Susurluk Davası…
3 Kasım 1996 gecesi Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasıyla, polis şefi Hüseyin Kocadağ’ın, eski ülkücü Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us’un öldüğü, eski DYP milletvekili Sedat Bucak’ın ağır yaralandığı kazayla gündeme gelen ünlü bir dava bu.
1993-1996 arasında meydana gelen faili meçhul cinayetlerden sanık polis, silahlı kuvvetler ve MİT yönetici ve personelinin, mafya yöneticilerinin yargılandığı dava.
Aradan yaklaşık 30 yıl geçti ama isim unutulmadı, Susurluk Davası adı çok kişi için hâlâ taze: Çünkü “dava” kapandı, dönemin emniyet genel müdürü Mehmet Ağar ve birkaç kişi çok da ağır olmayan cezalara çarptırıldı, ama o faili meçhul cinayetler hâlâ çözülmüş değil.
2011 yılında bir umut doğdu bu sırrın çözülmesi için: Önceki davada da sanık olan Ayhan Çarkın adlı bir özel harekat polisi birden ortaya çıktı, hemen her televizyona, gazeteye konuşarak itiraflar yaptı: “O faili meçhul cinayetlerden 19’unu şu şu insanlarla birlikte biz işledik.”
İsim verdi Çarkın, ayrıntı verdi ve savcılar harekete geçip onu ve “suçları bunlarla birlikte işledik” dediği eski ve yeni polis şeflerini, eski ve yeni birçok harekat polisini tutukladı.
İddianame hazırlandı, Ankara’daki ağır ceza mahkemesi iddianameyi yerinde bulup kabul etti ve yargılama başladı. Susurluk davasında yargılanıp beraat eden, yargılanıp düşük sayılacak cezalar alanlar yeniden sanık sandalyesindeydi…
Ama sonra çok şey değişti. Bir kere mahkemenin tam 41 yargıcı ve 13 savcısı değişti davanın avukatlarına göre.
Sonra itirafçı Ayhan Çarkın dört yıl önce olanca ayrıntısıyla yaptığı bütün itirafları 2015’te geri çekti.
Ve yargılama tüm sanıkların beraatiyle sonuçlandı.
İstinaf mahkemesine götürüldü ilk mahkemenin kararı. İstinaf mahkemesi kararı bozdu, “yeniden yargılayın bunları, Ayhan Çarkın’ın söylediklerini dikkate almamışsınız” dedi. Beraat kararlarını da kaldırdı.
Yeniden yargılandı sanıklar ve ilk mahkeme beraat kararında ısrar etti. Karar bir kez daha istinaf mahkemesine gitti…
Ve istinaf mahkemesi 90’lı yıllarda işlenen 19 faili meçhul cinayetle ilgili, aralarında eski İçişleri Bakanı ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ve eski MİT yöneticisi, Emekli Albay Korkut Eken’in de olduğu 18 sanıklı davada verilen beraat kararlarını bu kez yerinde buldu. Abdülmecit Baskın ve Behçet Cantürk cinayetleri yönünden dosyanın zamanaşımından düşmesine, diğer cinayetler yönünden ise beraat kararının yerinde olduğuna hükmetti.
Kararda sanık Ayhan Çarkın’ın ifadeleri bu kez “çelişkili, tutarsız ve manipülatif” bulunurken tanık ifadeleri, beyanlar ve deliller “duyum, kanaat ve tahmine dayalı” diye değerlendirildi.
Karara bir üye, yargıç Ayhan Altun 160 sayfa muhalefet şerhi düştü. Dosya Yargıtay’a gidecek.
2013 yılında görülmeye başlanan davada daha önce verilen beraat kararı 2021 yılında istinaf mahkemesi tarafından bozulmuş ve sanıklar yeniden yargılanmıştı. Kararda sanık Ayhan Çarkın’ın beyanlarının yeterince tartışılmadığına dikkat çekilirken “cinayet mermilerinin aidiyetlerinin araştırılması” istenmişti. Ağar’ın da aralarında olduğu sanıklar hakkında yeniden yargılama başlamış, 26 Mayıs 2023’te bir kez daha beraat kararı verilmişti. Mahkeme, istinaf mahkemesinin beraat ve bozma kararına direnmiş, ilk kararında ısrarcı olmuştu. Karar yeniden istinafa taşınmıştı.
