Nazan Öncel’in kendisiyle evlenmek isteyenlere sosyal medyadan topluca verdiği yanıtı gördünüz mü? “Son altı senedir birileri çıkıp ‘evlen benimle’ diyor. Tamam da, da’sı var işte. Yalnızlık Allah’a mahsustur ama bizim gibi maddi manevi özgürlüğünü eline almış insanların kimseye ihtiyacı yoktur. İşin aslı bu” diye başlıyor ünlü müzisyen.
Ne kadar sıkıcı olduğunu, sululuk sevmediğini, günlerini okuyarak, yazarak, resim yaparak, piyano çalarak geçirdiğini, yün ördüğünü dikiş diktiğini, gezip tozmadan habire çalıştığını anlattıktan ve hayatını adadığı bir mesleği olduğunu söyledikten sonra devam ediyor:
“Uykuda dinlenirim sadece. Onu da kimseyle paylaşmam. Bu benim için çok büyük bir adımdır ki bu da olcak şey değildir. Huysuz, titiz, düzen manyağı, hijyen manyağı zor beğenen biriyim; kolay değildir böyle insanlarla yaşamak. Ben kendime bile kalabalık geliyorum bazen senin haberin var mı bundan; yok. Ya işte bi’ de bunlar var ona göre şekerim diyecektim de artık o kadar da yıkmayayım dedim hayallerini…”
‘Sokak Kızı’, ‘Demir Leblebi’, ‘İmdat’ ve daha birçok şarkısında kadın sorunlarına bazen kıyısından dokunan, bazen tam ortasından dalan Nazan Öncel, besbelli yalnızlığının üstüne titriyor.
Eskiden, yalnızlığı yafta gibi boynunda taşırdı kadınlar, şimdi hayatını istediği gibi organize etmek için bir fırsat hatta şans olarak görebiliyor. Öncel, bu noktaya gelebilmek için sayısız acı tecrübeden geçti muhtemelen. Genç kuşaklar, hayatlarına sahip çıkma konusunda eskilere göre çok daha şanslı.
Milli basketbolcuya soru: Bu boyla nasıl koca bulacaksın?
Filenin şahanesi Ebrar Karakurt, kendisine yaşam biçimi dayatanlara İsmet Özel’in şiiriyle yanıt vererek, hayatını istediğin gibi yaşayamaya devam edeceğini ima etmişti.
Ebrar bana bir başka milli sporcuyu, Nevriye Yılmaz’ı hatırlattı. Yılmaz, defalarca milli takım forması giymiş başarılı bir basketbolcuydu. Dünya çapında tanınıyor, yaptığı işle gurur duyuyor, iyi para kazanıyordu. Ama biraz yakınlaştığı insanlar sözü döndürüp dolaştırıp aynı yere getiriyordu. Vogue’un Ağustos 2011 sayısında anlatmıştı Yılmaz: “Herkesin merak ettiği soru: Bu boyla nasıl koca bulacağım? Bunu soranlar genellikle, belli bir yaşa gelince evlenmek gerektiğini düşünen, bir kadının en önemli hedefinin iyi bir evlilik olduğuna inanan insanlar. Ben böyle düşünmüyorum…”
Nevriye’ye Ebrar’a bunu yapan, biricik hayatında kendini gerçekleştirmeye çalışan milyonlarca genç kadına neler yapmaz. Neyse ki hayat değişiyor. En muhafazakarından en liberaline dünyanın her yerinde kadının yaşam alanı istikrarlı biçimde genişliyor. Arada sapmalar, geriye dönüşler olsa da dünya artık her 8 Mart’ta Kadınlar Günü’nü değil, her gün Kadın Çağı’nı kutluyor.
Rol model ‘Bridget Jones’ olursa
Alonement (Yalnızlık) adlı kitabın yazarı ve aynı adlı podcastin yayıncısı Francesca Specter, geçen hafta İngiliz The Independent gazetesine yazdığı yazıda, bir statü sembolü olarak ‘yalnızlığı’ şu sözlerle anlatmış: “Bir zamanlar, ‘yalnız kadın’ deyince aklımıza kutu kutu kıymalı turta yiyen ve Bay Doğru’ya özlem duyan üzgün Bridget Jones gelirdi. Ancak bugün yalnız yaşamak pek çok kadının arzu ettiği halde ulaşamadığı bir yaşam biçimi.”
Yalnızlığın ulaşılmaz olduğu doğru. Yalnızca İstanbul’da değil, dünyanın başka metropollerinde de yalnız bir kadının (ya da erkeğin) asgari yaşam standartlarını koruyabileceği bir düzen kurması zor. Yalnızlığın statü sembolü olması bu ekonomik güç ihtiyacıyla yakından ilişkili ama bununla sınırlı değil.
