11 gün süren festivalin ödül töreni bu yıl görevi bırakacak olan festival yönetmenleri Carlo Chatrian ve Mariette Rissenbeek’in veda partisi havasında başladı. Son beş yılın festivallerinden görüntüleri ve özellikle festivale konuk olan ünlü isimleri içeren videodan sonra sunucu sahnenin sağ tarafında bir oturma grubunda iki yönetmenle beş yılın nasıl geçtiğine ilişkin bir söyleşi yaptı.
Hep yazılır ya “duygusal anlar yaşandı” diye, işte aynen öyle oldu. Covid pandemisi, Ukrayna-Rusya şavaşı ve dört yıl önce Almanya’nın Hanau kentinde gerçekleşen yabancılara yönelik katliamdan söz edildi. Anlayış ve saygıyı elden bırakmadan her düşünceye saygı göstererek, her türlü tartışma yapılabilmesinin önemi vurgulandı. Sık sık alkışlarla kesilen oldukça politik bir söyleşiydi. İsrail ve Filistin’e savaşını durdurma çağrısında bulunuldu. Bu çağrı Ortadoğu’dan duyulur mu bilemiyorum ama salondaki izleyiciler tarafından desteklendi. Carlo Chatrian “Sinemalar kapanmasın” dedi ve yoğun alkış aldı.
Bakan Özdemir geç kalınca törene alınmadı
Kültür ve medyadan sorumlu devlet bakanı ve Berlin belediye başkanı salondaydı. Zaten oldukça uzun süren tören boyunca hiçbir politikacının sahneye çıkıp konuşmaması olumluydu. Tören başladıktan hemen sonra Tarım Bakanı Cem Özdemir’in kızıyla geldiğini, ancak salona girmek mümkün olmadığından Berlinale Palast’ın özel konuklara ayrılan bölümünde cep telefonuyla töreni izlediğini yıllardır festivalde çalışan bir arkadaşımdan öğrendim. Bizde olsa tören biraz geç başlayıverirdi. İşte Almanya böyle konularda da bizi kıskanıyor.
Kısa film ödüllerinde jürinin gerekçeleri açıklaması ve kazananların teşekkür konuşmaları galiba filmlerin süresinden de daha uzun sürdü. Gereksizdi.
Kürsüde ilk eleştiri Javier Milei’ye
‘An Odd Turn’ adlı filmiyle En İyi Kısa Film Ödülü’nü kazanan Francisco Lazema’nın Arjantin Film Fonu’nu kapatmak isteyen Arjantin başkanının “Para kazanmayan her kurumu kapatmalıyız” düşüncesini ağır sözlerle eleştirmesi salonda alkışlarla karşılandı.
En İyi İlk Film’e özel sektör tarafından verilen para ödülü 50 bin Euro imiş. Bugünün parasıyla 1. milyon 685 bin TL. Hiç fena değil. 15 gün sonra kim bilir kaç Türk Lirası’na denk gelir?
İki İsrailli ve iki Filistinli yönetmene ödül
40 bin Euro tutarındaki En İyi Belgesel Film Ödülü ‘No Other Land / Başka Bir Ülke Yok’ adlı filmi yöneten aktivist grubu Basel Adra, Hamdan Ballal, Yuval Abraham ve Rachel Szor’a verildi. İki İsrailli ve iki Filistinli yönetmenin dört yılda çektiği film Batı Şeria’da İsrail ordusunun ve İsrailli yerleşimcilerin Filistinli çiftçilerin evlerini iş makineleriyle yıkmasını ve onları köylerinden sürmeye çalışmasını anlatıyor. Bir Filistinli kadının filmdeki “Başka bir ülke yok ki” cümlesi konuyu çok iyi özetliyor. Geçekten de 100 yıldan fazla süredir orada yaşayan Filistinlilerin gidecek başka yeri yok.
Panorama İzleyici Ödülü’nü de alan ‘Başka Bir Ülke Yok’un yönetmenlerinin teşekkür konuşmaları da çok çarpıcıydı. Filistinli Basel Almanya’dan, İsrail’e silah göndermemesini istedi. İsrailli Yuval ise “Biz birkaç gün sonra İsrail’e döneceğiz, eşit insanlar gibi gözüküyoruz ama orada durum çok farklı. Ben istediğim gibi seyahat edebilen özgür bir insanım, ama Basel ne seyahat etme ne de çalışma hakkına sahip. Bu haksızlık sona ermeli. Ateşkesin sağlanmasını ve işgalin son bulmasını istiyoruz” dedi. Yuval’ın durumu bence kritik. İsrail’de hemen “vatan haini” damgası yiyebilir.
Övünmek gibi olsun. Bu filmin jeneriğinde adım var. Üyesi olduğum Close Up Derneği Afganistan’dan Fas’a bir coğrafyadan gelen belgesel projeleri için Uzun Metrajlı Belgesel Geliştirme Seminerleri düzenliyor. Bu filmi de daha proje aşamasında üç seminerle desteklemiştik.
