43 yaşındaki Pamir Konuklu, Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nin erkek voleybol takımının antrenörüydü. Adıyaman’a okul takımıyla birlikte maça gidecekti. 13 yaşındaki oğlu Atakan Celal Konuklu da babasıyla çıkacaktı bu yolculuğa. Heyecanlıydı… Yolculuk öncesinde annesi Şenay Hanım ile birlikte hazırladılar bavulunu. Şenay Hanım, oğlu üşümesin diye kalın kıyafetler koydu valize. Şakalaştı ve oğlunu öptü, son kez öptüğünü bilmeden.
Aslında Şenay Hanım ikinci çocukları Adel’le birlikte ailece çıkmak istemişti bu yolculuğa. Fakat Pamir Bey “Adıyaman çok soğuk olacak. Hem Adel beni rahat bırakmaz. Üstelik birçok çocuktan da sorumluyum” diyerek Şenay Hanım’ın isteğine sıcak bakmadığını belirtmişti. Baba-oğul voleybol okul kafilesiyle Adıyaman’a gittiler ve İsias Otel’e yerleştiler. Otelden fotoğraf gönderdiler Şenay Hanım’a. Baba-oğul mutlu görünüyordu.
‘Deprem olduğunda ayaktaydım’
6 Şubat sabah saatlerinde Şenay Hanım Kıbrıs’taki evlerinde ayaktaydı. Depremi hissetti. Hemen depremin nerede olduğuna baktı. Gaziantep’te olduğunu öğrendi. Kocası ve oğlu Adıyaman’daydı. Onları aradı. Fakat telefonlarına ulaşamıyordu. Kaygılanmaya başladı: “Adıyaman’ın depremden etkilendiğine dair bir bilgi yoktu. Buna rağmen eşimi ve oğlumu aradım. Telefonları kapalıydı. Dakikalar geçtikçe endişelerim arttı. Kardeşimle Adıyaman’daki polis müdürlüğünü aramak geldi aklımıza. Aradık. Polislerden, Adıyaman’ın da şiddetli bir şekilde depremden etkilendiğini öğrendik. Daha sonra eşimin ve oğlumun kaldığı otelin yıkıldığını bilgisi verildi. Hatta otele iki ekibin gittiğini söylediler. Bu sırada eşim öğretmen olduğu için öğrencilerin aileleriyle de iletişime geçtik. Polislerden aldığım bilgileri ailere aktardım. Ama çoğu inanmak istemedi verdiğim bilgilere. Bilgi kirliliği de vardı. Birçok insan otelin depreme dayanıklı olduğunu söylüyordu. Ben de acaba ben mi yanlış anladım polislerin söylediklerini diye tekrar polisleri aradım. Otelin yıkıldığını öğrendim.”
Neden bu kadar çok geç kalındı?
Şenay Hanım Gündem Kıbrıs Web Tv’de Gizem Özgeç’e yaşadıklarını anlattı: “Elimiz kolumuz bağlı bekliyorduk. Konsolosun, ateşelerin bölgeye gidecekleri söylendi bize. Onlar gidecek, yerinde görecek ona göre bize bilgi verilecekti. Geç kalındı. Ben polise ulaşabildiğime göre onlar da ulaşabilir, bilgi alabilirdi. Belki bir can kurtulur, bir çocuğumuz daha canlı çıkardı. O binayı görenler ‘Enkazdan kimse sağ çıkamaz’ diyor ama Anıl çıktı. 101 nolu odada kalıyordu. Anıl ilk sekiz saatte sesler duyduğunu söyledi. Neden bu kadar geç kalındı. Bu soru işaretleri bende kalacak.”
Pamir tanınmayacak haldeydi, tırnaklarından tanıdım
Aileler hemen 6 Şubat’ta uçakla Adıyaman’a gittiler ve İsias Otel’e hareket ettiler. Otel enkaz halinde önlerinde duruyordu. Otelde kalan rehber grubunun aileleri de gelmişti. Kurtarma çalışmaları başlamıştı, ama ekibin doğru düzgün malzemesi yoktu. Herkes bir umut sevdiklerinin canlı çıkmasını bekliyordu.