Sanıklar arasında örgütsel bağlantıya dair kanıt yok
T24’te yer alan habere göre faili meçhul cinayetler davasında bu kez beraatleri yerinde bulan istinaf mahkemesinin kararında “cinayetlerde kullanılan silahların ele geçirilemediği, olay yerlerinde elde edilen maddi bulgular ile sanıklar arasında bağlantı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığı, sanıklar arasında yargılamaya konu edilen eylemler açısından örgütsel bağlantı bulunduğuna dair iletişimin tespiti, dinlenmesi, tape, görüntü kaydı, teknik takip, tanık ifadesi gibi herhangi bir kanıtın ortaya konamadığı” ifade edildi.
Çarkın’ın ifadeleri ‘çelişkili, tutarsız ve manipülatif’
Daha önceki istinaf kararında sanık Ayhan Çarkın’ın beyanlarının tartışılması gerektiği vurgulanırken bu kez bu beyana itibar edilemeyeceği, beyanların çelişkili olduğu ve buradan hareketle delil kabul edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilerek şöyle dendi:
“Sanık Ayhan Çarkın’ın manipülatif etkilere açık, samimi ikrar içermeyen, aralarında ciddi çelişkiler ve tutarsızlıklar bulunan, çeşitli maksat ve saiklerle açıklanması mümkün olan atfı cürüm niteliğindeki beyanlarına itibar edilemeyeceği, ayrıca adı geçen sanığın aşamalardaki beyanları arasında derin çelişkiler olduğu gibi bu beyanların bazı eylemlerin gerçekleşme biçimiyle uyumlu olmadığı, yalnızca bir kısım eylemlerdeki maddi bulgulara uygun olan beyanların bölünerek mutlak delil kabul edilmesinin mümkün görülmediği, beyanların hem maddi bulgularla hem aşamalarda hem de kendi içinde çelişkiler içermesi, içeriğinin başka bir beyan ve delille desteklenme olanağı bulunmaması karşısında sanık Ayhan Çarkın’ın genel olarak eylemlerle ilgili beyanlarına kısmen veya tamamen itibar edilip bir mahkumiyet hükmüne esas alınmasının mümkün olmadığı…”
‘Ses kaydının delil değeri zayıf’
Kararda 1995 yılında kaybolan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Tarık Ümit ile ilgili de “Tarık Ümit ile iki istihbarat görevlisi arasında yapılan mülakata ilişkin ses kaydı çözümleme tutanaklarının elde ediliş ve kayda alınma şekli bilinmediğinden, delilin hukuka uygunluğu noktasında denetim yapma imkanı bulunmadığı gibi, söz konusu bant kaydı elde olmadığından içeriğinin de doğrudan incelenebilir nitelikte olmadığı ve delil değeri zayıf hem de hukuka uygunluğu sorunlu olan bu kaydın bir mahkûmiyet hükmüne esas alınmasının mümkün olmadığı” belirtildi.
‘Eymür ve Namlı’nın tanık beyanları dolaylı ve duyumdan ibaret’
Davada tanık olarak dinlenen eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür ve Hakkı Yaman Namlı’nın tanık ifadeleri için “Tarık Ümit’in anlatımlarına dayanan, kişisel kanaat içeren ifadeler doğrudan görgüye dayalı olmaması, çoğunlukla doğruluğu denetlenemeyen Tarık Ümit’in kendilerine anlattıklarından ibaret olduğu” değerlendirmesi yapılarak Eymür ve Namlı’nın tanıklarının “dolaylı bilgiler ve duyumlar” nedeniyle mahkûmiyet için esas alınamayacağı ifade edildi.
İstinaf kararında “duyum, kanaat ve tahmine dayalı diğer beyan ve delillerin iddia edilen eylemleri tüm yönleriyle kuşkudan uzak bir biçimde ortaya koyacak nitelik ve nicelikte olmadıkları, her bir sanığın eylemlerdeki katkı ve ilgisini ortaya koyacak açıklık, nitelik, doğrudanlık ve hukukilikten uzak oldukları, sanıkların iddia konusu eylemleri işlediklerine dair her türlü şüpheden arındırılmış cezalandırılmalarına yeterli inandırıcı deliller elde edilemediği” değerlendirmesi yapılarak yerel mahkemenin beraat kararının yerinde olduğuna hükmedildi.
Kararda 1993 yılında öldürülen Abdulmecit Baskın ile 1994 yılından öldürülen Behçet Cantürk dosyalarının ise 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmesine hükmedildi.