Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'Fidan' ve Gülizar'ın gösterimleriyle Ulusal Yarışma tamamlandı. Bugün karar günü. Lakin Ferzan Özpetek'in jüri başkanı olarak verdiği kararlar tartışma yaratıyor. Biz favorileri sıralayıp akşamı bekleyelim!

Sahnede Göksel Kortay. Alkış kıyamet. 60. sanat yılı için BİROY’un vececeği plaketi alacak. Biraz önce ‘Fidan’ filminde izledik Göksel Kortay’ı. Ne kadar da iyi oynuyor. Meslekte 60 yıl bitmiş 61’e girmiş “Altın Portakal ile yaşıtım” diyor. 61 yıl bir meslekte aktif olarak çalışmak düşününce olağanüstü geliyor insana. Galiba salondaki herkes böyle hissetmiş olmalı alkışlar bitmiyor.

‘Bu ödül her şeye rağmen dimdik duran tüm kadınlara’

Göksel Hanım “60 yıl bir yaşam. Benim için uzun bir yolculuk. Bu yolculukta oyunculuk, yönetmenlik, çevirmenlik, dublacılık, sendikacılık, dernekçilik var. Hepinize teşekkür ederim” diyor. Heyecanlı bir es verip yutkunuyor, sonra da “Bu ödülü hayallerinin ardından koşan, her şeye rağmen dimdik ayakta duran tüm kadınlarımız adına alıyorum. 60. yıllık meslek hayatımın en özel ödülü bu” diyerek havaya kaldırıyor kendisine verilen plaketi.

Hayatın kıyısında bir genç kız: Fidan

Ayçıl Yeltan’ın ilk filmi ‘Fidan’da babaanneyi oynuyor Göksel Hanım. Dirayetli ve şefkatli bir babaaanne. Hayatın parçaladığı bir aile var ‘Fidan’da. Anne ölümcül bir hastalıkla mücadele ediyor, şoför baba bu durumu kaldıramamış depresyonda. Ortaokula giren Fidan ve kardeşine, babaanne ile kocasını kaybetmiş olmasına rağmen acısını içine gömüp eniştesinin ailesi için var gücüyle çalışan yenge sahip çıkıyor. Yoksullar ama kendi yağlarında kavruluyorlar. Okulda akran zorbalığı, evde ölümle pençeleşen bir anne ile ilgisiz bir baba Fidan’ın üstesinden gelebileceği sorunların çok ötesinde. O da sessiz kalmayı tercih ederek her şeyle mücadele etmeyi yeğlemiş.

Matematik dehası denilebilecek bir zekaya sahip. Matematik öğretmeni sayesinde girdiği LGS’den 500 puan alıyor. Ama annesinin durumu, babasının kendi içine kapanması parçalanan ailede kardeşini tek başına bırakıp bırakmama çelişkisiyle bir türlü kaydını yaptırmıyor.

Leyla Smyrna Cabas, Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Gürkan Uygun’un da rol aldığı filmde Ayçıl Yeltan hayatın kıyısından uçuruma düşmek üzere olan bir kız çocuğunun portresini çiziyor. Sessizlik onun tek silahı. Filmde de sadece bir kere konuşuyor. Ki zaten sessizlik bu filmin genel anlatısının özelliği. Ama kamera dinamik. Yeltan’ın çoğu yaralı olan bu karakterlerin hepsini sevdiği belli.

O dinamik kamerasıyla seyirciye bütün karakterlerle yerli yerinde bir empati kurma imkanı da veriyor yönetmen olarak. Ölümü giden bir annenin kaygıları, sevdiği kadının ölüm mücadelesini kabullenmeyen bir baba, annesi kaybetme tedirginliği yaşayan çocuklar, parçalanan bir aileyi ayakta tutmaya çalışan bir babaanne ve yenge… Tam da 11 Ekim dünya kız çocukları gününde izlediğimiz film hem sinemasal tercihleriyle hem de ele aldığı konuyu egzajere etmeden anlatma çabasıyla yeni bir yönetmeni müjdeliyor bize: Ayçıl Yeltan. Ama yeni bir oyuncuyu da: Leyla Smyrna Cabas. Cabas tek cümle kursa da filmde olağanüstü bir performans sergiliyor. Erdoğan Tokatlı’nın 1984 yapımı ‘Fidan’ıyla düşünecek olursak, ki orada da bir baba-kız gerilimi vardı. Türkiye bir arpa boyu yol almış.

‘Gülizar’: Yanarsam yakarım bu dünyayı

Festivalde şöyle bir şey oldu. Çarşamba intihar ve ölüm temalı depsesif filmler, perşembe ilişkiler temalı yapımlar gösterildi. Dün de genç kızların dramını anlatan filmler vardı. ‘Fidan’ ilkiydi. İkinciyse yine bir ilk film olan Belkıs Bayrak’ın yönettiği ‘Gülizar’dı. Evlenmek üzere olan bir kız Gülizar. Kosova’da yaşayan bir çocukla görücü usulü evlenecek. İşlemleri yaptırmak için Kosova’ya giderken mola yerinde saldırıya uğruyor. Bu olayı evleneceği çocuk öğreniyor. Biz de bu tür suçların Kosova’da da Türkiye’de olduğu gibi cezalandırılmadığı öğreniyoruz. Lakin Gülizar’a saldıran adam gelin gideceği ailenin tanıdığı bir isim çıkıyor. Bu açılmış yara ne Gülizar ne de evleneceği çocuk için bir türlü kapanıyor.

