temennisi olan terörün sona ermesi, terör örgütlerinin tamamen tasfiye edilmesi ve ülkemize yönelik her türlü tehdidin ortadan kaldırılmasıdır. Başta PKK/YPG/SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün bölgede kök salmasına, farklı adlar altında faaliyet göstermesine, kısacası hiçbir terör oluşumuna ve oldubittiye müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim. Terörü ve teröristi kullanarak jeopolitik dizayn girişimlerini, terörü aparat yapmak isteyen ve bölge barışını hedef alanları görüyor ve biliyoruz. Bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri olarak meydana gelebilecek her türlü gelişme karşısında ülkemizin hak ve menfaatlerini en üst seviyede korumaya devam edeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.”
Güler, Türkiye’nin Irak ile ilişkilerinin son dönemde heyetler arası karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla olumlu yönde ivme kazandığını anlatarak, bölgenin terörden arındırılmasına ilişkin hem Merkezi Irak Hükümeti hem de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile anlayış birliği sağlandığını söyledi.
Bakan Güler, “Önümüzdeki süreçte iki ülke arasındaki işbirliği ve koordinasyonu sürdürerek, terörsüz bölge hedefi kapsamında terör sorununu bu topraklardan bir daha sorun teşkil etmeyecek şekilde ortadan kaldıracağız.” ifadesini kullandı.
“SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu gerekiyor”
Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanmasının, terör örgütleriyle mücadele edilmesinin milli güvenlik açısından hayati önemde olduğuna dikkati çeken Güler, uzun süren acıların ardından barış içinde yaşama ve uluslararası toplumla yeniden bütünleşme yolunda önemli bir eşiğe gelen Suriye ile yakın temas, güçlü koordinasyon ve yapıcı işbirliği içerisinde olduklarını dile getirdi.
Bakan Güler, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Suriye’de ‘tek devlet ve tek ordu’ ilkesi çerçevesinde hazırlanan ve SDG ile Suriye yönetimi arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakat, halihazırda sahada karşılığını bulmamış ve somut adımlarla desteklenmemiştir. Açıkça vurgulamak isteriz ki entegrasyon süreci, belirsiz ve ucu açık ifadelerle değil, net tarihli, bağlayıcı ve uygulanabilir bir yol haritasıyla yürütülmek zorundadır. Bu bağlamda SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu, ayrılıkçı ve adem-i merkeziyetçi söylemi terk etmesi, merkezi otoriteye bağlanması, ayrıca sahada paralel güvenlik yapılarının kesinlikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye olarak süreci en başından itibaren çok yakından ve titizlikle takip ediyoruz.”
İsrail’in Suriye hükümeti aleyhine devlet dışı aktörleri kışkırtıcı ve orantısız güç kullanan yaklaşımının bölgede kırılgan olan dengeleri daha da zedelediğini ve istikrarsızlığı derinleştirdiğini belirten Güler, “İsrail’in nefret dili kullanarak Türkiye’yi bölge için tehdit gösteren açıklamalarının aksine Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde istikrarın korunmasına ve terörle mücadele hedefine odaklanmıştır. Buna karşın İsrail’in sürdürdüğü istikrarsızlaştırıcı askeri tutum ve oluşturmak istediği Suriye, Türkiye’nin de doğrudan milli güvenliğini etkileyen bir tehdit alanı oluşturmaktadır. İsrail, kendi güvenliğine ilişkin hassasiyetlerini Suriye’ye saldırarak, onu istikrarsızlaştırarak çözemeyeceğini idrak etmeli, Suriye’nin yeni yönetimiyle işbirliği temelinde iyi komşuluk ve mütekabiliyet prensiplerine uygun olarak ilişki kurmalıdır.” açıklamasında bulundu.
Hudutların mevcut ve muhtemel tehditlere göre alınan tedbirlerin sürekli olarak yenilendiği bir anlayışla ve dünya standartlarında korunduğunu söyleyen Güler, 1 Ocak’tan itibaren 65 bin 350 kişinin geçişinin engellendiğini, yakalanan 9 bin 694 düzensiz göçmen ve 182 terörist ile 1880 kilogram uyuşturucu maddenin kolluk kuvvetlerine teslim edildiğini açıkladı.
Bakan Güler “Dünya standartlarında bir güvenlik şemsiyesine kavuşan hudut güvenlik sistemimiz, pek çok NATO ve bölge ülkesi tarafından örnek alınan, hatta akademik çalışmalara konu edilen bir model haline de gelmiştir.” dedi.
