Yenidoğan çetesinin lideri Fırat Sarı ilk kez savunma yaptı, ne hastanelere bebek sevklerinde ne de bebek ölümlerinde bir sorumluluğu olduğunu kabul etti, 'Bu yapı benden önce de vardı' dedi, dava yüzünden bebek ölümlerinin arttığını öne sürdü.

Kamuoyunda yaygın olarak ‘yenidoğan çetesi’ olarak anılan, 10Haber’in başından bu yana detayları ‘Türkiye’nin gelmiş geçmiş en vicdansız çetesi’ anonsuyla okurlarına aktardığı suç örgütüyle ilgili davanın ilk duruşması dün davanın baş sanığı Fırat Sarı’nın savunma yapmasıyla devam etti.

Bilindiği üzere Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 22’si tutuklu toplam 47 sanık yargılanıyor. Örgütün elebaşları için talep edilen cezalar yürekleri soğutmaya yetmiyor. 112 Acil görevlisi Gıyasettin Mert Özdemir hakkında 589 yıl, hastane sahibi ve doktorlar Fırat Sarı ile İlker Gönen hakkında ise 582 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

10Haber bu çeteye ilk günden beri ‘en vicdansız çete’ diyor; çünkü tamamı sağlık çalışanlarından oluşan çetenin amacı sağlık değil, tam tersine para. Bunun için de yeni doğan bazı bebeklerin tıbbi sebeplerle kaldırılmak zorunda olduğu yenidoğan yoğun bakım ünitelerini kullanmışlar. Çetenin lideri Fırat Sarı, bugün çoğunun hastane ruhsatını kaybettiği çok sayıda özel hastane ile anlaşmış, o hastanelerin yenidoğan yoğun bakımlarının işletmesini üstlenmiş, 112 Acil’den çetesine kattığı Gıyasettin Mert Özdemir sayesinde bu kendi işlettiği yenidoğan yoğun bakımlarına hak etmediği kadar çok bebek sevk edilmesini sağlamış, bu bebeklerin yoğun bakımlarda daha fazla zaman geçirmesine neden olarak devletten, SGK’dan milyarlarca liralık haksız ödenek almış. Çetenin aç gözlülüğü bununla da kalmamış, çoğu yoğunbakıma hem kapasitesinin çok üzerinde bebek alınmış hem de 24 saat doktor bulunması gereken bu yoğun bakımlarda çoğu zaman doktor bile olmamış. Bu sebeple en azından 10 bebek ölmüş.

İşte hafta başından beri bu çete mahkemede yargılanıyor. İstanbul’daki Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi 6 gün boyunca kesintisiz duruşma yaptı. Dün cumartesiydi ve mahkemede savunma yapma sırası çetenin lideri Fırat Sarı’daydı. Ona gelene kadar, yani ilk 5 gün boyunca mahkemede neredeyse hiçbir sanık kendi masumiyetini iddia etmedi. Acaba Fırat Sarı kendi masumiyetini iddia edecek miydi, davayı yakından izleyenlerin dün sabah aklındaki soru buydu.

Çünkü Büyükçekmece Savcısı Yavuz Engin tarafından büyük bir gizlilikle sürdürülen bu soruşturmanın bir aşamasında sanıkların avukatları savcı Yavuz Engin’i öldürmekle tehdit etmişlerdi. Savcı makamında gerçekleşen bu tehdidi kayıt altına almış, tehdit için ayrıca soruşturma açmıştı. Zaten kamuoyu da, bu tehdit soruşturması sayesinde bu ‘en vicdansız çete’den haberdar olmaya başlamış, gerisi de çorap söküğü gibi gelmişti.

‘Örgütten ayrıldıktan sonra devletle ilişkiliydim’

Bütün bu yenidoğan yoğun bakım organizasyonunu kuran Dr. Fırat Sarı dünkü savunmasına geçmişte PKK’dan ceza almış olmasıyla başladı. Bu sebeple kamuoyunda bir infial oluştuğunu belirterek sözlerine başlayan Sarı “Benim bahsedildiği gibi bir param yok. Bir gösteriye katıldım, kısa süreli tutuklu kaldım. Ölüm oruçları döneminde cezaevindeydim” dedi.

Sarı, cezaevinden çıktıktan sonra polise muhbirlik yaptığını öne sürdü, “Örgütten ayrıldıktan sonra devletle ilişkiliydim. Güvenlik güçleriyle görüşürdüm. FETÖ kalkışmasına kadar da birlikte çalıştık” ifadesini kullanan Sarı, “Her şeyi içtenlikle anlatmak istiyorum. Bir dava stratejisiyle hareket etmeyeceğim” diye konuştu.

