Bilimi 100 yıldan fazla zamandan beri meşgul eden bir soru: Hindistan’daki Indus Vadisi uygarlığına ait tabletlerdeki yazıları çözene 1 milyon dolar ödül vaat edildi. Şifreyi çözmenin güncel Hindistan siyasetine yansımaları da var.

Bildiğimiz, bugün sahip olduğumuz anlamıyla ‘uygarlık’ın temelinde tarım var.

Ancak tarımsal üretim başlayınca birbirinden dağınık avcı toplayıcı topluluklar olarak yaşayan insanlar yerleşik düzene geçmeye, kendilerine evler, köyler, giderek şehirler, hatta devletler inşa etmeye başladılar.

Biz tarımın ilk olarak bundan 10-13 bin yıl önce Anadolu’nun hemen güneyinde, Mezopotamya’da başladığını, dolayısıyla ilk uygarlıkların da bu bölgede oluştuğunu düşünürüz ama bu doğru değil.

Hemen hemen aynı zamanda bugünkü Hindistan’ın Indus Vadisi’nde ve Çin’in Sarı Nehirinin etrafında da tarım ve dolayısıyla uygarlık başlamıştı, ilk şehirler kurulmuştu.

Mezopotamya’nın ilk büyük devleti ve uygarlığı Sümerlerdi, onlardan bize onbinlerce kil tablet kaldı. Sümer çivi yazısı uzun zaman önce çözüldü, bu sayede Gılgamış gibi bir destanı artık okuyabiliyor, Sümer uygarlığının matematikten astronomiye ne kadar gelişmiş olduğunu konuşabiliyoruz.

Ama aynı şeyi Indus Vadisi uygarlığı için yapamıyoruz. Bu uygarlıktan kalma çok sayıda arkeolojik alan, şehir kalıntıları vs var ama onlardan kalan yazılı metinlerin yazıldığı tabletleri, metal üzerine kazınmış mühürleri vs okuyamıyoruz.

Bugünkü Hindistan, Afganistan ve Pakistan’a yayılmış 2 binden fazla arkeolojik alan var Indus Vadisi uygarlığından kalma. Müthiş şehirler, müthiş mimari örnekleri, anıtsal eserler ama kimdi bu Indus Vadisi uygarlığını kuranlar ve dilleri nasıl bir dildi, bilmiyoruz.

Tabii bu bilmediklerimiz bir yandan doğal bir bilimsel açlık ama bir yandan da Hindistan’da bugün devam eden güncel siyasi bir tartışmanın da parçası.

Hindistan’ın Güneyindeki Tamil Nadu eyaletinin bir çeşit başbakanı olan M. K. Stalin daha yakın zaman önce bu Indus Vadisi uygarlığı yazısını çözecek olan kişiye 1 milyon dolar ödül vaat etti.

Bu ödül, Hindistan’ın son yıllarda şiddetli biçimde yaşadığı kültür savaşlarının tam göbeğine oturuyor. O yüzden de, gösterilen bu çaba bilimsel olmaktan çok o kültür savaşında mevzi kazanma çabası temelde.

Hindistan’ın bugünkü başbakanı Narendra Modi ve onun partisi ciddi bir Hindu milliyetçiliği yapıyor. Bu partinin savunduğu ‘Hindu üstünlüğü’ teorisinin merkezinde ise Aryan ırkının Hindistan’a Vedik dinini getirdiği ve onların da Hindistan’ın orijinal halkını temsil ettiği.

Ama tabii Hindistan dev gibi ve üstelik çok kalabalık bir ülke. Onlar gibi düşünmeyenler de var. M. K. Stalin gibiler, Hindistan’ın orijinal halkının Güney Hindistan kökenli Dravidian’lar olduğu iddiasında. Kuzeyli Aryan’ların ise işgalci güçler olduğunu söylüyorlar. 

Aslında pek çok uzman Aryanlarla Dravidianlar arasında temel farkın ne olduğunu bilmiyor, daha doğrusu tam bir fark bulamıyor.

Hindu milliyetçilere göre Indus vadisi uygarlığının dili büyük olasılıkla Hindistan’ın klasik dönem dili olan Sanskritçe ile bağlantılı.

19. yüzyılda bir İngiliz genel vali, Hinduizmin ve Vedik dininin temel metinlerini İngilizceye tercüme etmek istediğinde bu metinlerin yazıldığı Sanskritçenin Eski Yunancaya olan benzerliğini fark ettiğinen beri diller ve onların birbiriyle akrabalıkları çok araştırılan bir konu. Bu eski Yunanca benzerliği nedeniyle bugün bir ‘Hint-Avrupa dilleri ailesi’ var. 

Buna karşılık 1 milyon dolar ödülü koyan M. K. Stalin ve diğerlerine göre Indus Vadisi uygarlığının dili büyük olasılıkla Tamilceyle akraba. Tamilce, Hindistan’ın bir başka klasik dili ve Dravidianlarla bağlantılı elbette.

Yani kısacası Indus Vadisi uygarlığı dilinin hangi dile daha yakın çıkacağı, Hindistan’da bugün savaşan iki milliyetçilikten hangisinin Hindistan’ın orijinal halkı olduğuna dair iddiayı destekleyecek veya desteklemeyecek.

Yalnız mesele şu ki neredeyse 100 yıldır bilim bu yazıları ve dili çözmeye çalışıyor zaten. Çünkü bu çabanın yegane anlamı Hindistan’ın güncel milliyetçilik tartışması değil. Esas önemli olan, dilin deşifre edilmesinin Indus Vadisi uygarlığını “tarih öncesi bir uygarlık” olmaktan çıkarıp tarihi araştırmaların alanına sokacak olması.