İsrail-Filistin savaşında taraf olmak da pek sıkıntılı. Hamas’ı destekleseniz 1400 sivili öldüren bir terör örgütüne onay veriyorsunuz. İsrail’i haklı buluyorsanız Netanyahu gibi bir politikacıdan yana oluyorsunuz. “İki ucu şeyli değnek” derler ya.
Gelelim hepsi sekiz tane olan Gümüş ve Altın Ayı heykelciklerine.
🎬 Üstün Sanatsal Başarı Ödülü ‘Şeytanın Banyosu’ filminin görüntü yönetmeni Martin Gschlacht’a verildi. Daha önce sizinle paylaştığım karanlık ve ürkütücü bir filmdi.
🎬 Bir ailenin üç bireyinin öykülerini anlatan 183 dakika uzunluğundaki Alman filmi ‘Sterben /Ölmek’ senaristi Matthias Glasner En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Adettendir, Berlin’de bir Alman filmine, Cannes’da da birkaç Fransız filmine mutlaka bir ödül çıkar. Hayırlı olsun, güle güle kullansınlar.
🎬 Cinsiyet gözetmeksizin verilen oyuncu ödülü bu yıl yardımcı kadın oyuncu ödülü olarak değerlendirildi ve Tim Mielants’ın yönettiği ‘Small Things Like These / Küçük Şeyler’ filminde tüm kasabayı korkudan tir tir titreten otoriter rahibe rolüyle Emily Watson’a verildi. Watson’ın filmde en çok 15 dakika göründüğünü belirtmekte de fayda var. ‘Küçük Şeyler’ Berlin’de izlediğim en iyi filmlerdendi. Kanımca daha fazlasını hak ediyordu. Emily Watson teşekkür konuşmasında Katolik Kilisesi tarafından hayatları karartılan binlerce kadını andı.
🎬 En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü Sebastian Stan, Aaron Schimberg’in yönettiği ‘A Different Man /Farklı Bir Adam’ adlı filmindeki performansıyla aldı. İzlediğim ama üstüne yazı yazmadığım bu film bir güzel ve çirkin uyarlamasına benziyor ve yüzü deforme olmuş, nörofibromatosis hastası bir oyuncunun hikayesini anlatıyordu. Deneysel tıbbi tedaviyle son derece yakışıklı birine dönüşen oyuncu yine de aradığı mutluluğu ve huzuru bulmakta zorluk çekiyordu.
🎬 En İyi Yönetmen Ödülü ‘Pepe’ adlı film ile Nelson Carlos De Los Santos Arias’a gitti. İzleyemediğim bu film Amerika’da öldürülen ilk su aygırının hayaletinin hikayesini anlatıyormuş. İzleyen birkaç tanıdığım filmden hiçbir şey anlamadıklarını söylemişlerdi.
🎬 Jüri Ödülü’nü kimsenin beğenmediği bilim kurgu filmi ‘The Empire/İmparatorluk’ Bruno Dumont kazandı. Teşekkür konuşması çok komikti. Önce Fransızlara has kötü bir İngilizce ile ekibine, ailesine teşekkür etti. Sonra cep telefonuna kaydettiği, sinema üzerine anlamsız yorumlar içeren ve kendini tekrar eden bir mesajı salona dinletti.
🎬 Bence gecenin en büyük sürprizi ikincilik ödülü olarak kabul edilen Jüri Büyük Ödülü’nü Hong Sangsoo’nun almasıydı. “A Traveler’s Needs/Bir Gezginin İhtiyaçları’ hiç sevmediğim, birçok kişinin de artık yönetmenden sıkıldığı için izlemeye bile gitmediği bir filmdi. Hong Sangsoo da büyük olasılıkla bu ödülü beklemediği için eğlenceli bir teşekkür konuşması yaptı: “Çok merak ediyorum, jüri bu filmde ne buldu? Bunu tartışmak istiyorum. Carlo nerede? Ona teşekkür edeceğim, ben her yıl Berlin’e çağırıyor.”
🎬 En İyi Film için verilen Altın Ayı yarışmadaki en kısa film olan 67 dakikalık belgesel ‘Dahomey’in oldu. Filmin Fransız-Senegal kökenli kadın yönetmeni Mati Diop yaptığı konuşmada ‘Filistin’in yanındayım” dedi sonra da Senegal için demokrasi istedi. Çok beğendiğim İran filmi ‘En Sevdiğim Kek / My Favourite Cake) geceden ödülsüz ayrıldı. Ancak bir gün önce Kiliseler Birliği Ödülü ve FIPRESCI Ödülü’de layık görüldüğü açıklanmıştı.
Savaşların ve politik olayların gölgesinde, bol tartışmalı geçen Berlin Film Festivali böylece sona erdi. Münih’te düzenlenen Avrupa Güvenlik Konferansı ve Rusya’nın Ukrayna’ya karşı giriştiği saldırı savaşının (Almanlar Ukrayna-Rusya savaşını böyle adlandırıyor) ikinci yıldönümü festivale denk geldi.
Berlin Film Festivali önümüzdeki yıl yeni bir ekip ile 75. yılını kutlayacak.