İstanbul ve tüm ülke koca bir kuraklığın ortasında. Temiz hava yok, su hiç yok! Bir an kaldırım taşı kadar dolu yağıyor, bir an Kuzey Ormanları cayır cayır yanıyor. Yiyecek ekmek, içecek su yok. Bir vakitler bir ülke binlerce transı topluca öldürüp çöpe atıyor, bir diğeri bir o kadar mülteciyi kapatıp ölüme terk ediyor. O vakitler kimse “Dur, ne oluyor” demiyor. “İğrençler”, “leşler” zaten katledilenler çünkü…
Sokaklar, başlarda yumuşak yaklaşıp yavaş yavaş sertleşen muhafazakâr grup ‘İzan’a kalıyor. Sokaklarda kadınlar, müzik, ses; evde hayvanlarla yaşamak bile yasak şimdi… İsyan da var ama; kadınlar ve lubunyalar önlerde vuruşuyor. Ülke sınırlarında ‘parazitler’ dolaşıyor; bazı kadınlar, ‘ibneler’, siyasi marjinaller, yaşlılar, sakatlar… Arafta yaşayanlar. Artık kitaplar yok, filmler çekilmiyor… Hikâyeler var ama, bir de şarkılar. Onlar hep var. Tam bu sırayla değil ama oluyor bunlar. Kıyamet gibi bir şey oluyor, tam kıyamet değil ama…
Hem distopik hem bugünden bir anlatı…
Şamil Yılmaz ‘9/8’lik Kıyamet’te tam da metinde bahsettiği gibi bir şey yapıyor: Kıyametin ortasına şenlik gibi bir şey kuruyor. En son ‘Dansöz’, evvelinde ‘Avzer’, ‘Tevafuk’, ‘Kadınlar, Aşklar, Şarkılar’ başta olmak üzere pek çok kez sokağın kalbinden doğru yazdı, yazıyor oyunlarını Şamil Yılmaz. Bu kez sadece sokağın değil, kıyamet hissini her yeni gün baştan duyan bugünün insanlarının da kalbinden doğru yazmış.
‘9/8’lik Kıyamet’ daha detaylı anlatırsam bana sanki büyüsünü bozacakmışım gibi hissettiren, Şamil Yılmaz’ın yeni oyunu. Yazım süreci üç seneye yayılmış ama dün masaya oturup tek nefeste yazılmışçasına bugüne dair. Tarif etmek gerektiğinde evet, distopik bir evrende, zamanda geçiyor oyun ama hayır, aslında tam da bugünde, buralarda geçiyor. Tek kişilik bir anlatı bu. Sezen Keser yönetiminde, Oğulcan Arman Uslu’nun oyunculuğunda.
Dilden dile dolaşacak bir performans
Diyar adlı bir genç; “kıyamet gibi bir şey” olduktan, şehir yüzen cesetlerle kaplandıktan sonra sınırlarda dolaşmaya başlayan, ‘Parazitler’den biri olan Diyar anlatıyor. Elinde darbukası, berisinde matarası, sırt çantası… Bir ‘seferi’ olduğunu ilk andan anlıyoruz zaten. Seyirciyi nefis bir neşeyle kavrayarak karşılıyor, Diyar. Diyar değil de önce Oğulcan Arman Uslu. Ya da ikisi birden… Oğulcan Arman Uslu, az sonra, darbukasının ritmiyle eşlik ettiği tanıdık şarkılarını bırakıp hikâyelerine geçecek ve en az bu yazı kadar parçalı bir ritimle anlatacak hikâyesini. “Bi hikâyeye başka bi hikâye!” Kendisinin, Leyla’nın ve Kopil’in hikâyesini anlatacak. Kıyametin hikâyesini en çok aslında…
Sahne oyunculuğuna da kamera önündeki maharetine de defalarca şahit olduğumuz Oğulcan Arman Uslu, oyunda Diyar diye biri olmuş. Bu dönüşüm, oyuncuyu farklı işlerde izleyen bir seyirci için hiç şaşırtıcı olmasa da bu kez sahneye saçtığı ışıltının etki gücü çok güçlü. Son senelerde izleyip de hayranlıkla, defalarca bahsettiğimiz, anlatmaya doyamadığımız birkaç tek kişilik, efsaneleşen performans vardır. Uslu, darbukası eşliğinde anlattığı bu Şamil Yılmaz öyküsüyle o dilden dile dolaşan performansların arasında yerini prömiyerden itibaren almış durumda.
Kıyamet koparken siz ne yapıyordunuz?
Roman ağzıyla konuşan yoksul bir genç adam Diyar. Diyar’ın dilinden gizemli genç kadın yoldaşı Leyla’yı da kedileri Kopil’i de ‘kıyamet’i de parçalı bir anlatı yapısıyla dinleyeceğiz. Üçünün küçük, kırılgan dünyasını anlatırken, yer yer sahnedeki mikrofonu kullanarak ‘gerçek dünya’daki tarafların sesini de duyuracak bize Diyar. İklim krizinden toplumsal eşitsizliğe, göç meselesinden kadınların ve LGBTİ+’ların yaşadıklarına, siyasal İslam’ın yükselişine, hayvan haklarından veganlığa bugün halihazırda kalbimizi sıkıştıran onlarca küçük büyük meseleyi ve bu başlıkların hiçbirinin birbirinden bağımsız olmadığını zekice, incelikle ele alıyor oyun. Diyar örneği üzerinden “Kıyamet koparken siz ne yapıyordunuz, kimin yanında duruyordunuz?” diye de soruyor zarifçe.
