Önceki gün yaptığı paylaşımla The Weeknd, dinleyicilerini teşekkür etti. Teşekkürün sebebi ise 4 milyar dinlenme sayısını aşan şarkısı 'Blinding Lights' içindi. Karşınızda Spotify'ın bir numarası Abel Tesfaye, nam-ı diğer The Weeknd.

Abel Tesfaye, nam-ı diğer The Weeknd tarihe geçti. Önceki gün sosyal medyadan yaptığı paylaşımla yaklaşık dört yıl önce yayınladığı ‘Blinding Lights’ şarkısının Spotify’da 4 milyar kez dinlendiğini duyurdu. Bu, bir ilkti. Dünya, Taylor Swift’in başarılarına ve rekorlarına odaklanmışken Etiyopya göçmeni bir ailenin çocuğu eriştiği dinlenme sayısıyla bir ilki başardı. Birkaç cümleyle özetlenebilecek bu başarının dramatik bir arka planı var. Bunun için 1980’li yılların Etiyopyası’na dönmemiz gerekiyor.

The Weeknd bir nefes oluyor

Afrika kıtasında Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülke olan Etiyopya binlerce yıllık kültüre ev sahipliği yapıyor. Kendi alfabesine sahip ülkelerden biri olan Etiyopya, tarihte Habeşistan adıyla da anılmıştı. Bu köklü ülkenin 20. yüzyıldaki en önemli figürü olan İmparator Haile Selassie’nin 12 Eylül 1974’teki darbeyle tahttan indirilmesi, Etiyopya’da karışıklıklara neden olmuştu. Tesfaye ailesi bu karışıklıklar sonrasında ülkelerinden ayrılıp Kanada’nın Toronto kentine göç etti. Ülke bu esnada büyük bir kıtlık yaşamaya başlamıştı. Michael Jackson öncülüğündeki müzisyenler ‘We Are The World’ şarkıyla bu insanlık dramı karşısında bir çığlık oldu ve milyonlarca dolar bağış toplandı. Ray Charles, Bob Dylan, Tina Turner, Bruce Springsteen, Lionel Richie, Stevie Wonder ve daha nicesi elini taşın altına koyanlar arasındaydı. Bu tarihi olay ileride The Weeknd için de bir dönüm noktası oldu. Hayali, Michael Jackson gibi bir yıldız olmaktı.

‘Onu yargılamıyorum’

Tüm bunlar geride kaldıktan sonra 16 Şubat 1990’da Toronto’da yaşayan Tesfaye ailesinin bir oğlu dünyaya geldi. Ailesi, anavatanından binlerce kilometre uzakta doğan bu bebeğin adını, Habil ile Kabil anlatısından hareketle Abel koydu. Etiyopyalıların konuştuğu bir Sami dili olan Amharcada Abel, Habil demekti. İsmin bir diğer anlamı da “nefes”ti. 1992 yılına gelindiğinde aile çatırdamıştı. Baba Makkonen Tesfaye’nin evi terk etmesinin ardından Abel, hayatı boyunca babasını sadece birkaç kez gördü. Bu terk ediliş elbette The Weeknd için hayatında kalıcı izler anlamına geliyordu.

Rolling Stones dergisine verdiği bir röportajda bu konu hakkındaki soruya The Weeknd şöyle cevap verecekti. “Onu altı yaşındayken hayal meyal gördüm, sonra 11-12 yaşındayken tekrar gördüm, yeni bir ailesi ve çocukları vardı. Nerede yaşadığını bile bilmiyorum – onu bir geceliğine falan görüyordum. Eminim harika bir adamdır. Onu hiç yargılamadım. Tacizci değildi, alkolik değildi, pislik değildi”