Bayrak erkek şiddetinin coğrafyası olmadığını ve başka ülkelerde de bu şiddetin cezalandırılmadığını anlatırken Gülizar’ın tarafından bakıp onu kurbanlaştırmadan anlatıyor hikayesini. Toronto ve San Sebastian film festivallerinde gösterilen film eli yüzü düzgün bir ilk film. İyi bir atmosfer yaratıyor Bayrak. Lakin yer yer karakterlerin çatışmalar karşısında aldığı tavırlar ikna edici olmaktan uzak düşüyor. Filmin finalinde Kibritçi Kız’a hatta onun intikamına yaptığı gönderme çarpıcıydı. Gerçi sorduğum soru üzerine yönetmen erkek şiddetine karşı böylesi bir intikamı çözüm olarak sunmadığını söylese de naçizane mesaj netti.

Toplumsal sorunlara duyarlı yeni bir yönetmen kuşağı

Bu iki filmin gösterimiyle Ulusal Yarışma’daki gösterimler tamamlandı. Bugün karar günü. Akşam festivalde kazananlar açıklanacak. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse yedi ilk filmin yarıştığı Ulusal Yarışma’nın seçkisi aslında bize yeni bir yönetmen kuşağını müjdeliyor. Bu yedi yönetmen üzerinden bakıldığı zaman kimi kısa, kimi TV, kimi belgeselden gelen bu yönetmen kuşağının yeni bir estetik dil sunduklarını söylemek zor. Lakin içerik olarak toplumsal sorunlara duyarlılar. Hatta bu sorunlara bakarken kimlikten ziyade sınıfsal yaklaşımları daha ağır basıyor. Ki ‘Acı Kahve’ bu konuda öne çıkan bir yapımdı. Bir de 12 filmin sayabildiğim kadarıyla üçü Kültür Bakanlığı desteğiyle çekilmiş, iki filmde oyuncular ortak yapımcıydı, kendi imkanlarıyla çekenler de vardı. Yani sinemacıların bakanlığa bağımlı olmadan film çekme arayışlarında gelişmeler var.

‘Mukadderat’ festivalde en çok alkış alan film oldu. Filmin ekibi gösterim sonrası yedi dakika ayakta alkışlandı.

Ödüle kimler yakın?

Naçizane ‘Mukadderat’, ‘Acı Kahve’, ‘Evcilik’, ‘Savrulan Zaman’ ve ‘Fidan’ bu seçkinin en iyileriydi. ‘Gülizar’ ve ‘Ayşe’yi de umut verici bulduğumu söyleyebilirim. Nur Sürer, Leyla Smyrna Cabas, Binnur Kaya, Deniz Işın, Benian Dönmez, Nazan Kesal’dan biri ya da ikisi en iyi kadın oyuncu ödülünü alırsa şaşırmam. Ki bu kategoride jürinin işi zor. Ama benim favorim Nur Sürer. Erkek oyuncular arasında jürinin işi kadınlara göre daha kolay Osman Sonant, Şerif Erol, Reha Özcan, Nejat İşler bu kategorinin favorileri. Yönetmen olarak Ümit Ünal her halde seçkinin en iyisi. Ama jüri yeni bir yönetmeni öne çıkarmak da isteyebilir. Senaryoda ‘Acı Kahve’, ‘Mukadderat’ favorim. Yardımcı kadın oyuncuda umarım Göksel Kortay’ın performası gözden kaçmaz!

Özpetek’in kararları zaman sınavından pek de geçemiyor

Ama işte jüri başkanı Ferzan Özpetek olunca bir durup düşünmek gerekiyor. Geçmişte jüri başkanı olarak verdiği kararlar tartışmalı. Tartışmalı diyorum çünkü malum jürinin doğru karar verip vermediğini zaman test ediyor. Mesela Nuri Bilge Ceylan ve Yılmaz Erdoğan’ın da jüri üyesi olduğu 2005’te Özpetek jürisi ‘Türev’i en iyi film seçmişti. Yarışmadaysa ‘Dondurmam Gaymak’, ‘Korkuyorum Anne’, ‘Gönül Yarası’, ‘İki Genç Kız’, ‘Eğreti Gelin’ vardı. Şimdi zamanın üzerinde kalanları bir düşünün bir de jürinin tercih ettiğini. Zaman bize bu kararın çok da doğru olmadığını söylüyor. Çünkü yıllar içinde ‘Dondurmam Gaymak’, ‘Gönül Yarası’, ‘Korkuyorum Anne’ daha fazla referans alan filmler oldular. ‘Türev’in yönetmeni ise bir daha film çekmedi.

Yine 2012’de Ferzan Özpetek Adana Altın Koza Film Festivali’nde jüri başkanlığı yaptı. O yıl Özpetek jürisi ‘Babamın Sesi’ni en iyi film seçti. Seçkide Zeki Demirkubuz’un ‘Yeraltı’ ve Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Araf’ da vardı. Hangi filmler zamanın üzerinde kaldı dersiniz? Özpetek başkanı olduğu seçimlerde yeni bir yönetmeni ve filmini işaret etmeyi seviyor. Ama bu tercihleri zaman testinde çıkamıyor. Bakalım bu yıl nasıl bir tablo çıkacak önümüze akşam öğreneceğiz.

Altın Portakal günlüğü: Savulun burjuvalar sinemacılar geliyor!

Altın Portakal günlüğü: 47 yıl sonra o kadınlar bir arada, karşınızda Eroğlu Müzik Orkestrası

Altın Portakal günlüğü: ‘El alem’e inat çek bi selfie pampa kıskananlar çatlasın!

Altın Portakal günlüğü: Antalya’nın ‘Sultan’ı Nur Sürer!

Altın Portakal günlüğü: Sıradan insan hikayesinin hayat karşındaki muhteşem zaferi

Altın Portakal günlüğü: Dün kötüydü, bugün daha kötü, çok korkuyorum yarın daha da kötü olacak diye

Altın Portakal günlüğü: Kriz sonrası yolculuk başlıyor