Karanlıkta, elinde bıçak bulunan bir genç kız, katledilmiş bir aile ve hayatta kalan tek bir kişi… Kayıtlara ‘Corneilles katliamı’ olarak geçen bu korkunç vakanın sorumlusu olarak gösterilen Laura Grimaud tutuklanır ama bir süre sonra intihar ederek bir anlamda sahneden çekilir ve ardında koskoca bir muamma bırakır… Geride kalan tek kişi hüviyetine sahip Pierre ise derin bir uykuya dalar ve tam altı yıl komada kalır. Nihayetinde uyanır ama yeniden hayata dönmesi için önünde uzun ve meşakkatli bir yol vardır.
Zihnin kapıları tekrar açılırken…
Onla ilgilenecek, yeniden yaşama dair kimi kıpırtılarla buluşturacak, anılarını ve geçmişini deşecek kişi ise ise Anna Kieffer’dir. Kendisi kriminoloji konusunda derinleşmiş bir psikologdur. Birlikte Pierre’in hafızasındaki silik, sisli bölümleri netleştirmek, geçmişte kalmış karanlık sayfaları berraklaştırmak amacıyla yeni bir yol haritası belirlerler.
Anna, altı yıllık koma sürecinin ardından artık 21 yaşına gelmiş olan genç Pierre için seanslar düzenlerken hipnoz vasıtasıyla hastasının zihnindeki girift koridorlara dalar. Ve bu süreçte adeta derin bir uykuda seyreden hücreler uyanır, genç adamın belleği, aileye ilişkin bilgiler ve o kanlı geceye dair kimi hâtıraları yeniden hatırlatır ve de tekrar yaşanılır…
Gencecik bir çizer: Timothé Le Boucher
Timothé Le Boucher, 1988 doğumlu genç bir çizer… İlk kitabını henüz Angoulême Görsel Sanatlar Okulu’nda üçüncü sınıftayken yayımlamış. İnternet üzerinden paylaştığı işleri, bir yayınevinin dikkatini çekmesi üzerine bir anlamda önü açılmış. Önerdiği üç ayrı senaryo içinden ‘Skins Party’ adlı çalışması beğenilmiş ve böylelikle 22 yaşında ilk kitabı basılmış. Renklendirme safhası dahil her aşamasını kendi yaptığı bu yapıtı üç ayda tamamlanmış. Asıl çıkışını ise 2017’de basılan, üçüncü kitabı ‘Kaybolan O Günler’le yapmış; Le Boucher otobiyografik özellikler taşıyan bu çalışmasını, kendi rotasını belirleme konusundaki kararının bir yansıması olarak ifade ediyor.
Hitchcockvari bir öykü…
Son adımı ‘Hasta’ (Le patient) ise girişte özetlediğim konu etrafında biçimleniyor. Anlatılan öyküye, kitabı okuyan birçok kişinin de belirttiği gibi Hitchcock filmlerini hatırlatan bir psikolojik gerilim havası hâkim. Upuzun bir koma döneminin ardından hayatla olan ilişkisini yeniden kurmaya çalışan genç bir karakter ve onu aslında kendi uğraş alanı açısından özel bir malzeme olarak gören bir psikolog.
Timothé Le Boucher anlatımını, sınırları bu çerçevede çizilmiş bir eksende kurarken Pierre’le ona koma sonrası ilk olarak el uzatan doktor Cotteau ve sorunlu ilişkisi, sürekli dedikodu yapan hastane personeli, Pierre’in kendini bulma sürecinde edindiği arkadaşlar; konuşma yetisinden yoksun Bastien, bir kaza sonucu ayaklarını kaybetmiş deli dolu Max derken öykü genişlik kazanıyor.
‘Karanlık’ bir varlık!
Öte yandan Pierre, terapi ve hipnoz seanslarında en başından beri kendisini rahatsız eden ‘karanlık’ bir varlıktan bahsediyor; her daim yanı başında, onu korkutan, irkilten kapkara bir gölge… Giderek cinayetleri de Laura’nın değil orada bulunan ve yüzünü netlikle seçemediği bu varlığın işlediğine dair varsayımını Anna’ya kabul ettirmeye çalışıyor.
‘Hasta’ ana kilidi açıldıktan sonra gizemli havasını bir nebze kaybediyor ama sonrasında da yeni bir aşama başlıyor; okur olarak siz öykünün nereye evrileceği konusunda farklı bir sorunun peşine düşüyorsunuz… Bu da kitabı grafik roman tutkunları açısından son derece kayda değer bir randevu haline getiriyor. Ben kitapta ayrıca birkaç afili cümleyi de beğendim; “Sanki anılarıma sızıyor”, “Uçarken kanatlarımı kırdılar”, “Çok okurdum, bu benim için bir nevi sığınaktı” gibi…
Meğerse sinemaya da uyarlanmış
Bu arada ‘Hasta’ bitip son sayfayla vedalaştıktan sonra da şöyle düşündüm, “Bu kitap hazır bir senaryo, eldeki metinle bence iyi bir yönetmen kimi gösterişli sahneler eşliğinde etkileyici bir modern gerilime imza atabilir.” Bu düşünceye ise okurken öykünün ve ana karakterinin, aklıma Gregory Hoblit’in 1996 tarihli çalışması ‘İlk Korku’yu (‘Primal Fear’) getirmesi neden oldu (hatırlanacağı gibi bu film bizleri henüz yolun başındaki Edward Norton’la tanıştırmış ve bir anlamda oyuncunun yolunu açmıştı).
Neyse, kitabın sinemaya uyarlama fikri kafamda dolaşırken Anna’yı kimin canlandırabileceğini bile kararlaştırdım; Léa Seydoux’ya bu rol çok iyi giderdi! Sonra şeytan dürttü, IMDB’ye girdim, ‘arama’ kısmına “Timothé Le Boucher” yazdım ve gördüm ki ‘Hasta’ zaten 2022’de sinemaya uyarlanmış ve sanırım halen ‘Komanın Ardından’ (The Lost Patient) adıyla Netflix’te gösterimde. Christophe Charrier’nin yönettiği yapımda Anna’yı da Clotilde Hesme canlandırmış.
Sonuç itibariyle Timothé Le Boucher’in çıkışını sağlayan ‘Kaybolan O Günler’ gibi Baobab Yayınları tarafından basılan ve Doğan Şima’nın çevirisiyle dilimize kazandırılan bu atmosferi güçlü ve yer yer sarsıcı grafik romanı özellikle gerilim tutkunu okura tavsiye ederim…