“Afrika’nın huzur ve istikrarına önem veriyoruz”
TSK’nın barış, istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik üstlendiği görevler ile dost ve müttefik ülkelerdeki eğitim ve danışmanlık faaliyetlerine devam ettiğini anlatan Güler, 2026’da TSK’nın savunma ve güvenliği sağlama kararlılığı ile bölgesel ve küresel güvenlikteki ağırlığının daha da artacağını vurguladı.
Türkiye’nin Libya ile köklü tarihi bağlarının olduğunu aktaran Güler, şunları kaydetti:
“Libya’da askeri eğitim, yardım işbirliği ve danışmanlık faaliyetlerimiz, toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini sağlamış, barış, huzur ve istikrar içerisinde yaşayan bir Libya amacımız doğrultusunda devam etmektedir. Libya’da tüm taraflarla ilkeli bir politika çerçevesinde sürdürdüğümüz diyalog ve çabalarımız doğrultusunda ‘tek Libya’ hedefimize yönelik ilerlemeler kaydedildiğini memnuniyetle ifade etmek isterim. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler öncülüğündeki siyasi sürece desteğimiz de kararlılıkla devam etmektedir. Afrika’nın huzur ve istikrarına büyük önem veriyor, Afrikalı dostlarımızla ilişkilerimizi saygı ve güven temelinde her geçen gün daha da geliştiriyoruz.”
“Gelinen nokta Ege’deki gerginliğin karşılıklı anlayış ve diyalogla yönetilebileceğini ortaya koydu”
Güler, “Ege ve Doğu Akdeniz’de ülkemizi dışlamaya veya meşru haklarımızı yok saymaya yönelik hiçbir girişimin başarıya ulaşamayacağını her fırsatta kararlılıkla vurguluyor bu doğrultuda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini de aynı hassasiyetle savunuyoruz.” ifadesini kullandı.
Güler, Ege ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri milli çıkarlar doğrultusunda yürüttüklerini, uluslararası hukuka dayalı, yapıcı ve sorumlu bir duruş sergilemeye devam ettiklerini söyledi.
Yunanistan ile sorunların diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesi ve Ege Denizi’nin barış ve işbirliği alanına dönüşmesi yönündeki samimi çabaların uzun süredir devam ettiğini vurgulayan Güler, şunları kaydetti:
“Gelinen nokta Ege’deki gerginliğin karşılıklı anlayış ve diyalogla yönetilebileceğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte Yunanistan’ın bölgede zaman zaman gündeme getirdiği tek taraflı girişimlere karşı da gerekli diplomatik adımlar atılmakta uluslararası hukuk temelinde ve mütekabiliyet esasıyla her türlü tedbir tavizsiz şekilde hayata geçirilmektedir. Zaman zaman iki ülkenin liderleri tarafından ortaya konan yapıcı çalışmaları sekteye uğratmaya yönelik eylem ve söylemlerle karşılaşıyoruz. Türk ve Yunan halkları arasına fitne sokmak suretiyle siyasi kariyer yapma çabası içinde olanlar tehdit paranoyasından kurtulmalı, süreci baltalamaktan vazgeçmelidirler.”
Güler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), kendisine tehdit oluşturmayan hiç kimse için tehdit olmadığını ancak Türkiye’ye yönelebilecek her türlü tehdidi bertaraf edecek güç ve kararlılıkta olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
“Ege ve Doğu Akdeniz’de ülkemizi dışlamaya veya meşru haklarımızı yok saymaya yönelik hiçbir girişimin başarıya ulaşamayacağını her fırsatta kararlılıkla vurguluyor bu doğrultuda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini de aynı hassasiyetle savunuyoruz. Ada’da adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün yegane yolu, Kıbrıs Türklerinin iki devletli eşit, egemen ve eşit uluslararası statüsünün tanınması olduğu gerçeğini uluslararası platformlarda tüm muhataplarımıza açık ve net şekilde ifade ediyoruz.
Öte yandan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölge içinden veya dışından aktörlerle geliştirmeye çalıştığı askeri ve siyasi işbirlikleriyle silahlanma faaliyetlerinin Ada’daki barış ortamına hizmet etmediği aksine gerginliği tırmandırdığı da açıktır. Anavatan ve garantör ülke olarak Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve menfaatlerini korumak için her türlü askeri ve siyasi tedbiri alma kararlılığı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tamdır.”
