Adıyaman'da doğdu, Ermeni Tehciri'nde ailesini kaybetti. Fransa'ya gitti. 2. Dünya Savaşı'nda Fransız Direnişi'nde yer aldı Hitler'e karşı savaştı. Yakalanıp idam edildi. Direnişin simgesi şair Misak Manuşyan'ın naaşı bugün Pantheon'a taşınacak.

Voltaire, J. J. Rousseau, Victor Hugo, Emile Zola, Alexandre Dumas… Fransa’da Pantheon’da yatan namlı isimler bunlar. Ve bugün bu tarihi mezarlığın bir konuğu daha olacak: Adıyaman doğumlu şair Misak Manuşyan.

Çağdaşı olmasa da Manuşyan’ın Voltaire’i, J. J. Rousseau’yu, Victor Hugo’yu ya da Zola’yı okumuş olması muhtemel! Fransızlar için bir ulusal kahraman o. Çünkü 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Almanyası Fransa’yı işgal edince özgürlük için direnen savaşçılardandı. Bunun için de Fransızlar onu bir özgürlük savaşçısı ve direnişin kahramanı olarak görüyor.

80 yıl önce bugün Naziler tarafından Boulogne Ormanı’nın kuzeybatısındaki Valerien Tepesi’nde 21 arkadaşıyla birlikte saat 15.00 civarında güneşli bir kış günü kurşuna dizilerek öldürüldü. O ve arkadaşlarının suçu işgale karşı mücadele etmekti. Ama Naziler için çok ağır bir suçluydu o. İşkence gördü ve sonra ayaküstü yargılandı arkadaşlarıyla birlikte, nedamet getirse belki de affedilecekti. Mahkeme başkanının son anda “Af dilemeyi düşünüyor musun” sorusuna “Hayır” diye cevap verdi ve 38 yaşında ölümü seçti.

Manuşyan ve 22 arkadaşı 1943 yılının son günlerinde yakalanıp ağır işkenceden geçtikten sonra yargılanıp öldürüldü.

Ölmeden önce karısı Meline’ye yazdığı mektupta “Gönüllü asker olarak Kurtuluş Ordusu’na girmiştim. Zafere ve hedefe iki adım kala ölüyorum. Bizden sonra yaşayacaklara ve yarının özgürlüğünün ve barışının güzelliklerini tadacaklara ne mutlu. Fransız halkının ve tüm özgürlük savaşçılarının hatıramıza saygı göstereceklerinden eminim. Ölüme bunca yaklaşmışken ne Alman halkına ne de başka bir kimseye kin duymadığımı ilan ediyorum, herkes layık olduğu cezayı ve mükafatı bulacak. Alman halkı ve diğer bütün halklar çok sürmeyecek olan savaşın ardından barış içinde ve kardeşçe yaşayacak. Ne mutlu onlara…” diyecekti.

Öldürülüşün 80. yıldönümünde bizzat Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un katılımıyla bugün naaşı Pantheon’a taşınacak. Ve edebi istirahatini burada sürdürecek.

Yetimhaneden fabrikaya ve Sorbonne’a

Şair Misak Manuşyan aslen Adıyamanlı. 1906’da doğuyor. Dört çocuklu bir Ermeni ailesinin en küçüğü. Türkiye Ermenilerinin ‘Büyük felaket’ diye andığı Ermeni Tehciri’nde babası Kevork ile iki kardeşi öldürülüyor. Adıyaman’dan yürüyerek Suriye’ye Zeytun Dağı’na göçmeye zorlanıyorlar. Sonra annesi Varduhin de vefat ediyor. Abisi Garabed ile yetim ve öksüz kalıyorlar. Suriye’de Cünye yetimhanesine yerleştiriliyorlar.

19 yaşındayken abisiyle birlikte Fransa’da Marsilya’ya gidiyor. Yetimhanede hem edebiyata ama özellikle şiire tutuluyor hem de marangozluk öğreniyor. Marangozluk sayesinde Fransa’daki ilk günlerinde ekmek parasını çıkarıyor ama bir süre sonra Paris’e göçüyor iki kardeş. Küçük bir otel odasına sığınıyorlar. Lakin bu sıralar Garabed hastalanıyor. O da marangozluk yapmak yerine Citroen fabrikasında işe başlıyor. Fabrikada çalıştığı ve hastanede yatan abisini ziyaret ettiği o günlerde tek isteği Garabed’in iyileşmesi. Ama bu dileği tutmuyor, 1927’de abisi vefat ediyor ve henüz 21 yaşındayken o kalabalık aileden geriye bir tek o kalıyor.

1929 Büyük Bunalım yıllarında fabrikadan çıkarılıyor. Ama her şeye rağmen dirençli ve inatçı biri Manuşyan. Ressamlar için modellik yapıp ekmeğini kazanırken bir yandan da işçi sendikasının üniversitesine gidiyor. Kütüphanelerde bol bol kitap okuyor. Bir süre sonra Sorbonne’da misafir öğrenci olarak buluyor kendini.

Manuşyan ve eşi Meline…

30’lu yıllar Fransa’da sağ yükselişte. Lakin Manuşyan komünist. Fransız Komünist Partisi’ne üye oluyor. Ermenistan’a Yardım Komitesi’ne katılıyor ve burada sonradan eşi olacak Meline Soukemian’la ile tanışıyor. Meline de Anadolu’dan göçme. 1913’te İstanbul’da doğmuş. 1. Dünya Savaşı onun da hayatını altüst etmiş.  Manuşyan gibi öksüz ve yetim kalmış. İki yetim ve öksüz birbirlerine tutunuyor.

