Gazeteci Mehmet Yılmaz'ın seçim sonuçlarının ardından “Ben bu toplumu tanımıyormuşum” diyerek yazılarına ara vermesine, itiraz eden Ertuğrul Özkök, “Biz hangi halkı tanımıyoruz” başlıklı bir yazı yazdı. Özkök'e yanıt ise Çiğdem Anad'dan geldi: “Uzun süredir nadastayım. Hepimizin ihtiyacı var.”

14 Mayıs seçim sonuçları medyada da etkisini göstermeye başladı.

T24 yazarı Mehmet Yılmaz, seçim sonuçlarının ardından “Adam kazandı” başlıklı bir yazıyla yazılarına ara verdiğini duyurdu.

Mehmet Yılmaz’ın yazısına itiraz ise gazeteci Ertuğrul Özkök’ten geldi. Özkök,  10 Haber’de yayınlanan “Biz hangi halkı tanımıyoruz?” yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy veren yüzde 49’un yüzde 51 tanıyıp tanımadığını sordu.

Mehmet Yılmaz’a itirazım var: Biz hangi halkı tanımıyoruz?

Özkök’ün yazısının ardından T24 yazarı Çiğdem Anad, Mehmet Yılmaz’a katıldığını belirterek, “Biz bu toplumu eski kodlarımızla artık yeterince tanımıyoruz. Ben zaten uzun süredir nadastayım. Hepimizin ihtiyacı var. Sizin de Ertugrul Bey” diye yazdı.

Çiğdem Anad’ın yazısı şöyle:

“Ertuğrul Bey siz Ege’ye sesleniyorsunuz, sizi Egeliler okuyor. Mesele sesinizin bütün Türkiye’de yankı bulması ama bulamıyor.

Mehmet Yılmaz yazmayı bir süre bırakıyor “toplumu yeterince tanımıyormuşum” diyor. Bence daha kapsayıcı bir tahlil yapmak için nadasa çekiliyor ve haklı. Bütün gazetecilerin bir nadasa ihtiyacı var. Hepimiz özeleştiri yapmalıyız. Biz yazarız ve kamuoyu yaratırız yanılsamasından çıkmalıyız sanırım. Kamuoyu yaratacak yeni bir bakış açısı ve söylem geliştirme zamanı gelmiş olmalı.

Yozlaşma ahlakı yerle yeksan etti

Türkiye toplumu hiçbir zaman sizin nitelemenizle monolitik olmadı ama ortak değerler de hiç bu kadar aşınmamıştı. Ortak değer yargılarımızı sıraladığımızda örneğin; halkımız ekmeğini bölüşür, komşusu açken tok yatamaz, hırsızlıkları günah, şatafatı ayıp sayar, onur, gurur, merhamet gibi karakteristik özellikleri vardır, sevdiklerine zulmedenlere karşı sesini yükseltir, haksızlıklara tahammül edemez vb. birçok değer sıralardık peş peşe ki öyleydi. Ya bugün? Bu değerler kaldı mı? Kalmadı. Dindarı, seküleri, Kürt’ü Türk’ü, Doğulusu, Batılısı, Alevisi, Sunnisi istese de, istemese de bir arada yaşamayı beceriyordu. Şimdi bu birliktelik isteniyor mu? Farklılıkları kabul etmek, her kimliğe saygı göstermek bütün kesimlerin ortak kabulu olmadığına göre bu memleketi nasıl paylaşacağımızı konuşma zamanı geldi. Bu yazıyı okuyan üç beş kişi bölücü mölücü diye saçma sapan, ilkel ilkel saldırıya geçmesin lütfen.

Ertuğrul Bey siz bir çiçek atıp, eyalet sistemi demişsiniz. Ben de burdan devam edeyim. Amerika, İngiltere, Almanya ve birçok ülke eyalet, kanton vb. farklı adlandırmalarla bölgesel özerklik uyguluyor. Ben 2013 Gezi miladıyla basında yer bulamadığım için göç ettiğim İngiltere’den örnek vereyim. Birleşik Krallık’ta İskoçya, Galler, İngiltere ve Kuzey İrlanda özerk bir yapıda ama tek çatı altında (United Kingdom) yaşıyor. Bölgelerin çiçek isimleri şöyle:

Wales (Galler); the daffodil (nergis), İskoçya; the thistle (devedikeni), Kuzey İrlanda; The shamrock (Yonca), İngiltere; the rose (gül).