“Türkiye’nin de yoğun çaba ve aktif katkısıyla İsrail ve Filistin arasında ateşkese varıldı”
Bakan Güler, Türkiye’nin İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal, ilhak ve imha politikalarının sona ermesi çağrısında bulunarak İsrail’in Gazze’ye saldırılarını yoğunlaştırması üzerine uluslararası toplumu bu insanlık dramı karşısında sorumluluk almaya davet ettiğini, nihayetinde de geçen ekim ayında Türkiye’nin de yoğun çaba ve aktif katkısıyla İsrail ve Filistin arasında ateşkese varıldığı anımsattı.
“Türkiye Gazze konusunda üzerine düşecek görevleri yerine getirmeye hazır”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde ateşkese ulaşılmasındaki yoğun çabaların kalıcı barış için Gazze Deklerasyonu’nda yapıcı rol oynaması ve imzacı taraflardan birisi olmasıyla Türkiye’nin uluslararası müzakere masalarının etkin bir üyesi olduğunu bir kez daha açıkça gösterdiğini vurgulayan Güler, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Şunu özellikle vurgulamak isterim ki Gazze’de ateşkesin sürdürülebilirliği sahada ve masada tesis edilecek adil ve etkin güvence mekanizmalarının hayata geçirilmesine bağlıdır. Nitekim İsrail’in zaman zaman ateşkesi ihlal eden saldırıları bu süreci sekteye uğratmakta dolayısıyla uluslararası toplumun bu ihlalleri önlemeye dönük kararlı bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Gazze’de insani yardım faaliyetlerine katılmak, güvenliğe yönelik inisiyatiflere katkı vermek ve Gazze’yi yeniden ayağa kaldırmak için devletimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde tüm kurumları ile her türlü platformda her zaman yardıma hazır olduğunu dile getirmek istiyorum. Ülkemiz Gazze konusunda tarihi ve insani sorumluluğu çerçevesinde her zaman üzerine düşecek görevleri yerine getirmeye hazırdır.”
“Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tavizsiz bir şekilde uygulamaya devam ediyoruz”
Güler, Karadeniz’de, Rusya ve Ukrayna arasında süregelen savaşın bölgesel güvenlik ve istikrar açısından hassasiyetini korumaya devam ettiğine dikkati çekti.
Türkiye’nin savaşın başladığı ilk günden bu yana “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz” anlayışıyla adil ve sürdürülebilir bir barışın tesisine yönelik çok boyutlu ve samimi girişimlerini kararlılıkla sürdürdüğünü anlatan Güler, şu ifadeleri kullandı:
“Karadeniz’de bölgesel sahiplik ilkesine dayalı yaklaşımımızı her platformda vurguluyor ve faaliyetlerimizi bu sorumluluk bilinciyle yürütüyoruz. Bu doğrultuda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tarafsız dikkatli ve tavizsiz bir şekilde uygulamaya devam ediyoruz. Savaştan kaynaklı Karadeniz’deki mayın tehdidine çözüm üretmek ve seyir emniyetini idame etmek maksadıyla milli esaslı ‘Mayın Karşı Tedbirler Harekatı’nı icra ediyoruz. Aynı şekilde NATO müttefiklerimiz Bulgaristan ve Romanya ile teşkil ettiğimiz Karadeniz Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu bölgesel deniz güvenliğine somut katkılar sağlayan önemli bir girişim olarak faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir.
Özellikle deniz yetki alanlarımız ile kritik su altı ve üstü yapılarımızın güvenliği için gerekli tedbirleri almaya, deniz ve hava unsurlarımızla seyir, keşif, gözetleme faaliyetlerini icra etmeye devam ediyoruz. Yakın zamanda münhasır ekonomik bölgemizde yaşanan olaylar ve 15 Aralık’ta düşürülen İHA, Karadeniz’deki güvenlik karmaşasını minimize etsek dahi istikrarlı ve güvenli bir ortam için kalıcı barışın sağlanması gerektiğini de bizlere göstermektedir. Öte yandan bugün Gazze ve Ukrayna dahil nerede bir barış güvenlik ve istikrar ihtiyacı doğsa akla ilk olarak Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gelmesi ordumuzun etkinlik caydırıcılık ve saygınlığının en önemli göstergesidir.”
1 Ocak’tan itibaren toplam 155 tatbikat icra edildi
Bakan Güler, NATO’ya katkı ve taahhütlerin bölgedeki tehdit ve risklerle meşguliyete rağmen kesintisiz ve örnek teşkil edecek şekilde başarıyla sürdüğünü dile getirdi.
Bu kapsamda Türkiye’nin 2025’te NATO’nun Deniz Komuta Kontrol yapısındaki 5 görev gücünden 2’sinin komutasını üstlendiğini söyleyen Güler, yılın ilk yarısında Akdeniz ve Ege’deki NATO deniz görev gruplarına komuta ettiğini, Macaristan, Bulgaristan, Slovakya ve Polonya’daki İleri Kara Birliklerine aktif katkılar sağladığını bildirdi.
