Charlie Chaplin’in, Şarlo karakteriyle, sinemanın en büyük ve güçlü mitlerinden biri yarattığı hep söylenegelir. Doğrudur da imgesiyle koca bir sinema evrenini temsil edecek kadar güçlüdür. Öyle ki sadece şapkası ya da bıyığı bile sinemayı akla getirir. Lakin o bıyık 20. yüzyılın gelmiş geçmiş en kötülerinden biri olan Hitler ile büyük bir mücadeleye girmesine de neden olmuştur.
Hitler’in en güçlü olduğu yıllar Chaplin’in de en popüler olduğu zamanlara rastlar. Ama Nazi Almanya’sında Chaplin filmleri yasaklıdır. Sebebi de Hitler’in “Bana benziyor” demesi. Bu benzerlik bıyıktan ileri gelir. Ki Hitler, Şarlo’nun bıyığı alıp kendi yüzüne monte etmiştir ama bunun bilinmesini istemez. Chaplin bıyığının çalınmasına “O benim kötü bir taklidim” diyerek cevap verir.
Ama iş burada bitmiyor. Malum ortada sinema tarihinin en büyük filmlerinden ‘Büyük Diktatör’ filmi var. Ki bu film Chaplin’in hem intikamının hem de vicdanlı bir sanatçının güçlü bir diktatörü, muktediri zekasıyla nasıl alt ettiğinin örneğidir.
Bir bıyık intikamı: Büyük Diktatör
Chaplin, Hitler’in kitleleri arkasına alıp savaşa hazırlandığı bir zamanda 1938’de daha 2. Dünya Savaşı başlamadan filmi çekmeye karar verir. Stüdyoların çekimser kalmasına, kimi itirazlara aldırış etmeden de büyük bir titizlikle o dönem dünyanın en güçlü figürlerinden biriyle dalgasını geçer. Dünyanın en sevilen komedyeni olarak, dünyanın en nefret edilen lideriyle dalga geçmesi büyük bir olay olmanın ötesine geçer. Bernard Shaw’a göre “Tüm ırklardan ve inançlardan milyonlarca insanın idolü, mazlumların ve ümitsizlerin kahramanı” oluverir.
Lakin bu iki isim bize bir hayatı nasıl yaşamak gerektiğini de anlatır aslında. Aklınıza önce Charlie Chaplin’i sonra da Hitler’i getirin. Kitleleri öyle ya da böyle etkileyen tarihe mal olmuş iki kişilik. Ama isimlerinin çağrışımları o kadar farklı ki… Muhtemel Chaplin ismi iyi şeyler çağrıştırırken, Hitler derin bir nefretin öznesi olarak beyninize hücum eder.
Tesadüfi değil bu durum… Peter Ackroyd’un Alfa Kitap’tan çıkan Chaplie Chaplin üzerine bir biyografi kitabı var. Kitapta bu iki ismin ilişkisi ve yaşam tercihleri üzerine önemli bilgiler bulunuyor. İkisi de aynı yıl doğuyor, 1889’da. Chaplin 16 Nisan’da Hitler 20 Nisan’da dünyaya geliyor. İkisinin de babası alkolik ve annelerine çok düşkünler. Yoksulluğu derinden hissettikleri bir çocukluk geçiriyorlar. Hırslılar, zekiler… İkisi de modern toplumun güçlerine karşı mücadele eden ‘küçük insan’ı temsil ediyor. İlginç olansa ikisi de tarih sahnesine çıktıkları anda birbirlerini hep göz ucuyla takip ediyor.
Hitler Büyük Diktatörü iki kere izledi
Charlie Chaplin ‘Büyük Diktatör’ filmiyle daha yaşarken Hitler’i kitleler önünde acımasız, kaçık, korku figürü olarak resmediyor. Tabii ki film çekilirken Hitler gelişmeleri takip ediyor. Yönettiği Almanya’da film elbet gösterilmiyor ama Hitler’in filmi izlediğine dair tanıklıklar var elde bugün.
