“(…) Atatürk dalgın dalgın yürüyordu ki, birden beni farketti. Merdivenlerden inerken yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak da vardı. ‘Hepiniz sıraya girin, ‘Sarı’ geldi’ dedi.” – Ali Rıza Tuncay.
1922 – 1938 arasında Atatürk’ün özel fotoğrafçılarından biri olan Ali Rıza Tuncay, 15 Şubat 2000’de, 97 yaşında hayata gözleri yumduğunda ardında koca bir arşiv bırakmıştı.
1903 yılında Üsküp’te doğdu, zor bir çocukluk geçirdi. Küçük yaşlardan beri resme ilgiliydi. Hobisini profesyonelliğe dönüştürmeye karar verince Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nin temelini oluşturan Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. 1914 Kuşağı’nın başlıca isimlerinden, halen ‘üstat’ olarak anılan İbrahim Çallı’dan eğitim aldı.
Sonrasında Ankara’ya yerleşti. Ve bir süre sonra Mareşal Fevzi Çakmak’ın kızının düğününde fotoğraf çekmeye çalışırken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’le tanıştı.
– “Adın ne senin?”
– “Ali Rıza Paşam.”
Atatürk’ün yüzü asıldı, ancak devam etti.
– “Nerelisin?”
– “Üsküplüyüm.”
Fotoğrafçı o günü şöyle anlattı: “Sanki rüyada gibiydim. Hele bana ismimi sorduğu zamanı unutamıyorum. Kendisine adımın Ali Rıza olduğunu söyleyince, biraz yüzü asıldı. Şaşırmıştım. Ne olduğunu anlayamadım.
Hata yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Fakat daha sonra öğrenecektim ki, babası Ali Rıza Bey’i küçük yaşta kaybettiği için, hiç kimseye Ali Rıza diye hitap etmemiş. O kadar büyük saygısı vardı babasına. Bu yüzden bana hiçbir zaman adımla hitap etmedi. Saçlarımın sarı olmasından dolayı beni hep ‘Sarı’ diye çağırdı.”
Artık Atatürk’ün özel fotoğrafçılarından biriydi. Zaman içinde tıpkı Cemal Işıksel, Esat Nedim Tengizman gibi onun yüzlerce fotoğrafını çekti.
Takvim 29 Ekim 1929’u gösterdiğinde Ali Rıza Tuncay’ı başta gözyaşlarına boğan, sonrasındaysa kariyerinin en özel anını ölümsüzleştirecek olaylar silsilesi yaşandı.
Cumhuriyetin altıncı yılı dolayısıyla düzenlenen törenin ardından Atatürk ve devlet erkanı Meclis’ten ayrılıyordu. Tüm fotoğrafçılar binanın tam karşısındaki Ankara Palas’ın önünde yerlerini almışlardı. Bu sırada bir arbede yaşandı ve Tuncay’ın kamerası devrildi. Herkes görüntüsünü almış, o ise sinirleri bozulduğu için kenara çekilip ağlamaya başlamıştı.
Yaşananlar Atatürk’ün gözünden kaçmamıştı. Yanına gidip neden ağladığını sordu, durumu öğrendikten sonra yanındakilere dönerek şunları söyledi: “Arkadaşlar tekrar içeri girip çıkacağız. ‘Sarı’ bizim fotoğrafımızı çekecek.”
Ve Atatürk’le birlikte bakanlar, milletvekilleri tekrar Meclis’in önüne gelerek o tarihi pozu verirler.
Neredeyse hepsi ‘Sarı’nın objektifine bakıyordu.
Çalışmalarını Atatürk’ün ölümünün ardından İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren zamanına kadar aralıksız sürdürdü.
Atatürk fotoğraflarından oluşan 800 parçalık resim sergisi 1981’de 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından açıldı. 1991’de Kültür Bakanlığı’nca hazırlanan albüme katkı sağladı. Bu nedenle dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek tarafından takdirnameyle ödüllendirildi.
Yıllar sonra Atatürk’le ilgili bir başka anısını şöyle anlatacaktı:
“Bir gün fotoğraf çekmek için Meclis kapısında bekliyordum. Atatürk saatler sonra çalışma arkadaşlarıyla Meclis’ten çıktı. Dalgın dalgın yürüyordu ki, birden beni farketti. Merdivenlerden inerken yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak da vardı. ‘Hepiniz sıraya girin, Sarı geldi’ dedi. Paşa’nın dediği yerine geldi. Bunun bir benzerini daha yaşadım. Yine yoğun bir çalışma günüydü. Meclis çıkışı ben yine oradaydım. Fotoğraf çektirirken, ‘Bütün orduları karşımıza diziyoruz, Sarı da bizi karşısına diziyor’ dedi.”
Milliyet’in 28 Ekim 1997 tarihli haberinde ilerleyen seneler şöyle anlatılıyordu:
“Fotoğraflarıyla tarihe imza atan Ali Rıza Tuncay’ın en büyük destekçisi, 53 yıllık eşi Nevdide Tuncay. Atatürk sevgisini kalplerinde taşıyan Tuncay çifti, bugün emekli maaşıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Ancak onlar tarihle iç içe yaşadıkları hayatı en büyük zenginlik olarak görüyor. Bundan da kesinlikle şikayetçi olmuyorlar. Çok sevdiği komşuları maddi zorluklar içinde olduklarını savunurken, Bağ Kur emeklisi Tuncay mutlu olduklarını söylüyor.”
Meraklısına: İbrahim Çallı ve ‘Atatürk’ün gözleri’
Bu haberde Tuncay’ın hocası olarak andığımız İbrahim Çallı 1923 sonrası Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nı konu alan resimlere yoğunlaşmıştı.
Ancak ‘İstiklal Savaşı’nda zeybekler’ resmindeki atlara Atatürk’ten itiraz gelir: “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yiyecek ekmek bulamıyorduk. Bu atlar nasıl böyle semirdi?”
Ressam o anda fırçayı eline alır ve iki üç dokunuşla atları bir deri bir kemiğe çevirir.
Bilinen diğer karşılaşma, bir müze açılışındaydı.
Ressamın öğrencisi Elif Naci, Atatürk’ün kendi portresini görünce Çallı’ya seslendiğini ve aralarında şu diyaloğun geçtiğini anlatır:
– “Fena değil ama bunun gözlerinden biri sağa, biri sola bakıyor. O neden?”
– “Paşam siz hem sağı, hem solu hem de uzağı gören bir insansınız. İmkanım olsa bir de arkaya baktırırdım.”