Güler, NATO Mukabele Kuvveti Hava Komuta Kontrol, NATO Amfibi Görev Kuvveti Komutanlığı ve Çıkarma Kuvveti Komutanlığı görevlerini 2025-2026 döneminde yürüteceklerini belirterek, NATO Irak Misyonu, Afrika Birliği desteği ve Ukrayna’ya güvenlik yardımı faaliyetlerine katkıların kesintisiz devam ettiğini anlattı.
Kapsamlı askeri katkılar ve uluslararası alanda etkin diplomasi anlayışının tezahürü olarak 2026 yılı NATO Zirvesi’nin Ankara’da gerçekleştirilecek olmasının Türkiye’nin ittifak içindeki stratejik ağırlığını ve güvenilir liderliğini bir kez daha teyit ettiğini dile getiren Güler, TSK’nin yüksek hazırlık seviyesini muhafaza etmek, etkinliğini ve caydırıcılığını daha da artırmak amacıyla ulusal ve uluslararası eğitim ve tatbikat faaliyetlerini aralıksız sürdürdüğünü, 1 Ocak’tan itibaren 43’ü NATO olmak üzere toplam 155 tatbikat icra edildiğini bildirdi.
TSK, yapay zekaya dayalı yerli ve milli çözümlerle kabiliyetlerini geliştiriyor
Güler, TSK olarak savaşın değişen doğasına uygun şekilde yapay zeka, siber uzay ve ileri teknoloji alanlarında etkinliği artırmaya yönelik kapsamlı bir dönüşüm süreci içinde olduklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Günümüzün çok boyutlu güvenlik ortamı sadece kara, deniz ve hava değil aynı zamanda uzay ve siber uzayı da kapsayan yeni harekat alanlarını ön plana çıkarmaktadır. Bu anlayışla Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, yapay zeka destekli komuta kontrol sistemleri, siber savunma ve siber harekat yetenekleri, otonom sistemler ve büyük veri analizine dayalı karar destek altyapıları gibi kritik alanlarda yerli ve milli çözümlerle kabiliyetlerini sürekli geliştirmektedir. Bu çerçevede hedefimiz, ileri teknolojiyi harekat ortamına başarıyla entegre eden, çok boyutlu tehditlerle mücadelede daha hızlı ve etkili bir Türk Silahlı Kuvvetleri yapısı oluşturmaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde savunma sanayi alanında tam bağımsızlık ülküsüyle büyük bir atılım ve dönüşüm gerçekleştiren Türkiye’nin kritik projeleri birer birer hayata geçirmeye kararlı bir şekilde devam ettiğini vurgulayan Güler, şöyle konuştu:
“Artan tehdit türleri ve konjonktürel paradigma bizlere sadece olup biteni izleyen değil, değişime hızlıca uyum sağlayan, hatta öncü bir şekilde yön veren bir duruş benimsememiz gerektiğini göstermektedir. Bunun bilincinde olarak benimsediğimiz vizyonun adı KAAN’dır, ALTAY’dır, KIZILELMA’dır, GÖKTÜRK’tür, ANKA’dır, SİPER’dir, SUNGUR’dur, KORKUT’tur, MİLGEM’dir, MİLDEN’dir. Esasen bu vizyonun adı Türkiye Yüzyılı’dır. Bu yolda emin adımlarla ilerlerken köklü tarihimiz, stratejik coğrafyamız, genç ve dinamik nüfusumuz, her alanda güçlü altyapımız etkin, caydırıcı ve saygın ordumuzla her geçen gün büyük bir gelişim kateden savunma sanayimiz en önemli güvencelerimizden biridir.”
Bakan Güler, artık insansız kara, deniz ve hava araçlarından helikopterlere silah ve mühimmattan füzelere, hava savunma sistemlerinden elektronik harp sistemlerine kadar çok geniş bir yelpazede kendi silah sistemlerini tasarlayıp üretebilen, bu sistemleri Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Körfez’e kadar geniş bir coğrafyada 60’tan fazla ülkeye ihraç edebilen, uluslararası savunma pazarında adıyla, kalitesiyle ve teknolojisiyle öne çıkan bambaşka bir Türkiye olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yakın zamanda İspanya ile yapılan HÜRJET ve Endonezya ile yapılan Milli Muharip Uçak (KAAN) anlaşmaları, Açık Deniz Karakol Gemisi AKHİSAR’ın NATO ve AB üyesi bir ülkeye yapılan ilk muharip gemi ihracatı kapsamında Romanya’ya satışı, seri üretimine başlanan Altay tankımız ülkemizin bu alanlardaki gelişimini açıkça ortaya koymaktadır. Yine 29 Kasım’da Bayraktar KIZILELMA İnsansız Savaş Uçağımız, ASELSAN üretimi MURAD AESA radarını kullanarak Karadeniz’de Tübitak-Sage tarafından geliştirilen GÖKDOĞAN Görüş Ötesi Hava-Hava Füzesi ile dünyada bir ilki gerçekleştirerek havadaki hedefi başarıyla imha etti ve tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. KAAN, HÜRJET ve KIZILELMA ile ilgili olarak dost ve müttefik ülkelerden yoğun talep gelmektedir.”