Filmi iki kere izlediğini Alman kültür bakanlığında çalışan bir yetkili Chaplin’e söylüyor. Hem de tek başına izlemiş. Ne düşündü, neler hissetti onu bilmiyoruz. Ama bu hikaye bile bize bugün çok şey söylüyor. Hangi koşulda olursak olalım seçimlerimiz önemli. Yoksulluktan gelip sinemanın en önemli yıldızlarından biri olması bir yana, onun yaşamı vicdanıyla hareket eden birinin zekasıyla güçlünün, muktedirin nasıl mat edileceğinin ilham verici hikayesidir aynı zamanda.
Bugün Charlie Chaplin’in ölüm yıldönümü. Bu vesileyle onu analım istedim… Belki Hitler ile arası iyi olmadı ama bu coğrafyada gayet sevilen bir sinemacı Charlie Chaplin. Hitler onu hiç sevmemiş ama Atatürk çok sevmiş mesela. Paşa’nın en sevdiği sinemacılar arasında Charlie Chaplin. Cemil Filmer’in anılarından Chaplin’in ‘Şarlo İdam Mahkumu’ filmine çok güldüğünü öğreniyoruz.
Atatürk’ü öyle bir güldürdü ki bir daha izledi
Tarih 27 Temmuz 1923. Gazi, İzmir’e gittiğinde Ankara Sineması’nda ‘Şarlo İdam Mahkumu’nu izliyor. Onu sinemaya davet eden Cemil Filmer’e “Cemil hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Şunu bir daha seyretsek olmaz mı” diye soruyor. Film bir kez daha gösteriliyor. Atatürk yine ilk defa izliyormuş gibi gülüyor filme.
Atatürk’ün sevdiği bir başka Chaplin filmi ise ‘Şehir Işıkları’. 18 Mayıs 1931’de Ankara’daki Yeni Sinema’da izliyor. Büyük bir keyifle filmi izledikten sonra da Chaplin nezdinde sinemacılar için “Bunlar dünyanın büyük adamları. İnsanlığın ilerlemesine yardımcı oluyorlar” diyor.
Chaplin’den Türkiye’ye: Eşeklere inanmayın
Ya Chaplin onun da tabii ki bizimle ilişkisi iyi. Hatta ‘Büyük Diktatör’ ile mat ettiği Hitler ile ilgili bize mesaj vermişliği bile var. 6 Aralık 1942’de Türkiye’de Amerika’nın Sesi adlı bir radyo programda Chaplin, radyodan Türkiye’de yaşayan insanların evlerine konuk olur. Söyleşide söz dönüp dolaşıp Türkiye’nin kimin yanında savaşa girmesi gerektiğine geliyor. Chaplin bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatıyor: “Hocanın bir gün kapısı çalınır. Hoca kapıyı açar, gelen komşusudur. ‘Hoca, eşeğini alabilir miyim?’ diye sorar. Hoca’nın eşeği vermeye niyeti yoktur. ‘Eşeğim burada yok’ diye cevap verir. Komşu arkasını dönüp tam gidecekken, ahırdan eşeğin anırması duyulur. Bunun üzerine komşu sinirlenip, Hoca’ya döner: ‘Hoca! Hoca! Şu sakalından utan yalan söylemeye utanmıyor musun?’ der. Hoca da ‘Bre adam, bana mı inanıyorsun ahırdaki eşeğe mi?’ der.”
Bunu anlattıktan sonra Chaplin bir es verip “Beni Türkiye’den dinleyen hayranlarıma söylemek istediğim şudur: İnsanlar artık bir karara varsın! İnsanlığın sesini mi dinleyeceksiniz yoksa eşeklerin mi?” diyor. Eşekler dediği de Hitler ve Mussolini. Ertesi gün Vatan gazetesinin manşetindedir bu hikaye. Ve bizim yöneticiler korktuklarından gazete iki aylığına kapatılıyor.
Ezcümle, naçizane bir siyasetçiye, lidere Chaplin’i sorun verdiği cevap size o liderin kim olduğunu anlatacaktır!