Kartalkaya, İstanbul ve Ankara’ya yakınlığı, kolay ulaşılması, kar kalitesi ve pistleri sayesinde çok kısa sürede popüler olmuş bir kayak merkezi.
Burada dört “otel” var ama otel kelimesini tırnak içinde yazmamızın bir sebebi var: Bu otellerden bazıları, ki içlerinde Kartalkaya’yı Kartalkaya yapan ve 66 kişinin öldüğü feci bir yangına sahne olan bölgenin ilk “otel”i olan Grand Kartal da var, aslında bildiğimiz anlamda “otel” değil de, sınıfı “oberj” olarak nitelenen “konaklama tesisi.”
Bu fark önemli. Örneğin aynı bölgedeki otellerden biri olan Kartal Otel üç yıldızlı turistik tesis. Bu yıldızları alabilmek ve koruyabilmek için Turizm Bakanlığı denetimine giriyor. Ama “oberj”ler, aynen kendisiyle aynı sınıfta olan kampingler, hosteller, apart oteller ve yüzer tesisler gibi sadece belediye denetimine tabi.
Vahim yangının ortaya çıkardığı vahim gerçeklerden biri şu: Yanan Grand Kartal’da yangın alarmı vardıysa bile çalışmamış, bazı kurtulanlar anlatıyor, yangın başladığında çıkan sesleri çatıdan karların düşmesi sanmışlar. Oysa otelin her yanında cayır cayır alarmların ötmesi gerekirdi.
Peki başka ne yoktu Grand Kartal’da? ‘Yangın baskılama sistemi’ adı verilen her oda ve koridorda yer alması gereken su püskürtücü fıskiyeler yoktu. Veya vardı ama çalışmadı. Sonuç aynı.
Daha bitmedi. En vahimi, yangın merdiveni yoktu. 13. katta veya 9. katta kalan misafirlerin bir yangın durumunda nereden oteli terk edecekleri belli değildi; çünkü öyle bir şey yoktu.
Ve geldi sıra vahimler vahimine… Dört oteli, 2000’e yakın yatağıyla her sezonda yüzbinlerce insan ağırlayan, günübirlik gelip gidenlerle kapasitesi milyonu bulan Kartalkaya’da bir itfaiye yoktu.
Aslında doktor ve ambulans da yok ama dört otelin bir araya gelip bir itfaiyeyi finanse etmemesi, sabaha karşı çıkan yangına 45 dakikada ancak müdahale edilebilmesine neden oldu.
İtfaiye gelene kadar otelde can pazarı yaşandı. Görgü tanığı ifadelerinde de var, herkes kendi canını kurtarmaya çalıştı, kimi pencereden atlayıp hayatını kaybetti, kimileri daha alt katlardaydı, çarşafları birbirine bağlayıp onunla sarktı, kimi çocuğunu aşağıdakilere fırlattı, bari o yaşasın diyerek. Oysa itfaiye merdivenleri olsa bu tahliye daha rahat yapılabilirdi. Yangın merdivenleri olsa bütün bunlar yaşanmazdı, can kaybı da çok daha az olurdu büyük olasılıkla.
Binaların dışları hep ahşap kaplıydı ve bu kaplamalar kolayca tutuştu. Yangının bacadan çatıya sıçradığı iddia ediliyor. Demek çatıda da kolay yanacak malzeme vardı. Ama bir itfaiye olsa, yangın bu kadar büyümeden ve 10 saat sürmeden söndürülebilir, onca can kaybı yaşanmazdı Kartalkaya’da.
İtfaiye “açılmasında sakınca yok” demiş
2007 yılında Grand Kartal oteli, Bolu İtfaiyesinden “yangın güvenliği raporu” istemiş. Hürriyet gazetesinin haberine göre bakın raporda ne yazılıymış:
“İlgili dilekçe üzerine Kartalkaya’da mevkinde bulunan ve açılmak istenen otel işletmesinin müdürlüğümüz personeli tarafından yangın güvenliği açısından incelemesi tamamlanmış olup,
1-İşletme içinde toplam 25 adet, her katta iki adet kuru kimyevi tozlu yangın söndürme cihazı tam ve çalışır vaziyette bulunduğu,
2- Çıkışlarının uygun olduğu,
3- İşletme içinde parlayıcı madde bulundurulmaması,
4-Yangın sebebi olabilecek malzeme ve ısı kaynaklarının kullanımında dikkatli olunması koşuluyla,
Yangın söndürme araç ve gereçlerinin tam ve sağlam olduğu tespit edilmiştir. İşletmenin açılmasında sakınca tespit edilmemiştir.”
Bolu İtfaiyesinin söylediği “uygun çıkışlar”ı herhalde otelde kalanlar bulamadı.