Askeri fabrikalarda yerli ve milli imkanlarla yürütülen modernizasyon, bakım ve onarım faaliyetlerinin de başarıyla devam ettiğini dile getiren Güler, tersanelerde ise mühendislik kabiliyetleriyle milli savaş gemileri ve denizaltıları tasarlıyor, inşa ediyor, su üstü ve su altı platformlarının bakım ve onarımlarını etkin şekilde sürdürdüklerini bildirdi.
“Halkımız algı oyunlarına karşı dikkatli ve ihtiyatlı olmalıdır”
Bakan Güler, ayrıca Milli Uçak Gemisi’nin üretilmesi çalışmalarına, Çelik Kubbe’nin de bir parçası olarak hava savunma yeteneklerimize önemli katkılar sağlayacak “TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi” ile “Milli Denizaltı” MİLDEN’in ilk test bloğu inşalarına da başlandığını dile getirdi.
Bakanlığı ve TSK’yi hedef alan gerçeklikten uzak, maksatlı ve sistematik dezenformasyon çabalarını yakından takip ettiklerini vurgulayan Güler, şu ifadelere yer verdi:
“Gittikçe kontrolsüz hale gelen sosyal medya her geçen gün kirlenmekte, tehdit ve hakaret dili yayılmaktadır. Halkımız sosyal medya üzerinden yapılan veya yapılmaya çalışılan algı oyunlarına karşı dikkatli ve ihtiyatlı olmalıdır. Yalan, yanlış, eksik kolay ve bedava ancak sonuçları pahalıdır. Yapılan algı operasyonları sadece ordumuzu değil aynı zamanda devletimizin güvenliğini ve milletimizin birliğini hedef almaktadır. Kamuoyunun, Türk Silahlı Kuvvetlerimizi hedef göstermeye, yıpratmaya ve algı oluşturmaya yönelik yanıltıcı ve maksatlı haberlere karşı dikkatli olması, yalnızca resmi açıklamalara itibar etmesi büyük önem taşımaktadır. Asılsız ve yanıltıcı iddia ve söylemlere ilişkin yasal süreçler ivedilikle başlatılmakta ve titizlikle takip edilmektedir. Bakanlığımız ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonumuz doğrultusunda, ülkemizin her alanda elde ettiği başarıların korunması ve daha yüksek seviyelere çıkarılması için üstlenmiş olduğu tüm görevleri yeni yılda da artan bir azim ve gayretle yerine getirmeye devam edecektir.”
“Bizim her türlü gelişmeye karşı planlarımız hazır. Ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz”
Güler, toplantının ardından temsilcilerin sorularını yanıtladı.
Güler, terör örgütü SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonuna ilişkin sorular üzerine, “Suriyeli yöneticilerle yaptığımız görüşmelerde kendilerinin SDG’nin entegrasyonuna yönelik tutumunu görüyoruz ve anlıyoruz. Bizim her türlü gelişmeye karşı planlarımız hazır. Ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Bugüne kadar ne yaptıysak yine aynısını yapmaya gücümüz, kudretimiz vardır. Ancak birlik ve bütünlüğünü sağlamak üzere öncelikle yeni Suriye hükümeti gerekli inisiyatifleri geliştirecektir. Biz de buna destek oluruz.” ifadelerini kullandı.
Entegrasyon konusunda ABD ile de görüşmelerin devam ettiğini belirten Güler, “ABD’nin düşünceleri epey değişti. ABD’li dostlarımız şu anda gerçekleri daha iyi görüyor ve bu konudaki görüş farklılığımız azalıyor. Biz ne istediğimizi açık açık ifade ettik. Bu konudan geri adım yok. Mutlak surette Suriye ordusuna entegre olacaklar. SDG de entegrasyondan bahsediyor ama onların bahsettiği birlik halinde entegrasyon. Birlik olarak değil, ferdi olarak entegre olmaları lazım. Aksi halde bunun adı entegrasyon olmaz.” şeklinde konuştu.