Fırat Sarı’nın savunmasından öne çıkan bazı cümleler şöyle:

-Hayatımda bir beklentim kalmadı sadece bu mahkemeye gelmek, anlatmak istedim. Öyle şeyler söylendi ki, hayal gücüme sığmayan şeyler. Mesleğimi kaybettim, insan olma değeri söküle söküle hiç kaldı.

‘Tapelerle yargılanıyoruz’

-Ben özel hastaneciliği destekliyorum. İyi işler yapıldı. Ama nihayetinde bir işletme orası. Para da kazanmak istiyorlar. Bizim işletmelerle yaptığımız sözleşmeler, hizmet ve işbirliği sözleşmesiydi.

-Tıp merkezinde doğan bebekleri koyacak yoğun bakım yoktu. 112 nakil birimindeki ekip çok yetersiz. Sevk süresi 5-6 saat sürüyor ve yenidoğan için çok kritik bir süre. Bebek kötüyse hemen müdahale ederdik. Bazen kendim gittim müdahale ettim. Usulsüz sevk dedikleri de bu. Bu işletmeyi ben keşfetmedim, bunlar vardı. Bir hastane işletmesinden ayrılınca beni aradı. Ben bu yapıyı gördüm ve bu işe el attım. Nöbetçi doktorları oluyordu ama bana güveniyorlardı. Gelip sen de bir baksan diyorlardı. İşletme olarak yaklaşmadık.

-Biz kimseye teklif yapmadık, herkes bize teklif yaptı. Çünkü işimizi iyi yaptığımızı biliyorlardı. İşletme denilen yapı böyle başladı. 112 sevkleri çok konuşuldu. Tıp merkezlerindeki hekimler bana güvendiği için bana soruyor. Beni yakın buldukları için hastalarını gönderdiler. O dönem onlara para vermedim. Ama sonra baktık ki hasta bulucular var, biriyle anlaştım. Sonra da Gıyasettin Mert Özer ile anlaştım. Özel hastaneler İstanbul’da iyi işler başardı. İnsan sağlığı önemli ama orası bir işletme, hasta da bulmaları gerekiyor. En ufak bir ihmal korkunç zararlar yaratıyor. 112’nin sistemini bozarak ya da rüşvet vererek hasta almadık.

-Sevkler sistem üzerinden bir tuşla tüm hastanelere eşit dağılacak şekilde yapılır.

-Bu saatten sonra çok bir anlamı yok ama biz tapelerle yargılanıyoruz. Şu anda kamuya karşı konuşuyorum ve bir filtreleme yapıyorum. Ama özel hayatımızda biraz daha gevşek olur bu. Argo da kullanabiliriz. Tapeler kesilerek dosyaya konulmuş. Özel yapılan konuşmalar kamuya yansıtıldı. Belli bölümler kesiliyor. Çevirilerde anlam bozuklukları var. Tıbbi terimler yanlış yazılmış. Biz tapelerle yargılandığımız için tapeleri anlatıyorum.

-Hastanelerin sermayeleri 50 milyon dolar ile 250 milyon dolar arasında değişiyor. Hastane ciddi bir sistem ciddi bir organizasyon. Bizim hastanelerle ilgili anlaşmalarda da hekim ve hemşirelerin ücretlerini asgari olarak ödediler. Onların üstünü biz tamamladık. Yanlış mı, yanlıştı. Kendimi insan olarak bile görmüyorum artık. Bu öfkeyi anlıyorum.

‘Usulsüzlük yaptık’

-Hekim 100 bin lira maaş alıyorsa, 40 binini hastane ödüyordu. Kalan 60 bin lirayı biz hastaneye sigorta keserek alıp hekime veriyorduk. Ama bu sigortasına işleniyordu. Burada usüle aykırı bir işlem yaptık. Şirket kurup hekimlere ve hemşirelere küçük küçük ortaklık verecektim ama olmadı.

-Dokuz hastane kapandı. Buralardan binlerce kişi işsiz kaldı. Ayrıca bu hastaneler kapandı da ne oldu? Yenidoğan ölümleri mi azaldı. Ben tam aksini düşünüyorum. Bir inceleme yapıldığında Bu hastaneler kapandıktan sonra bebek ölüm oranları arttığı görülecektir.

‘Kendimi insan olarak görmüyorum’

-İnsanı varlık yapan ne kadar değer varsa hepsi üzerimden alındı. Ben bir hiç kaldım. Bu davada hakları gasp edilen çok insan var. Kendimi insan olarak görmüyorum ama gençler çok acımasız. İddianamede hekim kavramı yok sayılıyor. Sistem hekimin kontrolünde. Hemşire arkadaşlar ‘Ben yaptım’ diyormuş. Öyle bir şey söz konusu değil. Ben vahşi olsam ölüm oranlarım Türkiye ortalamasının altında olurdu.

