Milli Savunma Üniversitesi eski adıyla Harbiye’deki son mezuniyet töreni halen başlıca gündem maddelerinden biri.
Bilindiği üzere polemik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı kara, deniz ve hava harp okullarındaki merasimin ardından başladı. Aslında üç kulvarda kadın teğmenler öne çıkmış, eğitim öğretim hayatlarını birincilikle tamamlamıştı.
Bu durumun ‘gurur nişanesi’ olduğunu söyleyen Erdoğan da “Bizim için ayrı bir şeref nişanesi. Demek ki kızlarımız başarır, başarılı olmanın ötesinde özellikle de asker olarak başarır” gibi sözlerle onlarla övünüyordu. Buraya kadar herkes için her şey normaldi. Ardından Erdoğan protokolle birlikte üniversite bünyesinde açılan camiye gitti.
Genç teğmenler de günü geleneksel olarak askeri okullarda yapılan ‘kılıç çatma’yla bitirdi. Peşinden bayrağı ve şeref tribününü selamladılar, halka olup “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları attılar. Okul birincisi Teğmen Ebru da kalabalığın ortasına geçerek az evvel Erdoğan’ın önünde okudukları subay yemininin benzerini silah arkadaşlarına tekrar ettirdi:
“Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene.”
Ancak peşinden konuşulan konu kadınların başarısı değil, kılıç çatma ve bu yemin oldu.
Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk 1995 yılı mezuniyetinde bu yemini yazan teğmenin hikâyesini anlattı. Öztürk ismini paylaşmadığı teğmen hakkında yazılan yanlış bilgilere de açıklık getirirken o teğmenin söz konusu olayla ilgili yorumlarını da aktardı.
Buna göre o yeminin yazarı teğmen “Önemli olan o andı kimin yazdırdığıdır. Ne bundan önceki teğmenlerin ne bugünkülerin ne de yarın teğmen çıkacakların kalbinden de zihninden de iki şeyi söküp atamazsınız: 1- Mustafa Kemal Atatürk sevgisi, 2- Canı pahasına ülkeye hizmet” dedi.
Öztürk o yeminin yazılış hikâyesini şöyle paylaştı:
“Söz konusu ant, ilk defa 1995 yılı Kara Harp mezuniyetinde devre birincisi tarafından bizzat hazırlanan konuşma metninin sonuna eklenmek suretiyle, tören sırasında tüm devre arkadaşları tarafından hep birlikte okunmuş. Devre birincisinin konuşmasına, o andın nasıl girdiğini anlatayım: Törenden önce 30 Ağustos’ta yapılacak tören hazırlıklarından 20 gün önce Ankara’ya gelen devre birincisi, özgün bir konuşma metni hazırlamıştı. Bu sırada Ankara’da olan ve kalemi güçlü diğer bir devre arkadaşı ile birlikte bir de ant kaleme aldılar. Genç teğmenlerin ülkeleri uğruna hayatlarını feda edecekleri mesleklerine başlamadan önce ‘Son kez ancak bu sözlerle yemin ederek meslek hayatlarına başlamaları gerekir’ düşüncesiyle andı konuşma metninin sonuna ekledi.
Tören sonrası bu ant komuta kademesi ve devlet protokolü tarafından uygun görüldü ve sonraki yıllarda da her törende tekrar edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı huzurunda ve ona hitaben yapılan törenin tüm safhaları Cumhurbaşkanlığı tarafından uygun görüldüğündendir ki yıllarca aynı şekliyle devam etti. Bugün andı ‘korsan’ olarak değerlendirenler o andın Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde de bir yıl öncesine kadar okunduğunu unutmamalı.”
Kimdir o teğmen?
Köşe yazarı bahse konu yemini yazan teğmenle ilgili de şu bilgileri verdi:
“1973 yılında Milli Mücadele’nin başladığı şehir Samsun’da doğdu. İlk ve ortaokulu birincilikle bitirdi. Diğer bazı liselerin sınavlarını da kazanmasına rağmen gönlündeki mesleği uğruna 14 yaşında askeri liseye girdi, 312 öğrenci arasından birincilikle mezun oldu. 18 yaşında Kara Harp Okulu’na başladı. İki Harbiyeliden ancak birinin mezun olabildiği zorlu bir eğitim döneminden sonra 658 Harbiyeli arasından devre birincisi olarak mezun oldu.
17 yıl sınıfını ‘piyade’ olarak bizzat kendi seçti. Teğmen olduktan sonra ilk ve kalbindeki tek görev yeri olan Özel Kuvvetlere katıldı. Askerlik hayatının neredeyse tamamını savaş meydanlarında geçiren Mustafa Kemal gibi, bu askerin de tüm meslek hayatı terörle mücadele ile geçti. Görev yaptığı süre içerisinde bölgede icra edilen tüm yurt içi ve yurt dışı harekâtlara katıldı. Teğmenliğinden binbaşılığına kadar tim komutanı olarak görev yaptı. 2008’de Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen Güneş Harekatı’nda bir bölük askerin hayatını kurtaran taburda görev yaptı.
Irak’ın kuzeyinde yapılan operasyonlarda, günümüzde tugayların bulunduğu bölgelerde sadece yarım tim kadar personelle görev yaptı. Birliğine ilk katılışından 17 yıl sonra, 2013 yılında (tarihe dikkat ediniz), Casusluk Davası’nın mağduru olduğu gerekçesiyle çok sevdiği birliğinden tayin edildi. Atandığı Komando Tabur Komutanlığı görevini üç yıl şerefle yaptı.
Yaklaşık bir buçuk yıl 2000 rakımdaki üs bölgesinde görev yaptı. Buradaki tecrübeleri sonrası terörle mücadelede asker ile eğitimcilerin ortaklaşa çalışmadığı sürece mücadelenin başarıya ulaşamayacağını anladı. 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası Özel Kuvvetler Komutanlığı’na döndü. İki yıl sonra da Komando Tugay Komutanlığı’na Alay Komutanı olarak atandı. 2019 yılı sonunda, yeni sistemdeki kurmaylık sınavını da kazandı.
Ancak Suriye’de üçüncü harekat kapsamında sınırda görevli olduğu için eğitime katılamadı. Daha sonra ise emekliliğe karar verdi. Arkadaşları, öğrencilik yıllarından itibaren O’nun geleceğin Genelkurmay Başkanı olacağına adeta kesin gözüyle bakıyordu. Ama o albaylıktan sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.”