Yürümek ile düşünmek arasında bağlantı olduğu bilinen bir gerçek. Hatta bilimsel araştırma yöntemi olarak yürümeyi kullanan araştırmalar var. Düzenli yürüyüşlerin beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar kurulmasını sağlıyormuş mesela. Hadi bilimsel araştırmaları bırakalım, düşünceler denizinde boğulurken uzun bir yürüyüş aradığımız liman olmuştur muhakkak. Kimi tempolu kimi kendi ritminde, yürümek, yürüdükçe düşünmek, konuşmak belki kabul etmek ve hatta iyileşmek…
Evet, iyileşmek. Bugün anlatacağımız hikaye yürümenin ve yürüyüş sohbetlerinin iyileştirici hatta ölümü öteleme gücü üzerine olacak. Hikayenin kahramanı, oyuncu Bruce Dern ve Diane Ladd çiftinin kızları Laure Dern. Onu ‘Jurassic Park’, ‘Blue Velvet’ gibi filmler ya da ‘Big Little Lies’ ve ‘Twin Peaks’ dizilerinden hatırlıyorsunuz. Kariyerine Oscar, Emmy ve beş Altın Küre ödülü dahil olmak üzere birçok ödül sığdırdı, aynı zamanda sıkı bir aktivist. Bunlar o parıltılı dünyasından bize görünenler.
‘Altı aylık ömrü kaldı’
Biz onu bu sıfatlarla tanıyoruz. Ama aynı zamanda annesine altı aylık ömür biçilmiş bir evlat Laure Dern. Birkaç yıl önce annesi ünlü oyuncu Diane Ladd’e bir akciğer hastalığı teşhisi kondu. Zor bir hastalıkmış, hatta filmlerdeki o meşhur cümle bile söylenmiş: “Annenizin altı aylık ömrü kaldı.” Doktorlar, bu altı ayı olabilecek en sağlıklı şekilde değerlendirmeleri için anne kıza uzun yürüyüşlere çıkmaların önermiş. Bu durumda akla gelen ilk şey ne olur, yürüyüş rotaları nasıl belirlenir, altı ayı hesap eden bir takvim her gün işaretlenir mi bilmek zor.
Dern’in aklına tüm bu sorular gelmiş olabilir. Ya da belki de hiç gelmemiş olabilir. Ancak başka fikir gelmiş. Annesinin biricik kızı, bu uzun yürüyüşleri bir amaca bağlamanın annesini daha fazla motive edeceğini düşünmüş: “Reçete niteliğindeki unsuru ortadan kaldırmam ve hikayeci annem için yaratıcı bir meydan okumaya dönüştürmem gerekiyordu.”
Bu nedenle sohbetleri kaydedip bir arşive dönüştürmeye karar vermişler. Böylece ortaya, ‘Honey, Baby, Mine: A Mother and Daughter Talk Life, Death, Love (and Banana Pudding)’ isimli bir kitap çıktı. Ezcümle, bir anne ve kızın yaşam, ölüm, aşk başta olmak üzere muzlu pudinge kadar uzanan sohbetlerini ele alan kişisel bir arşiv bu. Bir hesaplaşma, yüzleşme, kabullenme veya affetme yolculuğu da diyebiliriz.
Kitap, 14 sohbet ve yorumlardan oluşuyor. İki kadının diyalogları, birbirlerine itirazlarıyla bölünüyor bazen. Günler geçtikçe sohbet daha da derinleşiyor, anne-kız ilişkisinin tıkandığı yollardan da geçiyor. Ancak günün sonunda bu yürüyüşler ikilinin arasındaki bağı güçleniyor. Zira öfke, hayal kırıklıkları, kuşak çatışması, yanlış anlaşılmalarla yüzleşme ya da bir şekilde geçmişin tozlarının üzerini üfleme çabası var. Bununla da sınırlı değil, biraz daha iştah açıcı yollara da çıkıyor yürüyüş macerası. Ailenin gizli yemek tarifleri, Hollywood’un her daim merak uyandıran perde arkası hikayeleri gibi.
Yürüyüşle gelen iyileşme
Bu durumun yürüyüşler sayesinde olup olmadığı bilinmese de, dört yıl sonra Ladd’ın sağlığı çok daha iyi durumdaymış. En ilginç yönü de bu. Ladd’in hikayelerini anlatmasının verdiği heyecan, bedenine bile iyi gelmiş. Ertesi gün belki de aynı yolları yürüyecek olsalar bile, Ladd’in bedeni sadece bu sohbetlere devam etmek için iyileşme kararı almış bile olabilir.
Bu arada yürüyüşün iyileşme üzerindeki etkisi demişken… Aşina olduğumuz isimlerden bir başka örnek daha var. Timur Cüceloğlu, 2021’de hayatını kaybeden babası, psikolog-yazar Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu ile baba-oğul ilişkilerini anlatan bir anı kitabı kaleme almıştı. ‘Bir Savaşçı’dan Dersler-Babamla Doğa Yürüyüşleri’ ebeveyn ve çocuk ilişkisine dair zihinlere sorular bırakan ama bir yandan da yeni pencereler açan bir kitaptı. Orada da yola çıkılmış, adımlar atılmıştı.
Dünyanın bir başka köşesinde, bambaşka hayatlar yaşayan, gerçekleri bile bir çoğumuzdan farklı olan bir anne kızın merak uyandıran hikayesine sızmak, o adımlara ayak uydurmak istiyor insan. Sonra aynaya bakmak, kendi annesiyle çıktığı uzun yolculuklara hayal etmek istiyor. Kitabı incelerken karşılaştığım Goodreads’teki (kitap yorumları içeren bir internet sitesi) bir okur yorumu da benzer fikirde: “Anneme sormam gereken ne kadar çok soru olduğunu fark ettim. Onunla konuşmadığım birçok şey var gibi hissediyorum ve bu kitabı okuduktan sonra kesinlikle buna öncelik veriyorum.” Yok mudur bu kitabı Türkçeye çevirecek ve bizi de bu uzun yürüyüşlere kulak misafiri yapacak ya kendi sorularımızın yollarını açacak bir yayınevi? Keşke olsa.