İstanbul Beyoğlu’ndaki Postane’nin üçüncü katından müzik sesleri geliyor. Merdivenleri çıktıkça daha iyi duyuyorsunuz şarkıları: ‘Sev Kardeşim’, ‘Arım Balım Peteğim’ ve ‘Aşk Dediğin Laftır’ gibi Yeşilçam klasikleri… Telaşlı bir hava var ama herkes çok mutlu. Bir yandan sarılanlar var, bir yandan fotoğraf çekenler, birileri de hummalı bir şekilde etrafı düzenliyor. Sev Kardeşim: Hatay’da Kadın Dayanışması ile Çıkan Bir Moda Hikayesi sergisinin açılış gününde atmosfer böyle.
6 Şubat depremlerinde en büyük hasarı alan şehirlerden biri Antakya’ydı. Aradan geçen bir buçuk yıla rağmen yaralar hâlâ sarılmış değil. Hele Antakya halkı normale dönmüş hiç değil. Ama kadınlar hayata dönmek için ellerinden geleni yapıyor. Ve hayatın tüm alanlarında olduğu gibi bunun kadın mücadelesi ve dayanışmasından geçtiğinin farkındalar.
Tasarımcı Zeynep Ağırbaş’ın Sev Kardeşim sergisi de bu durumun son örneği. Serginin hikayesi şöyle:
6 Şubat depremlerinden bir süre sonra Samandağ’da kadınlar dayanışma ve iyileşme için bir araya geliyor. Kimi dikiyor, kimi biçiyor, kimi çiziyor. İlk amaçları para kazanmak bile değil. Sadece bir arada olmak isitiyorlar. Bir süre sonra bir araya gelen kadınların sayısı artıyor. Kadın örgütleri, kooperatifler ve gönüllü oluşumlar aracılığıyla dikiş malzemeleri, ipler, kumaşlar geliyor, kadınlar üretiyor.
Daha sonra adını bolluk ve bereketin simgesi kabul edilen narın Arapça karşılığından alan Rimmen Kadın Kooperatif’i çıkıyor ortaya. Amaç, evinde üretim yapan ancak bunu gelire dönüştüremeyen kadınları buluşturmak. Koperatif bir süre sonra Hatay Deprem Dayanışması Derneği’yle güçlerini birleştiriyor. Kadınların sayısı artıyor, üretimlerinin de…
Tasarımcı Zeynep Ağırbaş da bu noktada devreye giriyor.
Kendisi 25 yaşında genç bir tasarımcı. 6 Şubat depremlerinden hemen sonra yıkılan atölyeleri tekrar kurmak, bölgedeki zanaatkarları globale taşımak ve emeklerini görünür kılmak en büyük amacıyla Kraft Antakya isimli bir oluşum kurdu. Uzun süre depremden etkilenen kentlere gitti kaldı, kadınlarla bir araya geldi. Antakyalı zanaatkarların ve atölyelerin yendiden üretebilmesi için dayanışma ağlarına katıldı. Ağırbaş’ın deprem bölgesinde uzun süre gönüllü olarak çalıştıktan sonra oluşturduğu Antakya Tales koleksiyonu Eylül 2023’te Londra Moda Haftası’ndaydı. Ağırbaş şimdi bir kez daha Antakya’daki kadınlarla güçlerini birleştirdi. Tasarımlarını Antakyalı kadınlara emanet etti.
Sev Kardeşim Zeynep Ağırbaş’ın ZEY markasından çıkan tasarımlarından oluşuyor. Rimmen Kadın Kooperatifi’nin el emeğiyle Yeşilçam sinemasının ruhunu yansıtan tasarımlar 40 kadının ortak üretimi. Her birinin her tasarımda emeği var. Kimi birinin kolunu dikmiş, kimi oyalarını eklemiş. Anlayacağınız tam anlamıyla kolektif üretilmiş bu tasarımlar.