Güler, terör örgütü SDG’nin Suriye ordusuna entegre olmaması durumunda ne yapılacağına ilişkin sorular üzerine, “Biz 2016’dan itibaren Suriye’deki harekatlarımızı yaparken, ABD de oradaydı, Rusya da oradaydı. Biz yapılması gerekeni hiç kimseye sormadan yaptık ve bitirdik. Önümüzdeki dönemde de ihtiyaç olursa gerekeni kimseye sormadan yaparız.” dedi.
Suriye’de Tel Rıfat’ta 302, Münbiç’te ise 430 olmak üzere 732 kilometre tünelin imha edildiğini bildiren Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sayede buralara insanların gelip hem yerleşmelerine hem de yapmalarına imkan sağlıyoruz. Bilindiği üzere Afrin’i kontrol altına aldığımızda bütün camiler, kiliseler, okullar, teröristlerin karargahı haline gelmişti. Afrin’i terörden temizleyerek tespit ettiğimiz bütün tünelleri imha ettik. Bölgenin en büyük barajı Afrin’in kuzeyinde olmasına rağmen halk susuz bırakılmıştı. Orayı güvenli ve yaşanabilir hale getirdik. Terör örgütünün Rakka ve Deyrizor’daki devam eden tünel kazma faaliyetlerini de yakından takip ediyoruz.”
“Terörsüz Türkiye” süreci
Bakan Güler, “Terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin soruları da yanıtladı.
Türkiye’nin 40 yıldır terörle mücadele ettiğini ve “Terörsüz Türkiye” sürecinin bir fırsat olduğunu vurgulayan Güler, yapılmakta olan faaliyetleri akılcı bulduklarını, sürecin kendi istedikleri gibi sonuçlanması için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini ifade etti.
Güler, şöyle devam etti:
“Türk Silahlı Kuvvetleri olarak biz PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık. Biz şimdi Terörsüz Türkiye hedefine başarıyla ulaşarak kardeşliğimizin sürekli olmasını istiyoruz. Vatandaşlarımızın şundan emin olması gerekir: Türk Silahlı Kuvvetleri, Bakanlığımız ve devletimizin ilgili birimleri bu süreçte ne olup bittiğinin farkındadır. Geçmişte terörle mücadelede sarf ettiğimiz dikkati aynı hassasiyetle bugün de Terörsüz Türkiye sürecinde sarf ediyoruz. Süreç terör örgütünün istediği şekilde değil, devletimizin belirlediği ve istediği şekilde devam edecek.”
Özellikle İsrail-İran savaşı esnasında İran’daki PJAK’lı teröristlerin, savaşı İran’ın kaybedeceğini, hatta İran’da yönetimin değişeceğini düşünerek bu minvalde açıklama yaptıklarını hatırlatan Güler, “İsrail-İran arasındaki çatışma istedikleri şekilde sonuçlanmadı ve İran, terör örgütü PJAK’a operasyon yaparak ağır zayiat verdirdi. Terör örgütü PKK, silah bırakma açıklamasının ardından Irak’ın kuzeyinden birçok terörist, silah ve mühimmatı İran’a aktarmaya çalıştı. Biz bunları her gün İran’a bildirdik. Onlar da fırsat buldukça operasyonlar icra ediyorlar. İran da bu vesileyle terör örgütü PJAK’ın gerçek yüzünü daha iyi görmüş oldu.” ifadelerini kullandı.
Düşen C-130 tipi askeri kargo uçağı: Kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor
Bakan Güler, 11 Kasım’da Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen ve 20 askerin şehit olduğu C-130 askeri kargo uçağına ilişkin soruları da yanıtladı.
Şehitlere Allah’tan rahmet dileyen Güler, Türk Hava Kuvvetlerinin C-130’ları 1964’te kullanmaya başladığını, o günden bu yana böyle bir kaza yaşanmadığını söyledi.
Güler, C-130’ların bugün hala dünyada en emniyetli uçaklar olarak 70 ülke tarafından kullanıldığını belirterek, “Bu kazadan sonra bütün C-130 uçaklarımızın tamamını kontrole aldık. Bu kontrolü tamamlamayı müteakip uçaklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Düşen uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor. Kaza kırım heyetimiz de çalışmalarını sürdürüyor. Daha tamamlanmadı. Uçağımızın düşüş sebebi hakkında sonuç ne çıkarsa çıksın şeffaflıkla açıklayacağız.” şeklinde konuştu.