Şamil Yılmaz, anlatısının hattını öyle ustalıkla çiziyor ki… Farklı katmanları iç içe geçmiş halde dinlediğimiz bu hikâyede, Uslu’nun ağzından çıkan cümlelerin büyük kısmının yarısında öfkeden nefesimiz kesilirken daha cümle bitmeden kahkaha içinde buluyoruz kendimizi. Bu elbette yazarın kıvrak dilinin olduğu kadar oyuncunun kıvılcımlı performansından da kaynaklı.
Uslu, seyircinin bakışlarını sahneden bir an dahi uzaklaştırmasına -farkında olmadan- müsaade etmiyor adeta. Sezen Keser’in yalın sahneye kurduğu reji; oyuncunun bedenine, sesine, bakışlarına, bazen bileğinin ufacık bir kıvrılma hareketine mesela, öyle bir yerleşmiş ki… Oyun boyu darbukasıyla anlatıya ritim de tutan Uslu’yla Keser, milimetrik bir oyuncu rejisi çalışmış hissi verdi bana, izlediklerim…
Tiyatro ne işe yarar?
Oyunun etkisi, ertesi sabah gözümü açtığımda şu cümleleri yazdırmıştı bana. Burada da yer vererek bitireyim: Bir süredir Titanik batarken keman çalıyormuşuz gibi hissediyordum, tiyatro ne işe yarar diye soruyordum kendime, kıyamet koparken. Dün izlediğim ‘9/8’lik Kıyamet’le tiyatro işte böyle işe yarar diye bir şey hissettim. ‘Kıyametin ortasında şenlik gibi bir şey oldu.’ ‘Tam da öyle olmadı da…’ Evet, galiba bir gün gerçekten her şey tükenecek (filmler çekilemeyecek mesela) ve geriye sadece hikâyeler ve şarkılar kalacak. Ve ön cephede korkmadan vuruşan da en çok kadınlar olacak. Bugün ne yaşıyorsak bu adına ‘distopya’ demeye imtina ettiğim metinde… Çok bizden ve çok evrensel. Çok bugünün ve çok yarının. Çok sert ve çok komik.
Tiyatro janjandan değil sabır, çalışkanlık, titizlik, sebat ve inançtan mürekkep. Bir de her ne kadar onu da mahvettilerse de iyi ki bu ülkede DTCF (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi) ekolü diye bir şey var olmuş. Şamil Yılmaz’ın hem lafını sakınmayan bir sertlikte hem de kalpten bir incelikle yazdığı, Sezen Keser’in milimetrik gözle yönettiği, Oğulcan Arman Uslu’nun sahneye yıldız saçarak taşıdığı oyunu izleyin. Dünyaları dolaşsın bu metin, Türkiye başta, hep beraber, dünyaca batarken, Titanik’in güvertesinde…
9/8’lik Kıyamet / Mek’an
Yazan: Şamil Yılmaz
Yöneten: Sezen Keser
Oynayan: Oğulcan Arman Uslu
Süre: 70 dk.
Ne zaman, nerede: 2 Kasım Cumartesi, 20.30’da Bahçe Galata’da.
Bilet fiyatı: 350 ve 500 TL.
SAHNEDE BUNLAR DA VAR
Istırap Korosu/BAM İstanbul
Kendi halinde, sessiz, sakin bir apartmandan bu şehre, bu ülkeye bakmaya var mısınız? İki çok yetenekli oyuncu biri köpek olmak üzere bu apartmanın 11 sakinini göz alıcı performanslarla yaşatıyor sahnede. Metin de öykü de oyunculuklar da rejide insanı alıp götüren ritmik bir solukta geçiyor. 2021’de İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan oyun ne yazık ki bu sezon sonlanıyor. Son dört oyundan birini mutlaka yakalayın, tavsiye için teşekkürünüzü şimdiden aldım sayıyorum!
🔴 Bu akşam 20.30’da Kadıköy Boa Sahne’de.
Hamlet/İstanbul Şehir Tiyatroları
Shakespeare’in sonsuz okumaya açık büyük eseri anne-oğul ilişkisinden intikam ve iktidar arasındaki yer yer belirsizleşen aralığa türlü insanlık halini anlattığı ‘Hamlet’, Engin Alkan’ın çağdaş okumasıyla sahnede. İstanbul Şehir Tiyatroları yapımı oyun sahne üstünde Alp Tuğhan Taş, Cihat Faruk Sevindik, Deran Özgen, Zeliha Bahar Çebi, Tevfik Şahin, Elçin Atamgüç’ün de aralarında olduğu kalabalık bir ekibe teslim.
🔴 19 Ekim Cumartesi 15.00 ve 20.30’da Ümraniye Sahnesi’nde.
39 Buçuk Basamak/Tiyatro Adam
Kelimelerin gerçek anlamıyla nefes nefese bir temaşa! Yönetmen Oğuz Utku Güneş’in sahneye dokunuşu gerçekten de insanın algı ayarlarıyla oynayan cinsten. Bu kez Osmanlı’dan cumhuriyete geçiş döneminde, İstanbul’dan Akşehir’e uzanan curcunası ve komedisi sahneye bol bol yerleşmiş bir oyun kuruyor. Oyun arkadaşları Pelin Abay, Berk Yaygın, Deniz Özmen ve Murat Akkoyunlu ile sahnede canlı müzik yapan ‘Bluebandman’ Vehbi Can Uyaroğlu ile ‘Blueman’ Ömer Dinar da Güneş’in bu eğlenceli reji kafasına nefis bir uyum gösteriyor. Ortaya çıkan, her taraftan köşeye sıkışmış hissettiğimiz bu iç karartıcı günlerde kahkahalarımızı farkında olmadan serbest bırakacağımız bir oyun…
🔴 21 Ekim Pazartesi 20.00’de Etimesgut Belediyesi 100. Yıl Cumhuriyet Kültür Sanat Merkezi’nde, 22 Ekim Salı CKM’de.