Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk Kobani davasından yargılanırken belediye başkanı seçildi. Davanın karar duruşmasında 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türk, 24 Kasım 2016’da tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. 3 Şubat 2017 tarihinde sağlık sorunları nedeniyle adli kontrol şartıyla tahliye edilmiş ve 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ikinci kez Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmişti. Ancak 19 Ağustos 2019 tarihinde büyükşehir belediye başkanlığı görevinden alınarak yerine kayyum atanmıştı.
Şimdi yine hapis cezasıyla karşı karşıya kalan Ahmet Türk, T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Böyle bir kararı zaten beklediklerini söyleyen Türk “Bu bir siyasi karardı, birileri düğmeye bastı bu kararı verdi. Bu yargının verdiği bir karar değil. Açıkça söylemek gerekir. Sonuç olarak bu kararın bizler üzerinde elbette ki etkisi olur yani sonuçta haksız hukuksuz bir karar. Ama bu karar; Türkiye’nin kardeşliğine, ortak demokratik değerlere, ortak yaşam mücadelemize darbe vuran bir karar. Bizlere, Kürtlere karşı düşmanca bir hukuk uygulanıyor ama aynı zamanda Türkiye halkını da demokrasiden uzaklaştıran, ona da zarar veren bir anlayışla karşı karşıyayız. Bir sürecin içinden geçiyoruz” dedi.
Türk’e sorulan sorular ve yanıtları şöyle:
Ahmet Bey peki size verilen cezanın bir kayyum atamasının ön habercisi olarak okunması mümkün mü sizce? Öyle görüyor musunuz?
“Tabii hukukta öyle bir şey yok. Sonuçta dava sonuçlanmadan böyle bir şey olmaması gerekir ama burası Türkiye. Yarın neyin olacağını bilemeyiz. Bizim üzerinde durduğumuz halk iradesi ortaya çıkmış, halk büyük bir destek vermiş, kayyum siyasetine karşı çıkmış. Bugüne kadar yürütülen politikayı tasvip etmediğini ifade etmiş. Mesele bizim için önemli. Yoksa şahsımla ilgili kayyum atanmış atanmamış benim için önemli değil.
Ama bir daha bir halkın iradesine ipotek koymanın doğru olmayacağını, bu halk iradesini tanımamanın gerçekten Türkiye’de bizlere de büyük zararlar vereceğini görmek lazım. Mesele şahsımızla ilgili değil. Yani her halk iradesi ortaya çıktığı zaman bunu ortadan kaldıracak bir yaklaşım gösterilirse o zaman da halkın devlete karşı veya bu iktidara karşı güvensizliğinin büyümesine, bu ötekileştirme politikası bu düşmanca politikasının büyümesine neden olacak bir düşüncenin bir güvensizliğin gelişmesine neden olur diye düşünüyorum.”
Sizin yıllar önce söylediğiniz kritik bir cümle vardı. “Kürt sorunu konusunda konuşabileceğiniz son kuşaklardan biriyiz” demiştiniz. Bu son kararlarla beraber nereye doğru gidiyor sizce Kürt sorunu?
“Bunu tabii sizin de dediğiniz gibi yıllar önce söylemiştim. Aslında bir yerde siyasetin yanlışlığını ortaya koymak için söylemiştim. Bugün de biraz önce ifade ettiğim gibi artık güvensizliğin büyüdüğü bir noktaya geldik. Yani evet bugün görüşüyoruz, tartışabiliyoruz, konuşabiliyoruz bazı zamanlar. Ama artık bütün bu düşman hukukunun oluşmasından sonra insanların pek çok alanda umutlarının kırıldığı bir dönemde yeni nesille bütün bunları tartışma zemininin ortadan kalkmaya başladığını düşünüyorum, tahmin ediyorum.
Biz bunun için ‘aman yapmayın biz son kuşağız konuşabileceğimiz’ diyorduk. Uzun süredir siyasetin içindeyiz. Biz demokrasinin kalıcı hale gelmesi, demokrasinin büyütülmesi konusunda bu çabayı gösteriyoruz. Ama korkarım bundan sonraki kuşağın bu inancı da yok olacak. Aslında geldiğimiz nokta biraz o.”
Kobani Davası’nda karar açıklandığı günün gecesi uzun zamandır beklenen hasta-yaşlı generallerin tahliyesini sağlayan Cumhurbaşkanlığı kararı yayınlandı Resmi Gazete’de. İkisini bir arada nasıl görüyorsunuz, siyasi mühendislik olarak değerlendirenler oldu. Bu konudaki düşünceniz nedir?
“Aynı güne denk gelmesi çok düşündürücü. Bir siyasi mühendislik olarak biz de değerlendiriyoruz. Yani gerçekten böyle bir süreçte aynı günde böyle bir gelişmenin olması dikkat çekici. Yani biz o generallerin serbest bırakılmasına karşı değiliz. Sonuçta 80-85 yaşına gelmiş insanları içeride tutsanız ne olur? Ama sonuç olarak siz bir tarafa bunu yaparken diğer tarafta da Kürt siyasetçilerini cezalandırıyorsunuz, Kürt siyasetinin önünü kesmeye çalışıyorsunuz. Bu Kürt siyaseti Türkiye’nin siyasetidir.
Türkiye halkıyla birlikte bu siyaset yürütülüyor. Türkiye halkının, halklarının geleceğini güvence altına almak için yürütülen bir siyasettir. Şimdi siz buna karşı düşmanca davranırsanız, farklı yerlerde farklı bir davranış gösterirseniz gerçekten çok düşündürücü ve gerçekten bunun bir siyaset mühendisliği olduğu konusunda düşüncenin güçlenmesini beraberinde getirir.”
Ahmet Bey seçim öncesi “çözüm süreci tekrar buzdolabından çıkabilir yeniden konuşulabilir” diye beklentiler vardı. Bu dava sonucuyla bunun zorlaştığını mı düşünüyorsunuz yoksa hâlâ umut var diyor musunuz?
“Hiçbir zaman umudumuzu kaybetmek istemiyorum. Bütün zorluklara rağmen, zor şartlara rağmen bugün ötekileştiren politikalara rağmen. Bu siyasetin bir gün değişeceğine inanıyoruz. Çünkü bu siyasetin bu şekilde devam etmeyeceğini ve devam ettiği taktirde sadece Kürtleri değil Türkiye halkını, yaşayan buradaki bütün halkların geleceğini karartacak bir siyaset olduğunu bildiğimiz için bunun mutlaka değişmesi gerektiğini söylüyoruz.
Tabii ki burada bir zaman ölçmek mümkün değil. Ama mevcut iktidarla ortağı hukuk dışı bir siyaset izleyerek kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Bu anlayış onları da bitirecek. Türkiye halkına da büyük zararlar verecek. Barışçıl bir sürecin gelişmesinin de önünü kesmiş olacaklar. Ama tabii siyaset değişkendir. Siyasetin aynı şekilde uzun süre devam etmesini düşünmek gerçekten demokrasiye güvensizlik, inançsızlık olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bir gün mutlaka demokrasi isteyenlerin güçlendiği bir süreci birlikte göreceğiz diye düşünüyorum. Tabii ki mevcut koşulların ne zaman değişeceği konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ama bu gidişatın çok uzun sürmeyeceğini düşünüyorum.”