‘Tercih edildiğinde çok güzel’
28 yaşındaki gazeteci Irmak, bu dönemde hayatının merkezinde ilişkilerin değil, arkadaşlıkların olduğunu anlatıyor: “Yalnızlık tercih olduğunda çok güzel. Benim için şu an bilinçli bir tercih. Bunda seçtiğim ve sevdiğim arkadaşlarımın büyük payı var. Şu anda bana iyi gelen bu. Tabii toplumun benim yaşımdaki kadından bir ‘evlilik performansı’ beklediğinin farkındayım. Fakat bu beklentileri karşılamak gibi bir zorunluluğum ya da sorumluluğum olmadığını biliyorum.
Irmak’ın kırılma noktalarından biri, La la Land filmi olmuş: “Filmin başında sevgili olan çift, ayrı ayrı hayallerin peşinden koşmak için ayrılıyordu. Sonunda tekrar karşılaştıklarında ikisi kendini gerçekleştirmiş olmaktan mutluydu. Bu film, belki daha genç yaşlarda izlediğim için beni etkiledi. Kendimden vazgeçmemem gerektiği fikrini güçlendirdi.”
Solo seyahat yükseliyor
Küresel seyahat rakamları yalnızlığın olumsuz yanlarına değil konforuna odaklanan kadınların artışını gösteriyor. Yine Francesca Specter’ın yazısından öğreniyoruz: Booking.com’un verilerine göre yalnız seyahat edenlerin yüzde 84’ünü kadınlar oluşturuyor. Online restoran rezervasyon sitesi OpenTable, tek kişilik restoran rezervasyonlarında dört yılda yüzde 160’lık bir artış olduğunu bildiriyor.
2014 yılından Radha Vyas ve kocasının, kurduğu ‘solo seyahat’ odaklı turizm şirketi Flash Pack’in müşterilerinin yüzde 70’i kadın. Benzer ilgi alanlarına sahip yalnız seyyahlar için turlar düzenleyen şirketin kurucuları, yalnızca turizm şirketi değil özellikle Y kuşağına hitap eden bir yaşam biçimi markası olduklarını söylüyor.
‘Yalnızken algılarım çok daha açık’
Moda editörlüğü ve e-ticaret alanlarında 30 yılı aşkın bir kariyeri olan kreatif danışman Yaprak Gerçek de, yalnız seyahat etmeyi sevenlerden: “Biriyle seyahat etmenin en güzel yanı yaşadıklarını paylaşabilmek. Onun dışındaki her şey büyük keyif. İki ya da daha çok kişi seyahat ediyorsanız herkesin isteğine uyacak bir ortak plan yapmak zorundasınız. Ama daha da kötüsü kendi küçük grubunuzun içine kapanıyorsunuz. Halbuki yalnız olduğumda kendimi, bir gazete beni muhabir olarak yollamış gibi, bütün algılarım açık oluyor. Dikkatimi gördüğüm, duyduğum, tattığım şeylere veriyorum.”
Yaprak, hayatın çift olarak da tek olarak da yaşanabileceğini, ikisinin de iyi kötü tarafları olduğunu, insanın farklı dönemlerde farklı yaşam biçimlerine yönelebileceğini söyledikten sonra ekliyor: “Ama kadınlar yalnızlığı çok daha iyi taşıyor eskisine göre. Kadının özgürleşmesinde şehirleşmenin etkisi olmuştur mutlaka ama İnternet sayesinde hızla yayılan popüler kültüre yansıyan yeni kadın tipi de kadınlara ilham oldu.”
Tek bir yalnızlık yok
Belki de en başta söylemem gerekeni en sonda söyleyeyim: Yalnızlık deyip durdum ama İngilizce, kelimenin nüanslarını vurgulayan seçeneklerle dolu. Mesela ‘solo’ ve ondan türeyen ‘sologami’, monogami ve poligaminin yanında üçüncü bir seçenek olarak duruyor. Mesela ‘solitude’ daha çok ‘tek başınalık’ haline karşılık geliyor. ‘Lonely’ kendini yalnız hissedenler için kullanılırken, ‘alone’ için daha yorumsuz anlamda ‘yalnız’ demek mümkün. Francesca Specter’ın icat ettiği ‘Alonement’ ise yalnız geçirilen değerli zamana işaret ediyor.
Yalnızlık ‘zavallılık’ değil, kendi değeriyle ilgili farkındalık kazanmış kadınlara özgü bir konfor olarak yeniden tanımlanıyor. ‘Yalnız’ dediğimiz bu kadın, nasıl bir yaşam biçimini tercih ederse etsin, hayatının merkezine kendisini koyuyor ve yalnızca ondan vazgeçmiyor.