Önden rehber grubundan insanların cansız bedenleri çıkmaya başladı. Şenay Hanım “Ateş yaktık orada bekledik. Sadece bekliyorduk. İlk ceset çıkınca çok ağladım. Hepsini gördüm ama ilk çıkanı hiç unutamam. Önce rehberleri çıkardılar. Onların da aileleri oradaydı. 8 Şubat’a kadar bizim çocuklardan kimse çıkmadı. Bir umut bekliyorduk. Ne zamanki bir erkek cesedi çıktı onun kocam Pamir olduğunu teşhis ettim, o zaman dünya durdu. Korkunçtu. Tanımayacak haldeydi. Arkadaşları tanıyamadı. Tırnaklarından, ayaklarından tanıdım. Morluk olmayan bir noktası yoktu. Elleri ayakları kasılmıştı. Belli ki çok acı çekmişti. Böyle bir ölümü hak etmemişti. Pamir’den sonra çok umudum kalmamıştı. Sonra Anıl canlı çıktı. Umut oldu. Ağlamaya başladım. Sekiz katlı binanın birinci katındaydı. 101 nolu odada katılıyordu. ‘Çocuk sesleri duydum’ diyordu. Atakan ise 103 nolu odada kalıyordu. Dua ettim ve ‘İlahi adalet varsa Atakan yaşar’ dedim ama olmadı. ‘Atakan ölmüş olamaz’ dedim, sağ çıkacağına inanıyordum. Atakan, enkazdan çıktığında uyuyor gibiydi. Pamir ya da diğerleri gibi değildi. Korkmamıştı, ne rengi değişmiş, ne morarmış ne de şişmişti. Yüzünde darbe yoktu. Sadece burnunda ve ağzında kan vardı. Yüzü ılıktı ama yavaş yavaş soğuyordu. Parmakları ise çok soğuktu. Bence hayatını kaybedeli çok uzun zaman olmamıştı.”
‘Geç kalınmasaydı oğlum yaşayabilirdi’
Şenay Hanım, erken müdahale edilebileceğini, kurtarma çalışmalarına geç başlandığını düşünüyor: “Geç kalınmasaydı oğlum Atakan yaşayabilirdi. Geç kaldılar, çocuğum yaşayabilirdi. ‘Çocuklar ilk yarım saatte beyin kanamasından öldü’ dediler. Otopsi yapılmadı, başında darbe yoktu. Niye o kadar oyalandılar diye düşündüm. Niye geç gittik bunu hep sorgulayacağım.”
Küçük çocuğu Adel’e, abisi ve babasının ölüm haberini verdiklerinde üç saat ağladığını anlatan Şenay Hanım “Çocuğum günlerce uyumadı. Sürekli abisi ve babasının fotoğraf ve videolarını görmek istiyor. Oyun oynarken Atakan’a sesleniyor. ‘Sen bana yalan söylüyorsun onlar ölmedi’ diyor. Kabullenemedi, biz de kabullenemedik” diyor.
“Pamir çok iyi bir babaydı. Çocuklarımızla çok ilgiliydi. Oğlum ise sessiz, sakin ve şefkatliydi. Hayvanları çok severdi ve veteriner olmak isterdi. Hayallerimiz vardı. Dünyamız çocuklarımız üzerine kuruluydu” diyen Şenay Hanım, İsias Davası’nın peşini bırakmayacaklarını söylüyor: “Burada tek yürek olduk. Sevdiklerimiz ise çürük bir zihniyetin kurbanı oldular. Başka çocukların ölmesini engellemeliyiz. Türkiye’deki çarpık düzende umarım bir yok katedilir ve burada adaleti sağlayabiliriz.”