Hayvana yönelik şiddettin yükselen boyutu Türkiye’nin gündeminde. Ankara’da 17 köpeğin ağaca bağlanması ve Manisa’da da bir köpeğin ölü halde çiftlik kapısına asılması son bir haftada yaşandı. Hayvanseverler eziyetin ve ölümün önüne geçmek için çabalarken aynı zamanda şiddetin de artması dikkat çekiyor. Peki hayvan hakları savunucularının karşısında yer alan ve bunu şiddet eylemine dönüştürenlerin motivasyonu ne ve bunun önüne nasıl geçilebilir?
HAYTAP’ın hukuk biriminde çalışan Avukat Senem Demirel Acar, hayvanlara karşı işlenen suçların sayısında artış olduğunu ve bu suçu işleyenlerin de bu eylemlerini sosyal medyadan paylaştığını vurguluyor. Bunun yanında duyarlı vatandaşların sayısının da arttığına işaret eden Avukat Acar bu ikisinin birbirini tetiklediğini söylüyor. Sosyal medyanın olumlu etkisinden bahseden Avukat Acar, yaşanan ihlallerin görünürlüğünün de bu sayede arttığını ifade ediyor. “Ağzı, dili olmayan bir canlıya şiddet uygulayan bir insanın normal bir psikolojide olması mümkün değil” diyen Avukat Acar, tepkileri gören bu kişilerin insanların canını daha fazla acıtmak istediğini belirtiyor.
Doç. Dr. Sinan Alper de bazı insanların yalnızca kendi çevresine karşı sorumluluk hissettiğini bazı insanların ise kendini dünya vatandaşı olarak gördüğünü ve hayvana şiddet konusunda da buna benzer bir durumun ortaya çıktığını söylüyor. “Issız bir sokağı köpeklerin mesken edinmesi durumunda oradan rahatlıkla geçemeyebilirsiniz” diyen Doç. Dr. Alper, hayvanın canını önemli görmeyenlere, hayvanları cansız bir nesneden farksız görmeyenlere hayvanlarının öldürülmesinin ahlaki bir yük getirmediğini ifade ediyor ve bununla ilgili farkındalık
Hayvanları öldürmeyen ancak eziyet eden ya da eziyet ederek öldüren insanların da var olduğu göz önüne alındığında bu, toplumun büyük kesimi tarafından tüyler ürpertici bulunuyor. Bu kişilerin psikolojik problemleri olduğuna dair ise genel bir kanı var ancak bu noktada da hukuki tartışmalar baş gösteriyor: Şiddet eylemleri psikolojik sorunları olan insanların yaptığı münferit vakalar mı, yoksa cezalardaki caydırıcılık mı yetersiz?
Bu tartışmaya Avukat Acar’ın cevabı net: “Yasalarda eksiklik var.” Hayvana karşı işlenen suçlarda yatarı olan hapis cezaları verilmediğini vurgulayan Avukat Acar, “Konya davasında herkes tepki gösterdi, yapılan yargılama sonunda kanunun öngördüğü ceza belli, verilecek hüküm belli. Hiçbir ceza almadan çıkıp gittiler. Bu meyilli olanları cesaretlendiriyor: Nasılsa ceza almayacağız” diyor. Eğer yaptırımı olan cezalar olursa bunun da caydırıcı olabileceğini ve bu suçu işlemeye meyilli olanların da geri çekilebileceğini sözlerine ekliyor.
Sosyal psikolojide karanlık kişilik özellikleri denen kavramın olduğunu anlatan Doç. Dr. Alper ise bunların içinden sadizm ve psikopatinin eziyetle alakalı bir durum olduğunu söylüyor. Psikopat insanların zarar verebileceğini ve bundan dolayı da pişmanlık duymayacağını belirten Alper, sadistlerin bundan farkının ise acı çektirirken zevk alması olduğunu ifade ediyor. İnsanların bu özelliklere sahip olma seviyesinin artması durumunda hayvanlara eziyet etmek gibi durumlarının da arttığını söyleyen Doç. Dr. Alper, “Acı çektirmeye dair mantıklı bir açıklama yok” diyor. Doç. Dr. Alper, ayrıca psikoloji alanında yapılan çalışmalardan hayvanlara eziyet eden insanların gelecekte diğer insanlara karşı da saldırganlık gösterme ihtimalinin daha yüksek olduğunu belirtiyor.
Bu durumun engellenmesinde ne gibi çözümler bulunabileceği tartışmasına da yanıt veren Doç. Dr. Alper, toplumsal düzeyde görülen bir durum olduğuna dikkat çekiyor ve bu insanların aramızda yaşadığına vurgu yapıyor: “İstenmeyen bir davranışın yaptırımı olmadığı sürece onu yapan insanlar olacaktır. O yaptırımın da ciddiye alınacak yaptırım olması gerekiyor. Bir de hayvanlara nasıl muamele edileceğine dair bilinç sahibi olunması gerekiyor.”