The Weeknd personası doğuyor

Annesi ve anneannesiyle birlikte yaşayan Abel, evde Amharca konuşuyordu. İlkokula başlayacağı zaman ailesinin tercihi onu bir Fransız okulunu göndermek oldu. Ne de olsa Kanada’nın iki resmi dilinden biri Fransızcaydı. Peki ya İngilizce ne olacaktı? Bu çok dilli yapı içerisinde elbette İngilizceye de bir yer olmalıydı. Zaman içerisinde bu sorun da çözülmüştü. Sanata özellikle müziğe olan ilgisi çok küçük yaşlardan itibaren kendisini belli etmişti. İdolü Michael Jackson’dı. Bunda elbette ‘We are the World’ hareketinin de payı vardı. Ne de olsa müzik dinleyen biri için popun kralının ilham olmasından daha doğal ne olabilirdi ki? 2000’li yıllarda farklı müzik türlerine ilgi duymaya başlayan Abel, kendisine bir müzik personası yaratmak ister. The Weeknd doğuyor.

2007 ve sonrasındaki bir kaç yıl Abel için hayatının en kötü dönemi olur. Gençlik bunalımları, kimlik arayışları derken evden kavgalı bir şekilde ayrılan Abel, bir süre sokaklarda yaşar. Yıllar sonra verdiği bir röportajda bu dönemini haz düşkünü bir boşluk olarak değerlendirir. Sokaklarda dolaşan kalacak bir yeri olmayan genç Abel bu dönemi evsiz geçirir. İlacı ise müzik olacaktı. Yavaş yavaş adından söz ettirmeye başlayan YouTube’da kendi yaptığı şarkıları paylaşmaya karar verir. Adının telaffuzunun dinleyicileri zorlayabileceğini düşünerek yeni personasını The Weeknd adı üstünden inşa etmeye başlar. Bu genç, 2000’lerin popüler türü çağdaş R&B müziğinde şansını denemeye başlar. Fakat etkileşim skalası çok geniştir. Pink Floyd, Led Zeppelin, Michael Jackson ve hatta Türk müziği. Kim derdi ki Kanada’da yaşayan Etiyopyalı bir genç Sabahattin Ali ‘nin şiirini besteleyen Ali Kocatepe’nin ‘Ben Sana Vurgunum’ şarkısı büyük biri patlama yapacak?

Nükhet Duru’nun şarkısı albümde

Youtube’da gördüğü ilgi ilk albümü de beraberinde getirdi. ‘House of Ballons’ adlı ilk albümde yer alan ‘Wicked Games’ 2011 yılına damga vuracaktı. Ancak şöhreti şimdilik daha çok Kanada ve komşu ABD ile sınırlıydı. Aynı yıl yayınlanan diğer albümler ‘Thursday’ ve ‘Echoes of Silence’ dikkat çekici bir üretkenliğin eseriydi. Bir nevi bataklıktan kurtulan müzisyen, hayata sanatıyla tutundu. 2012’deki bir diğer albümü ‘Trilogy’ ile şöhretini perçinlerken bir yıl sonra da ‘Kiss Land’ geldi. 2015 yılında yayınladığı ‘Beauty Behind the Madness’ zihninde geçenlerin bir yansımasıydı. Geride bırakmaya çalıştığı dertleri, kadınlarla olan ilişkileri ve ruh halinin bir yansıması olan albümde yer alan bir şarkı kısa sürede Türkiye’de de gündem oldu. Albümde yer alan ‘Often’ adlı şarkıyı dinlemeye başlayanlar kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra o gerçekle karşılaşır. Şarkıda kullanılan sample, Nükhet Duru ile özdeşleşen ‘Ben Gene Sana Vurgunum’a aitti.

Sabahattin Ali’nin ‘Eskisi Gibi’ adlı şiirini besteleyen Ali Kocatepe’den izin alan The Weeknd, eserin giriş bölümünü ‘Often’ adlı şarkısında kullanır. Şarkı hakkında açıklama yapan müzisyen, Nükhet Duru’nun sesinden parçayı duyduğu an çok etkilendiğini ve bunu mutlaka kullanmak istediğini söylemişti. Şarkının yakaladığı başarı sonrası dinleyiciler parçanın orijinalini bulmak için çıktıkları yolda kendilerini Türk müziğinde buldu.