Türkiye’de her bölge kendi çiçeğini seçebilir. Kim daha vatansever yarışı yaparak ülkeyi bölmek yerine, hepimizin tek memleketi var. Dolayısıyla hepimiz vatanseveriz, tercih edeceğimiz bölgede istediğimiz gibi yaşayalım, diyebiliriz. Siyasetçilerin ve kamuoyu yapıcılarının ayrıştırmacı politika ve söylemleriyle bugüne geldik. Karadenizlisi ile Güneydoğulusu, Egelisi ile İç Anadolulusu bile ortak bir dil konuşmuyor. Hissiyatlar, zihniyetler, degerler ayrıştı.

Bazı özeleştiri başlıkları

Sekülerle dindar hangi İslam anlayışında paydaş acaba? Sekülerliğin bir rakı, şarap, şort, mini etek konusu olmadığını bile anlatamadık. Milliyetçiliği öne çıkaran partilerin milliyetçilik anlayışındaki farkları ortaya koyamadık. Gençler Atatürk milliyetçiliğinden ne anlıyor? Bunun bile çözümlemesini yapamadık. Kendi semtlerimizden bir adım dışarı attığımızda “aaaa ülkeyi Suriyeliler sarmış” diyebildik ama ırkçı diye suçlanmamak için Ümit Özdağ’ın sözlerine kulaklarımızı kapattık. Gençlerin yaşam tarzına müdahale ediliyor derken, festivaller yasaklanıyor söyleminden daha gür bir ses çıkaramadık. Nişantaşı, Cihangir kahve sohbetlerinin, Beyoğlu meyhane muhabbetlerinin, Bodrum selfie’lerinin züğürt tesellisi olduğuna bir türlü ayamadık. Erdoğan’ın seçim sonrası konuşmasında “Heil Hitler” demedikleri kalan taraftarların otoriter babaya neden tapındıklarını hâlâ çözemedik. Bunun sadece sosyolojik değil, psikolojik bir açıklaması da var ama sosyal psikoloji, siyaset psikolojisi nedir diye öğrenme lüzumunu görmedik. Üstten bakan tahlillerimize toz kondurmadık vb. çok uzatabilirim.

Mehmet Yılmaz

Mehmet Yılmaz’a katılıyorum. Biz bu toplumu eski kodlarımızla artık yeterince tanımıyoruz. Ben zaten uzun süredir nadastayım. Hepimizin ihtiyacı var. Sizin de Ertugrul Bey. Bir zamanlar Mehmet Yılmaz Milliyet’te köşe yazmamı istediğinde, siz bana “Sadece kendi çevrenin okuyacağı yazılar yazma Çiğdem” demiştiniz. Haklıydınız. Ben de şimdi size bu sözünüzü hatırlatma gereği duyuyorum. Türkiye basınında çok etkili bir isimsiniz Ertugrul Bey, sadece Ege kafasıyla yazmayın. Sizin yeni kodları yakalayabileceğinize hiç şüphem yok ama ne sizin geldiğiniz İzmir Kahramanlar aynı yer, ne de devletin okullarında okuyan zeki çocuklar aynı değer sistemiyle büyüdüler. Daha uzatmayayım. Kimseyi yormayayım. Sadece “Biz biliyoruz demeyelim, tartışalım, tekrar bakalım, değerlendirelim her şeyi” demek istedim.

Bir de Fatih Altaylı’ya selam

Politik duruşunu, gazetecilikte yaptıklarını tartışan tartışsın. Ben kendisine bilim programları için şahsen çok teşekkür ederim. Bu programlar topluma, memlekete çok büyük katkıydı. Mutlaka YouTube vs. devam etmeli Fatih Altaylı.”

Medyada seçim sonrası yaprak dökümü sürüyor… Fatih Altaylı, Ciner’e teşekkür edip ayrıldı