Manuşyan dergiler çıkarıyor. Fransız Komünist Partisi’nde dikkat çeken bir isim haline geliyor. İspanyol İç Savaşı’na katılmak istiyor. Olmuyor, o da çıkardığı dergiyle destek oluyor İspanya’daki Cumhuriyetçilere. 2. Dünya Savaşı başlamadan önce bir kez tutuklanıyor politik görüşleri nedeniyle. Fransa’daki Nazi işbirlikçisi Pierre Laval hükümetinin 18-50 yaş arası erkekleri ve 21-35 yaş arası kadınları zorunlu çalışmaya tabi tutma kararından sonra Manuşyan da Mans’a bir fabrikaya gönderiliyor. Sonra Paris’e geliyor.

Direnişte bir lider

Sonrasında savaş başlayınca birkaç gün içinde Fransa düşüyor. İşte o günlerde Fransız Komünist Partisi’nin direniş örgütüne katılıyor. Gönüllü Partizan Savaşçılar, Manuşyan’ın gurubu. Almanlara karşı sert eylemler, askerlere karşı suikastler düzenliyorlar.

Bu grubun son üyesi Sapancalı Arsen Çakaryan Türkiyeli sosyalist Masis Kürkçügil’e yıllar sonra verdiği söyleşide eylemlerinin neticesini şöyle anlatıyor: “Suikastlar Nazi subaylarına yönelikti. Paris’in işgali Almanlar için  gurur kaynağıydı ve Paris sokaklarında üniformalarıyla SS subayları caka satardı. Ancak bizim Direniş’e katilmamizdan sonra artık sivil elbiselerle dolaşmaya başlamışlardı.”

Nazilerin Manuşyan ve arkadaşlarını yakaladıktan sonra yaptırdığı ve Paris’te hemen hemen her sokağa astıkları Kızıl Afiş.

Fransızlara umut Nazilere korku salıyor

Nazilere yönelik her eylem Fransızlar’da umut, Almanlar’da ise korku yaratıyor. Naziler bu direniş örgütünü çökertmek için karar alıyor. Fransız polisi de yardım ediyor. Bazı kaynaklarda 15 bazılarında 16 yazıyor ama bir kasım günü yakalanıyor Manuşyan. Sonra arkadaşları.

Naziler için büyük bir başarı ve bu olayı bir propaganda için kullanmak istiyorlar. 23’ler için hazırlanan ‘Kızıl Afiş / L’Affiche Rouge’ böyle basılıyor. Manuşyan tabii ki bu çetenin lideri olarak gösteriliyor. 56 saldırıdan sorumlu tutuluyor. Sonrası yargılama ve idam… Ki 23’lerden biri kadın Olga Bancic. O dönem Fransız yasalarına göre kadınların kurşuna dizilmesi yasak. Bancic Almanya’ya götürülüyor. 10 Mayıs 1944’te başı baltayla kesilerek idam ediliyor.

Karısı kitabını yazdı

Manuşyan’ın karısı Meline savaş bittikten sonra 1948’de Ermenistan’a göçüyor. Kocasının şiirlerini kitap haline getiriyor. Bir gün şiir kitabına Louis Aragon’un önsöz yazması için mektup yazıyor. Aragon ‘Hatırlamak İçin Dörtlükler / Strophes pour se souvenir’ şiirini bu mektup sonrası yazıyor. Bu şiirden Leo Ferre ‘L’Affiche Rouge’ adlı şarkıyı yapıyor. Şarkı yıllarca dilden dile dolaşıyor.

Meline yıllar sonra kocasının hikayesini yazıyor. Adı da ‘Bir Özgürlük Tutsağı’ . O kitap Aras Yayınları tarafından Türkçeye çevrildi 2009’da. Manuşyan da Türkiye’de hikayesi bilinen bir özgürlük kahramanı oldu.

‘Fransa için, özgürlük için öldü’

2009’da iki şey daha oldu. İlki Manuşyan’ın ve arkadaşlarının hikayesi ‘Suç Ordusu’ adlı bir filme konu oldu. İkincisi Misak Manuşyan ve arkadaşlarının kurşuna dizilmesinin 65. yıldönümünde Paris Belediyesi Misak ve Meline’nin 1941 sonbaharından 1944 Kasım’ına kadar oturdukları Plaisance Sokağı 11 numaralı eve şu plaketi yerleştirdi: “Misak ve Meline Manuşyan burada yaşıyorlardı. FTP-MOI Paris bölgesi askeri sorumlusu Misak Manuşyan 16 Kasım 1943’te tutuklandı ve Naziler tarafından 21 Şubat 1944’te Valerien Tepesi’nde 22 yoldaşıyla kurşuna dizildi. Fransa için, özgürlük için öldü.”

Bugün Fransız devleti en büyük onurlarından birini Misak Manuşyan’a verecek. Bizzat Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un katılacağı bir törenle Adıyaman doğumlu, ‘Büyük Felaket’ kurbanı Ermeni Misak Manuşyan Fransız kültürünün ve siyasetinin devlerinin yanına, Pantheon’daki mezarlığa defnedilecek.

Necdet Eraslan’dan Alper Gezeravcı’ya Türklerin uzay macerası: ‘İstikbal Göklerdedir’