Cumartesi Anneleri 1083. hafta buluşmasında Galatasaray Meydanı'nda 28 sene önce Diyarbakır'da kahvede otururken beyaz Torosla kaçırılan Mehmet Özdemir'in akıbetini sordu.

Cumartesi Anneleri, 1083. hafta buluşmasında bir kez daha kamuoyuna Galatasaray Meydanı’nı çevreleyen polis bariyerlerinin önünden seslendi. Kayıp yakınları, 28 sene önce Diyarbakır’da bir kahvede otururken beyaz torosla kaçırılan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Mehmet Özdemir’in akıbeti soruldu.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek ve faillerin yargılanması talebiyle 1995 yılından bu yana Galatasaray’da oturma eylemi yapan anneler 1083’üncü haftada da meydandaydı.

Kamuoyuna bir kez daha Galatasaray Meydanı’nı çevreleyen polis bariyerlerinin önünden seslendiler.

Açıklamada, 1997’de ‘da kaçırılan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Mehmet Özdemir’in akıbeti soruldu.

Mehmet Özdemir, 28 sene önce Diyarbakır’da oturduğu bir kahvede, 90’lı yıllardaki kaçırma ve cinayetlerin sembolü olan ile kaçırıldı. Kendisinden bir daha haber alınamadı. AİHM’in yaşam hakkının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar vermesine rağmen Özdemir dosyası, iç hukukta soruşturma aşamasında takipsizlikle kapatıldı.

Açıklamada, Türkiye’de zorla kaybetmelere ilişkin yürütülen soruşturmaların zamanaşımı, delil yetersizliği ya da failin “tespit edilememesi” gibi gerekçelerle sistematik biçimde sonuçsuz bırakıldığı vurgulandı.

Kayıp yakını İkbal Eren’in okuduğu açıklama şu şekilde:

“44 yaşındaki Mehmet Özdemir, Diyarbakır’da yaşıyordu. Biri  henüz doğmamış olmak üzere sekiz çocuk babasıydı. Daha önce defalarca gözaltına alınmış, ağır işkenceye maruz kalmış ve son gözaltısında kendisine ‘Bir daha seni alırsak öldüreceğiz’ denilmişti. Bu tehdit, sonraki süreçte gerçekleşen zorla kaybetme fiilinin önceden öngörülebilir olduğunu göstermektedir.

Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997 tarihinde Diyarbakır’da bir kahvede otururken, çok sayıda tanığın gözleri önünde telsizli ve uzun namlulu silahlar taşıyan kişiler tarafından zorla beyaz bir Toros araca bindirilerek götürüldü. Bu olay, kamu görevlilerinin bilgisi ve kontrolü dışında gerçekleşmiş gibi gösterilemeyecek niteliktedir.

Eşi Enzile Özdemir, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak eşinin akıbetine ilişkin bilgi talep etti. Savcılık dilekçeye, ‘Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır’ ibaresini taşıyan bir damga vurdu.

Gözaltı süresi dolmasına rağmen Mehmet Özdemir mahkemeye çıkarılmayınca Enzile Özdemir, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı ile birlikte yeniden savcılığa başvurdu. Bu kez savcı, Özdemir’in gözaltına alınmadığını, gözaltına alındığına dair belgenin ‘yanlışlıkla’ verildiğini ileri sürdü.

‘Ailenin ve İnsan Hakları Derneği’nin tüm başvurularına rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alınamadı; Cumhuriyet Savcılığı 19 Aralık 2003 tarihinde, olayın tanıklarını dahi dinlemeden takipsizlik kararı verdi. Bu karara yapılan itiraz da Siverek Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.

Girişimleri sonuçsuz kalan Tenzile Özdemir AİHM’e başvurdu. AİHM, 8 Ocak 2008 tarihli kararında (Başvuru No: 54169/00), Türkiye’nin Mehmet Özdemir’in kaybolmasından ve kuvvetle muhtemel ölümünden sorumlu olduğuna oy birliğiyle hükmeti ayrıca Enzile Özdemir bakımından işkence yasağının (AİHS madde 3) ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, savcılık makamlarının soruşturmada ciddi ihmallerde bulunduğunu ve etkili bir soruşturma yürütülmediğini açıkça kayıt altına aldı.

AİHM kararlarının iç hukukta uygulanmaması, Türkiye’nin AİHS’nin 46. ve Anayasa’nın 90. maddelerinden doğan bağlayıcı yükümlülüğünü ihlal etmeye devam ettiğini göstermektedir. Mehmet Özdemir dosyasında yapılması gereken; takipsizlik kararlarının kaldırılması, zamanaşımı engelleri ileri sürülmeksizin dosyanın yeniden açılması ve bağımsız, tarafsız, etkin bir soruşturma sürecinin işletilmesidir.

Kaç yıl geçerse geçsin, Mehmet Özdemir ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”