Ağırbaş, yaşanan tüm acılara rağmen koleksiyonun umut ve neşe vermesini, dayanışmayı hatırlatmasını istediğini söylüyor. Tasarımlar canlı renkler ve çiçekli motiflerden oluşuyor. Koleksiyonun hikayesini ise şu sözlerle anlatıyor:
“Proje başladıktan sonra çok uzun süre Hatay’a gidip geldim. Ocak 2024’te kadınlarla bir araya atölyelerle gelmeye başladık. Ne zaman kadınlarla bir araya gelsem o dayanışmanın, birlikte olmanın gücü bana kendimi inanılmaz iyi hissettiriyordu. Hani Yeşilçam filmlerinde güçlü, ne istediğini bilen, emeğiyle var olan kadınlar vardır ya aklıma hep o filmler geliyordu. Antakya’daki tüm kadınlarda bunu gördüm. Ayrıca tüm acılara rağmen koleksiyonun neşe ve umut vermesini istedim. Ortaya kırk kadının el emeğiyle bu tasarımlar çıktı.”
Postane’deki sergi alanın ortasında Ağırbaş’ın tasarımlarının nasıl hayata geçirildiğini gösteren eskiz çizimler sergileniyor. Duvarlarda kadınların motifleri, dikişleri. Ve salonun büyük bir bölümü Hatay’dan gelen kadınların el emeği üretimlerini ayrılmış. Anahtarlıklar, tokalar, taçlar, el örmesi çantalar, yüzükler, küpeler… Stantlar rengarenk.
‘Bütün gün oturup ağlayacağıma sizinle olayım’
Sergi için Antakya’dan sekiz kadın İstanbul’a geldi.
Aygül Çam da onlardan biri. Samandağ’da yaşayan Çam, halk eğitimde dikiş dersleri veriyordu. Aynı zamanda Mara Atölye’nin öğretmeni. Depremden önce de kadınlarla bir araya geldiklerini, günlerde dikiş yaptıklarını söylüyor. Fakat depremden sonra değişen ve kaybedilen pek çok şey gibi bu rutin de değişmiş. Evlerini, yuvalarını, kurdukları tüm düzeni kaybettiklerini söylüyor Çam.
Ama hayat bir şekilde çatlaklar bulup sızarak akmayı biliyor. Çam ve diğer kadınlar bir süre sonra bir araya gelmeye başlıyor. Yıkılmış kentte, çadırlarda kalan kadınlar Aygül Çam’ın kendi evinin bahçesinde toplanıyor. Sayıları önce 10, sonra 15 derken iyice artıyor. İlk amaçları hemen üretip para kazanmak olmamış. Çam, “Biz iyileşmek için bir araya geldik” diyor:
“Dikmek, birlikte oturmak bize çok iyi geldi. Kendimizi iyileştirmeye başladık. Dikerken konuşuyoruz, içimizi döküyoruz. Başlarda birbirimizi dinlerken ağlıyorduk sonra birimizin bir sözünden yine umuda tutunuyoruz. İyi toparladık, birbirimizi iyileştirdik. Bazen kadınlar geliyor, ‘Bugün dikmek istemiyorum. Sadece evden -ev dediğim konteynerdan- çıkıp sizinle olmak istiyorum. Orada bütün gün oturup ağlayacağım, buraya gelip sizinle oturayım’ diye çıkıp geliyor.”
‘Üretmek terapi oldu’
Aygül Çam’ın hemen yanında 50’li yaşlardaki Kahle Kayıkçı var. Önünde de farklı renk ve boyutlarda çeşit çeşit örme çantalar. Kahle Hanım da depremden sonra buluşan kadınlardan biri. Şartlarımız çok zordu, hala da düzelmiş değil diyor. Birlikte olmanın gücüne inanalardan o da: “Bu işler olmasaydı çok daha zor durumda olurduk. Üretmek, bir nevi terapi oldu. İyiyiz, mutluyuz, üretiyoruz, çok şükür üretiyoruz, umutluyuz.”
Bugün ne yapıp edip yolunuzu Postane’ye düşürün. Antakyalı kadınlar ve Zeynep Ağırbaş başta olmak üzere sergiye ve koleksiyona katkı sunan herkes orada olacak. Yeşilçam şarkıları eşliğinde sizi karşılayacaklar. El emeği tasarımlarından illaki sizi mest eden bir şeyler çıkacaktır. Yolunu düşüremeyenler Rimmen Kadın Kooperatifi ve Mara Atölye ‘nin sosyal medya hesaplarını ziyaret edebilir.