Ve melankoli…

2010’lu yıllarda istikrarlı yükselişini sürdüren The Weeknd, aşkta fırtınalı günler yaşıyordu. Model Bella Hadid ile olan ilişkisi, kimi zaman müziğinin önüne geçse de müzikal üretimini etkilemedi. 2016 yılında gelen ‘Starboy’ albümü büyük ilgi gördü. Artık gerçekleşmeyen Victoria’s Secret Yılbaşı Defilesi’nde albümle aynı adlı şarkıyı seslendirirken yanında yakın zamanda ayrıldığı eski sevgilisi Bella Hadid vardı. 2017 yılına ise kalbini kendisi gibi müzisyen olan Selena Gomez’e kaptıracaktı. Gerçi bu ilişki de bitmeye mahkumdu.

Her yıla en az bir albüm geleneğini 2017’de bozup o yıl boş geçiren The Weeknd, 2018’de adından da anlaşılacağı üzere ‘My Dear Melancholy’ albümünü yayınlar. Albümdeki ‘Call out My Name’in kime ithafen yazıldığının takdirini okurlara bırakıyoruz. Şarkı kısa sürede ilgi görmeyi başardı ve yüzlerce milyon kez dinlendi. Bu şarkının da klibinde sabahın erken saatleri, boş sokaklar ve yolda yürüyen ya da araba sürken karşımıza çıkıyordu.

‘Blinding Lights’ ile tarihe geçme zamanı

2020 yılına geldiğimizde gündemde tek bir konu vardı; pandemi. Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını hayatı durma noktasına getirirken 20 Mart’ta The Weeknd ‘After Hours’ adlı albümünü yayınladı. İstisnaları ayrı tutarsak yine bol şarkılı bir albümle karşımızdaydı müzisyen. İpuçlarını önceki albümlerinde verdiği 80’lerin müzikal seslerini yeni albümünde cömertçe kullandı. Albüm genel manada büyük beğeni topladı. Müzisyen, ABD’deki en büyük televizyon gösterilerinden biri olan Amerikan futbolu NFL finali Super Bowl’un merakla beklenen devre arasında büyük prodüksiyonlu bir performans sergiledi.

Bu gösterinin en unutulmaz anlarından biri de yeni albümünde yer alan şarkısı ‘Blinding Lights’tı. Şarkı aradan geçen yaklaşık dört yılda sadece Spotify’da 4 milyar kez dinlendi. Tahmin edeceğiniz üzere bu, bir rekor anlamına geliyor. The Weeknd bu sayede şu anda Spotify’ın en çok dinlenen müzisyeni unvanına sahip. Taylor Swift hakimiyetini kıran müzisyen gözüyle bakılan sanatçı, yarattığı personayı geride bırakıp yeniden Abel Tesfaye olarak anılmak istiyor.

2022’de yayınladığı ‘Dawn FM’ albümü sonrası şu sıralar dünya turnesiyle meşgul olan The Weeknd, Türkiye’de konser vermesi en çok istenen müzisyenlerden biri. 2024 yılı boyunca konserler vermeye devam edecek müzisyenin ülkemize gelip gelmeyeceğini zaman gösterecek. En büyük idolü Michael Jackson’ın tahtına aday gösterilen müzisyen, omuzlarında taşıdığı yükün farkında. O, bu benzetmelere temkinli yaklaşsa da pek çok insan için Etiyopyalı bu genç, 2000’li yılların Michael Jackson’ı. Darbe, iç savaş, kıtlık ve göç bakiyesi bir geçmişle çıktığı bu yolda Abel Tesfaye bakalım müzik dünyasına daha neler sunacak?

Berlin’deki Türk mahallesinde bir İngiliz: David Bowie