Vurularak düşürülen İHA
Karadeniz’de kontrolden çıktığı tespit edilen ve vurularak düşürülen insansız hava aracına (İHA) ilişkin sorular üzerine Güler, şu yanıtı verdi:
“15 Aralık tarihinde F-16’larımız tarafından vurularak düşürülen İHA, tespit edilmesi zor bir hava aracı. Tespit eden arkadaşlara da teşekkür etmek istiyorum. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Karadeniz’de İHA ve insansız deniz araçları yoğun olarak kullanılıyor. Bizim vurduğumuz İHA da kontrolden çıkmış bir hava aracıydı. F-16’larımız tarafından takip edilerek meskun mahallerin uzağında en uygun ve en emniyetli yerde hava füzesiyle vuruldu. Füzeyle vurulduğu için paramparça oldu. Enkazını arama çalışmaları devam ediyor. Enkaz bulunduğunda yapılacak inceleme sonucunda kamuoyunu bilgilendireceğiz.”
Bakan Güler, Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaşta İHA ve İDA’ların karşılıklı olarak yoğun şekilde kullanıldığını belirterek, bu durumun bölgede hem ticaret gemileri hem de yolcu uçakları için büyük tehlike oluşturduğuna dikkati çekti.
Vurularak düşürülen İHA olayında da hava trafiği için de hemen tedbir aldıklarını belirten Güler, şöyle devam etti:
“O güzergahtaki uçakları en yakın havalimanlarına yönlendirerek emniyetli şekilde inmelerini sağladık. Uçaklarımızın güvenliğini sağladıktan sonra İHA’yı vurarak düşürdük. Daha sonra sivil hava trafiğinin güvenli şekilde devam etmesini sağladık. Karadeniz’de kritik su üstü ve su altı tesislerimizi korumak için de gerekli tedbirleri alıyoruz. Sondaj gemilerimiz hayati öneme haiz. Rotasını şaşıran veya kontrolden çıkan İDA’lara karşı veya su altından gelebilecek tehditlere karşı geliştirdiğimiz ve uyguladığımız tedbirlerimiz var.”
Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedariki
Bakan Güler, Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedarikindeki son duruma ilişkin de bilgi verdi.
İngiltere ile yapılan anlaşma kapsamında 20 yeni üretim Eurofighter Typhoon savaş uçağının satın alındığını hatırlatan Güler, şunları kaydetti:
“Üretilecek Eurofighter uçakları 2030’da 6 tane, 2031’de 8 tane, 2032’de de 6 tane olacak şekilde envantere girecek. Ayrıca hem Katar hem de Umman ile Eurofighter uçağı tedariki görüşmelerimiz olumlu şekilde devam ediyor. Katar’dan alacağımız Eurofighterlar, çok az uçuşu olan hazır uçaklar. Katarlı kardeşlerimiz çok büyük anlayış gösteriyorlar. Bu uçakları Katar’daki mühimmat ve malzemeleriyle birlikte alacağız. Umman’dan alacağımız uçaklar da az uçuş yapmış uçaklar. Hangarlarda duruyorlar. Umman’dan tedarik edilecek uçakların AESA radarı, Meteor füzesi atma kabiliyeti ile güncel aviyonik sistemlerle modernize edilmesi gerekiyor. Modernizasyonun 12 uçak için 2028 yılında tamamlanmasını bekliyoruz.”
Güler, Katar’da bulunan Hava Unsur Komutanlığı’ndaki pilotların Katarlı pilotlarla sürekli birlikte çalıştığına dikkati çekerek, “Hem Katar’da hem de Umman’da Eurofighter pilot ve bakım personelinin eğitimlerine en kısa sürede başlayacağız. Bu uçakların alımı konusundaki ikinci el tartışmalarını da doğru bulmuyoruz. Avrupa’da bile birçok ülke ihtiyaç fazlası uçak teminine devam ediyor ve kullanıyor. Biz Eurofighter uçaklarını Meteor füzeleriyle birlikte alıyoruz. Bu uçaklarda kendi milli yazılımlarımızla kendi mühimmatımızı da kullanabileceğiz. Bu süreçte de Meteor füzesinden daha iyisini yaparak, isterlerse de onlara satacağız.” ifadelerini kullandı.
F-16 ve F-35 savaş uçağı tedariki
Bakan Güler, ABD Başkanı Donald Trump’ın CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasını senatoya getirmek için girişimde bulunduğunu, ABD’li yetkililerin de bu konuda çalıştığını belirtti.
