6 Şubat depreminin sembol yapılarından biriydi Rönesans Rezidans. 13 yıl önce ‘Cennetten bir köşe’ diye satıldı insanlara. Güvenli dendi. 12 katlı, üç apartman bloğundan oluşan Rönesans’ta 1500 kişi yaşıyordu. Fakat 269 kişiye mezar oldu. Burada yaşayan ve enkazdan çıkmayıp kayıp olanlar da var. Financial Times’a göre ‘Türkiye’nin çürümüş inşaat sisteminin bir sembolüydü’ bu lüks konut.
TV’de görmüşsünüzdür geçen yıl, her tarafı evlerle doluydu buraların. Çoğu yıkılmıştı. Bir yıl sonra Rönesans Rezidans’ın yerini bulmakta zorlandık. Depremin ikinci günü Hatay’a, merkez ilçe olan Antakya şehrine gelen Hazar etrafa bakıp çıkarmaya çalışıyor, ama baktığımız her yer dümdüz arazi. Sonradan öğreneceğiz, Antakyalılar da çok iyi bildikleri yerleri bulmakta zorlanıyormuş artık. Çünkü şehir eski şehir değil.
Rönesans yapay göle dönüşmüş
Bir benzin istasyonuna arabayı park edip soruyoruz: Rönesans Rezidans neredeydi? Hemen arkamızı gösteriyorlar. Hazar şaşkın “Ne hale gelmiş buralar, inanamıyorum” diyor. Bu lüks konut yapısının otopark kısmı göl olmuş artık. Enkazda hâlâ çalışma var. Uzaktan bir kepçenin çalıştığını görüyoruz. Sarsıcı bir bir yanı var manzaranın. O ruh haliyle bakakalmışız Rönesans’ın bulunduğu araziye.
Derken otopark kısmındaki yapay göle dönüşen bölümde bir hareketlilik fark ediyoruz. Yaşlı bir amca elinde demir filizleriyle yavaş yavaş yukarıya, yanımıza doğru geliyor. Selam verip “Nasılsın” diyoruz. “Ne yapalım evladım, eve ekmek götürmek için çalışıyorum” diyor.
Tanışıyoruz. Recep Amca bu bölgenin insanlarından. 58 yaşında. 1977’den beri bu mahallede yaşıyormuş. İleride zeytinlikler var, orayı gösteriyor “Benim evim zeytinliklerin köşesindeydi. Depremde ağır hasar aldı. Yatıyorduk. Eşim uyandı. ‘Dur panik yapma’ dedim. Vademiz yettiyse gideriz zaten. Ama sarsıntı çok sertti. Deprem durdu, hemen evden çıktık. Allah’tan çelik kapıyı kilitlememişiz. Kilitleseydik çıkamazdık. Bütün kapılar şişti o gün. Aşağı inmemizle bina yıkıldı. Kıyamet gibiydi ortalık. Yardım isteyenler, çığlıklar. Aklıma getirmek istemiyorum” diyor.
‘Ah o kepçeciler yok mu’
Yeğenlerini, kayınvalidesini kaybetmiş depremde. O günden beri bu mahallede. “Burada çok insan gitti. Çok da kayıp varmış” diye başlıyor konuşmaya. Burası dediği Rönesans Rezidans. “Ben biliyorum, o kepçeciler yok mu çok fena. Kendi evimden biliyorum. Bir şirket ihale almış. Geldi evimizi yıkmaya. Ama içinde eşyalarımız var. ‘Müsaade edin de üç parça eşyamızı alalım’ dedim. O şirketin adamı nasıl sinirlendi. Eşime dönüp ‘Hanım hanım, kocanı al git. Yoksa tekerin altına kocanı da seni de koyarım ezerim’ dedi. Bunlar böyle evladım. Benim her şeyim gitmiş. Sen kimsin? Demir karşılığı ihale almışsın. Ama biz garibanız, kim koruyacak bizim hakkımızı hukukumuzu. Üstümüzdeki kıyafetlerle öylece kaldık ortada.”
10-12 yıl önce zeytinlikmiş buralar. Recep Amca “Ne oldu anlamadık. Birden bu bölgede inşaat başladı. Güzelim zeytin ağaçlarını söktüler. Buraların toprağı yumuşaktır. O zaman ‘Nasıl olacak bu işler’ dedim. Şu köşeye apartman diktiler. Toprağı kazdıkça su çıkıyor. Attılar yalan yanlış bir temel, 14 katlı bina diktiler o temelin üzerine. 14 katlı apartmandan 15 kişi çıktı evladım. Denetim yok ki” diyor. Sonra da Rönesans’ın alanına bakıyor: “Burası da kaç kişiye mezar oldu.”
Recep Amca o bölgede bir parka kurulan çadırlardan birinde eşiyle kalıyormuş. “Haluk Levent getirdi o çadırları da” diyor: “Yatağımız var, piknik tüpümüz var. Uyuyoruz, karnımızı da doyuyoruz Allah’a şükür” diyor. Daha yeni Büyükdalyan’da konteyner çıkmış. “Oraya ya banyo yapmaya ya da çok soğuk olduğunda gidiyoruz” diyor.
“Neden konteyner’a yerleşmediniz” diye soruyoruz. “Ben depremden önce kağıt topluyordum. Bu bölgede çalışıyorum. Büyükdalyan çok uzak, gidip gelemem bu yaşta. Onun için burada, çadırda yaşıyoruz” diye cevap veriyor. Yardım konusunu açınca yüzü gölgeleniyor. “Ah evladım, benim elim ayağım tutuyor, çalışıyorum. Çalışamayacak durumda olan insanlar var. Önce onlar yardım alsın. Bize kalırsa en son alırız” diyor.
‘Şirketlerin almaya tenezzül etmediği demirleri topluyorum’
Kağıt ve demir toplayarak geçiniyor Recep Amca. Demirin kilosu 8-10 liraymış. Ama zaten onlar da ihaleye girip enkazları kaldıran şirketlerin tenezzül edip almadığı demirler: “Enkaz için şirketler ihale girmiş, gelip yıkıyorlar, demirleri alıp götürüyorlar. Onlar çalışırken bizim çalışma alanına girmemiz yasak. İşte, onlar gidince sağda solda kalan demirleri topluyorum.”
Antakya’da demir toplayan birçok insana rastladık. Deprem sonrası geride kalan insanların geçim kaynağı olmuş bunlar. Günde birkaç kilo demir toplayıp satarak üç beş kuruş kazanıyorlar. Hani 10 kilo toplamış olsa yaklaşık 100 lira. Bir aileye rast geldik. Çoluk çocuk demir topluyorlar. Günde 100 lira için.
Rönesans’ın demirleri Recep Amca’nın ekmek kapısı. Ama suçluluk duygusu içinde. Bunu çok dillendirmiyor ama elinde demirlerle yürürken “çok kişi gitti burada, çoluk çocuk, genç kaç insana mezar oldu burası” diye tekrarlıyor kendi kendine.