Dedesi 2. Dünya Savaşı sonrası İtalya’nın ilk cumhurbaşkanı. Babası ülkesinin en büyük yayınevlerinden Einaudi’nin sahibi. O ise müzik dünyasında türlerin öncüsü. Küresel ısınma gibi acil çözüm bekleyen sorunlar konusunda duyarlılığını gösteren piyanist Ludovico Einaudi içinde büyüdüğü politik ortamın da etkisiyle güncel konulara da kayıtsız kalmıyor.
11-12 Eylül tarihleri arasında İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alacak olan Ludovico Einaudi ile bu performansları öncesi bir araya geldik. Dünyanın bir daha hiçbir zaman kitlesel bir savaşa girebileceğine tahmin etmediğini söyleyen İtalyan piyanist, insanlığın bu zorlu sınavı atlatması gerektiği görüşünde. ‘Can Dostum / The Intouchables’ ve ‘Nomadland’ gibi son yılların sevilen filmlerin müziklerine de imza atan Einnaudi, iki gün üst üste sahne alacağı konser programı öncesi İstanbul Boğazı ve onun atmosferine duyduğu hayranlığı da 10Haber’e anlattı. Az sayıda kalan biletlerin satışının da devam ettiğini hatırlatalım.
– Son dönemde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yakın tarihte YouTube’da görebildiğimiz kadarıyla Verona’da büyüleyici konserlere imza atmışsınız.
– Teşekkür ederim. Evet, çok özel bir sahnede çok özel bir buluşmaydı. Seyircilerin olumlu tepkisini görmek de bir o kadar önemliydi. Tek yapmam gereken o ânın tadını çıkarmaktı. Böyle mekânlarda çalmak her müzisyen için değerli.
– Birkaç gün sonra bu kez de İstanbul’un en özel sahnelerinden birinde çalacaksınız. İnsanlar sizi İstanbul’da ilk kez bir açık hava etkinliğinde dinleyecek. Onları nasıl bir konser bekliyor?
-Mekân hakkında çok olumlu şeyler duydum. İstanbul için ne anlam ifade ettiğini de biliyorum. İlk kez sahne almam ise benim açımdan heyecan verici. Mevsimsel olarak da sanırım çok uygun bir havaya denk gelecek. Görebildğim kadarıyla tüm şartlar bu özel konserler için uygun. Dolayısıyla ben de sahnede olmayı iple çekiyorum.
‘İlhamın nereden ve nasıl geleceği belli olmaz’
– İstanbul’a pek çok kez geldiğinizi biliyorum. Geçmişte Berlin ya da Erivan için bestelediğiniz şarkıları biliyorum. Artık bir İstanbul bestesinin de zamanı gelmiş olabilir mi?
-İlhamın nereden ve nasıl geleceği belli olmaz. Haliyle bu öngörülemeyen bir şey. Elbette Boğaz’ın büyüleyici ve ilham verici bir doğası var. Hayatımda gördüğüm en ikonik yerlerden biri. Bir yere oturup Boğaz’ı izlediğimde kendimi yenilenmiş hissediyorum. Bu harika bir deneyim. Her seferinde bunu farklı duygu ve manzaralarla yaşıyorum. Konser vesilesiyle bir daha görecek olmak sevindirici. Dolayısıyla gelecekte bir beste konusunda neler olabilir şimdiden öngörmem zor. Kim bilir belki de yakında karşınıza böyle bir parça çıkar.
– Spotify’da sizin hakkınızdaki verilere bakıyor musunuz bilmiyorum ama İstanbul en çok dinleyici kitlesine sahip olduğunuz kentlerden biri. Peki bu öngörebildiğiniz bir şey miydi? Sizce bu veriler ne anlama geliyor?
–İtiraf etmeliyim ki bu benim için ilk başta büyük bir sürprizdi. Sonuçta dünyanın neresinde daha çok dinlenebileceğinizi tahmin etmesi güç. Bunu dijital platformlar üzerinden artık öğrenebiliyor olsak da neden ve nasıl gibi sorular cevapsız kalabiliyor. Sanırım ben de bunun nedenleri hakkında çok düşünmedim. Bunun yerine bu verilerin tadını çıkarmayı tercih ediyorum açıkçası. Zaten bir müzisyenin esas işi müziğine veya sahnedeyse performansına odaklanmak. O performans sırasındaki tepkiler çok daha değerli. Kendi adıma söyleyecek olursam da Türkiye’de bu denli değer görmek beni çok mutlu ediyor.
– Geçen yıl Mercan Dede ile bir işbirliğine imza attınız. Aranızdaki bağa da tanıklık etmiş biri olarak yeni çalışmalar da olacak mı diye sormak istiyorum.
– Evet, geçen yıl Mercan Dede, benim bestelerime yeni bir yorum getirdi. ‘Reimagined’ adını tşaıyan bu projeden hem biz hem de müzikseverler hoşnut kaldı. Sonrasında yeni bir proje için bir çalışmamız olmadı ama bu, yarın da olmayacağı anlamına gelmiyor. Birbirine derin saygı duyan çok iyi iki dostuz. İnanıyorum ki gelecekte mutlaka yeni bir şeyler yapacağız.
‘İleriye doğru sıçrayış yapmak için bu önemli’
– Önceki buluşmalarımızda sizinle neo-klasik müzik ve minimal müzik hakkında konuşmuştuk. Her seferinde bu türlere ilginin artığını gözlemlemek mümkün. Bu hızlı gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ek olarak da bu türlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
– Gerçekten bunu kestirmek çok zor. Bunun geleceğini de öngörmesi bir o kadar zor açıkçası. Bence bu müziğin geleceği tamamen biz müzisyenlerin ellerinde. Bu müzik çok daha fazla enerji ve üzerine çalışmayı hak ediyor. Ama bir müzik ne kadar öngörülebilir olursa bence o kadar kötü. Bir müzisyen olarak kendimi sürekli yargıladığımı söyleyebilirim. İleriye doğru sıçramak için de bu gerekli.
– İnsalık çok zor günlerden geçiyor. Bir yanda savaşlar öbür yanda göç ve açlık. Siz daha önce çevre sorunlarına dikkat etmek için Kuzey Kutbu’nda konser vermiş duyarlı bir isimsiniz. Bir sanatçı olarak bu duruma nasıl bakıyorsunuz?
– Benim için çok tuhaf zamanlar. Ben İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği bir atmosferde dünyaya gelmiştim. Böylesine zorlu bir dönemle yeniden yüzleşeceğimizi asla tahmin etmezdim. O zamanlar bizlere söylenen bir daha böylesine büyük bir savaş olmayacağıydı. Bu baskı iklimini hiç seviyorum. Bunu değiştirmek için hepimizin de üstüne düşen sorumluluklar var. Ben, müziğin dünyayı değiştirebileceğine inanıyordum. İnsanlığın geleceği için herkes üstüne düşüne yapmalı.