F-16 savaş uçağının tedariki konusunda bir sorun görmediklerini belirten Güler, “Bizim tabii ki önceliğimiz F-35’lerde olacak. İsrail ve Yunanistan’ın bu uçakların bize verilmemesi için lobi yaptıklarını biliyoruz. Biz de CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için kendi çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz. Bu konularda ayrı ayrı çalışma gruplarımız var. Konu çözülme aşamasına geldiğinde sizinle elbette paylaşacağız. Türkiye ve ABD, bu sorunlarını çözecektir.” diye konuştu.
Güler, Türkiye olarak kurulacak “Gazze İstikrar Gücü”nde yer alma kararlılığının devam ettiğini dile getirerek, “Gönderilecek birliğimiz dahil bütün hazırlıklarımızı yaptık. Ancak İsrail bizim istikrar gücünde yer almamızı istemiyor. Görüşmelerimiz devam ediyor.” dedi.
Yunanistan, İsrail ve GKRY işbirliği
Milli Savunma Bakanı Güler, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasındaki işbirliğinin oluşturabileceği tehditlere ilişkin soru üzerine şu yanıtı verdi:
“Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin bir araya gelmesi ve anlaşmalar imzalaması bizim için bir tehdit oluşturamaz. Biz de birçok ülkeyle anlaşmalar imzalıyoruz ama bu anlaşmaları belli bir ülkeye karşı yapmıyoruz. Gayri askeri statüdeki adalara da İsrail’den alacakları hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair gündeme geliyor. Buralar adı üzerinde ‘gayri askeri statüdeki adalar’, yani hukuken silahlandırılmaması gereken adalar. Biz bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz. Öyle çok fazla heveslenmesinler. Yunanistan Savunma Bakanı (Nikos) Dendias, 2030 diye bir projeksiyon açıkladı. ‘Artık kadınları da askere alalım.’ diyorlar. Yunan Kara ve Deniz Kuvvetlerine müracaat eden neredeyse kimse yok. Yani personel temini onlar için büyük sorun. Daha birkaç gün önce Yunanistan’ın havacı astsubayları yönetimi protesto etmek için rapor alarak işe gitmediler. Öncelikle bu problemlere yoğunlaşmaları gerekir.”
Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş nedeniyle bütün ülkelerin savunma harcamalarını artırdığına dikkati çeken Güler, Avrupa’nın da bu konudaki eksikliğini fark ederek Avrupa Güvenlik Mimarisi’ni (SAFE) oluşturmaya çalıştığını söyledi.
Güler, şu an birçok Avrupa ülkesinin mühimmat ve silah noktasında noksanlığı olduğunu vurgulayarak, “Savunma ve güvenlik için birçok silah ve teknolojiye ihtiyaçları var. Bu kapsamda birçok Avrupa ülkesi bizimle işbirliği konusunda istekli. Hal böyleyken başta Yunanistan olmak üzere kendi çıkarlarını Avrupa güvenliğinin önüne koyarak Türkiye’yi bu oluşumun dışında tutmaya çalışan ülkeler olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin SAFE programına dahil edilip edilmeyeceğini çok fazla dikkate almıyoruz. Çok ihtiyaç duydukları kritik bir zamanda konuşma sırası bize gelecek.” görüşlerini paylaştı.
ABD’nin strateji belgesi
ABD’nin yakın zamanda yeni strateji belgesi açıkladığını hatırlatan Güler, “Bizim 6-8 yıldır dile getirdiğimiz bir konu var. ABD için artık tehdit Ortadoğu’da değil, nerede olduğu belli. ABD, Ortadoğu’dan çekildiğinde bölgede barış ve istikrarı sağlayabilecek tek bölgesel gücün Türkiye olduğunu Amerikalı dostlarımızın anladıklarını düşünüyorum. Bu durumun ülkemizin bölgesel ve stratejik etkinliğini artıracağına inanıyorum.” ifadelerini kullandı.
Askerlik için yeni uygulama sinyali
Bakan Güler, 2025’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Aile Yılı” ilan edildiğini anımsattı.
Aile Yılı kapsamında neler yapabileceklerine dair çalışmalarını sürdürdüklerini bildiren Güler, “Bu konuda hazırladığımız birtakım görüş ve önerileri önümüzdeki dönemde paylaşacağız. Örneğin, 3 çocuğu olan bir ailenin 1 çocuğunun, 4 çocuğu olan bir ailenin 2 çocuğunun istediği yerde askerliğini yapabilmesi gibi düşüncelerimiz var. Biz aile konusuna büyük önem veriyoruz, hatta en son İstanbul’da düzenlenen IDEF Fuarı’nda da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile birlikte stant açtık.” şeklinde konuştu.