-İlaç satma bir ekip işi, benim hayatımı karartan bir ekip işi… Hasan Basri Gök ile Hakan Doğukan Taşçı’nın yaptığı. İlacı almış 300 liraya, 500 liraya satmış. O kadar kazanmış. Bunlar saklama koşulları önemli ilaçlar. Gördüm, Hasan poşete koymuş götürüyor. Tamam 2-3 saat dayanır. Ama gittiği yerde ne kadar kalacak. Bozulduğu an, verilen hasta için ölümcül olur. Polise şikâyet ettim. Ben 200-300 lira için bu işi neden yapayım. Hastanelerin sermayesi 250 milyon dolar diyoruz. Böyle bir ilacı neden bebekten sakınsın, neden satsın.

-Savcı tehdit edilince bize karşı tavrının değiştiğini düşünüyorum. İddianame kolluk fezlekesi ile aynı. Bütün suçlar zaten CİMER şikâyetinin içinde. Şikâyeti yapan adam, 2023’te yapmış. O tarihten sonra da benim hastanemde çalışmış. Deniz’de (CİMER şikâyetini yapan tutuklu sanık) vatan – millet sevgisi yok. Deniz Gezmiş parkası giyerdi. Nöbetlerde Karl Marx ve Mao Zedong okurdu. Devlet millet hassasiyeti yoktu. Şikayetteki cümleleri o kurmuş olamaz. ‘Gözlerimin önünde bir sürü çocuk öldü’ diyor. O zaman neden bizimle çalışmaya devam etti. Savcı da hiç ‘Gel de sen anlat nasıl oldu bu ölümler’ diye sormadı.

Çapraz sorgu

Sorgusunun ardından Fırat Sarı’nın çapraz sorgusuna geçildi.

Mahkeme başkanı, “Gıyasettin Mert Özdemir’i tanıyor musun?” diye sordu. Sarı “Evet sevk işleri ile ilgili bize liste getirirdi. Bebek başına 750 lira ya da bin lira ödeme yapardım” dedi.

Sarı, “Hastanelerdeki anlaşmaları kimlerle yaptınız?” sorusunu “Hastane yöneticileri ile yapıyorduk” diye yanıtladı.

Mahkeme başkanı, “Tapede, ‘Dursun abinin diplomasını kullanıyoruz ama o olmayacak’ diyorsunuz, ne demek?” diye sordu. Sarı  gülerek, “Şaka amaçlı bir konuşma. Kimsenin diplomasını kullanmadık, vallahi kullanmadık” dedi.

“Taburcular çok oldu hasta sayılarını arttıralım” konuşması sorulunca “Hastane yönetiminin beni sıkıştırdığı tek nokta hasta sayısı. Bu çok normal. Benim işim hasta sayısını artırmak. Ben herhangi bir doktora, hastayı taburcu etmeyin demedim” dedi.

Savcının, “Bebeklerin ölümüyle ilgili ihmali kabul etmiyor musun? Her şey usulüne uygun yapıldı diyebilir misin” sorusuna, “İhmal olduğunu ve eksiklik yaptığımızı düşünmüyorum. Ben çoğuna dahil değildim. Üzerime düşeni yaptım” yanıtını verdi.

Mahkeme, tutuklu yargılanan bütün sanıkların tutukluluklarının devamına karar verdi ve duruşmaya 26 Kasım salı gününe kadar ara verdi.

Çete üyelerine kaç yıl ceza talep ediliyor?

Yenidoğan hasta bebeklerin durumunu olduğundan daha ağır göstererek, kendi istedikleri hastanelere sevk eden çete, iddianameye göre toplamda 10 bebeğin ölümüne neden oldu.

Yine iddianameye göre çete, bu yöntemle SGK’den yüksek ücret tahsil etti, hasta yakınlarından da fazla para aldı. Bu çerçevede suça bulaşan sağlık çalışanları ve çalıştığı 9 özel hastanenin ruhsatı iptal edildi.

Ruhsatları iptal edilen hastaneler şöyle: Özel Avcılar Hospital, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Şafak Hastanesi Bağcılar ve Özel Silivri Kolan Hospital.

Fırat Sarı ve İlker Gönen hakkında “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarından 10 kez, “resmi belgede sahtecilik” suçundan 11 kez olmak üzere toplam 177 yıldan 582’i yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

Gıyasattin Mert Özdemir hakkında ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarıyla “resmi belgede sahtecilik” suçundan 180 yıldan 589 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Bu da yenidoğan mucizesi: ‘Yaşamaz’ denen bebek büyüdü, doktor oldu, şimdi başka çocukları kurtarıyor