Francis Ford Coppola ve arkadaşları 70’lerde Amerikan sinemasının çehresini öyle bir değiştirler ki Hollywood da bu değişime ayak uydurmak zorunda kaldı. O yıllardan birçok başyapıt kaldı sinema tarihine. Coppola ise ‘Baba’ serisi ve ‘Kıyamet’le o dönem sinemaya damgasını vurdu.
Aradan yıllar geçti. Ama o kuşak havlu atmadı. Hala üretiyorlar. Coppola da belki son büyük filmi için geçen yıllarda kamera arkasına geçti. 40 yıllık hayali olan ‘Megalopolis’i çekti. Herkesin merakla beklediği bir filmdi ‘Megalopolis’. İlk gösterimi Cannes Film Festivali’nde yapıldı. Eleştirmenler ikiye bölündü. Beğenen de vardı beğenmeyen de (10Haber için Cannes’ı takip eden Ahmet Boyacıoğlu’nun ‘Megalopolis’ yazısını buradan okuyabilirsiniz)
Lakin sonrasında Coppola ile ilgili tuhaf bir karalama kampanyası başlatıldı. Yönetmenin ‘Megalopolis’ filminin setinde kadın figüranları taciz ettiği iddia edildi. Kaynağı belli değildi. Sonra bu iddia tacize uğradığı söylenen kadın tarafından yalanlandı.
27 Eylül’de hem bizde hem de ABD’de gösterime girecek olan ‘Megalopolis’ son olarak yapımcının ‘asılsız’ yorumlarla bezeli fragmanının yayınlamasıyla gündeme geldi. Tüm bu süreçte Francis Ford Coppola sessiz kaldı. Ama yönetmen sessizliğini Rolling Stone’a verdiği röportajla bozdu.
Coppola öncelikle 40 yıldır zihninde taşıdığı ‘Megalopolis’in aklına nasıl düştüğünü anlatıyor röportajda:
“Her bir filmimde farklı bir tarz vardı. Her filmi, bir kelimeyle özetleyebilirim. Örneğin ‘Baba’, başarı; ‘Kıyamet’ ahlakla ilgiliydi. Filmin ne hakkında olduğu, hangi tarzda olacağını belirlemeliydi. O zamanlar yaşlandığımda tarzım ne olacak diye düşünmeye başladım. İlgimi çeken her şeyi not etmeye başladım. Gazete makaleleri, kitaplardan alıntılar, siyasi karikatürleri bir defterde topluyordum. Bunların bana gerçek tarzımı göstereceğini düşündüm. Aslında ‘Megalopolis’i 40 yıl boyunca yazmaya çalışmıyordum sadece bu defterleri 40 yıl boyunca tutmaya devam ettim.
Sonunda bir Roma destanı yapmak istediğim fikri oluştu. Her zaman eğlenceli olduğunu düşünmüşümdür. Sonra okuduğum şeylerden biri Amerika’nın modern Roma olduğunu öne sürdü, bu yüzden bu hikayeleri modern Amerika’ya yerleştirseniz de işe yarayacağını hissettim. ‘Megalopolis’ hikayesinin kaba bir taslağını oluşturmaya başladım, ama nasıl yazacağımı bilmiyordum. Hepimizin bir hediyesi olduğunu düşünüyorum. Şanslıydım, ben de üç tane vardı: İyi bir hayal gücü, müthiş bir hafıza ve geleceği görebilme yeteneği. Bunlar benim üç yeteneğim. Bazı yönetmenlerin sahip olduğu, tüm filmi kafasında görüp sadece yazabilen yeteneğe sahip değilim. Örneğin Steven Spielberg’in bu hediyeye sahip olduğunu düşünüyorum. Benim öyle bir yeteneğim yok. Bir senaryoyu sadece 100 kez yeniden yazacakmış gibi yazabiliyorum.”
‘Megalopolis’ 11 Eylül’de yarım kaldı
Coppola bu tutku projesi için şahsi servetinden 120 milyon doları aşan para harcamıştı. Daha önce projeyi çekmeye niyet etti. Hatta 2001’de Robert De Niro, Leonardo DiCaprio, Edie Falco ve Uma Thurman’lı bir kadroyla çekmeyi de düşündü. O dönemki taslak, projenin ham haliydi. Ancak yapım için kollarını sıvadıklarında 11 Eylül saldırıları oldu. Yönetmen “Bir ütopya filmi yapıyorum ve umutlu bir son yaparken bir terör saldırısı gerçekleşti. İçinden çıkamaz hale geldim. Bu yüzden projeyi bıraktım” diyerek anlatıyor bu yarım kalma hikayesini.
Yıllar sonra ‘Megalapolis’e nasıl tekrar dönmeye karar verdi derseniz sözü Coppola’ya bırakalım:
“2017 civarında Anthony Bourdain beni seyahat programına davet etti. Sicilya’ya geldi, çok eğlenceliydi. Fakat bölümü izlediğimde ‘Kendim için bir balina gibi görünüyorum’ dedim. Sağlıklı değildim. ‘Baba’nın yazarı Mario Puzo’nun birkaç kez gittiği beş aylık bir programa kaydoldum ve yaklaşık 50 kilo verdim. O günlerde sadece vakit geçirmek için ‘Megalopolis’in bazı okuma kayıtlarını dinlemeye başladım. O zaman ‘Bu her zamankinden daha anlamlı görünüyor’ dedim. Senaryo 20 yaşında olmasına rağmen hala yapabileceğimi fark ettim.”
‘Baba’nın başarısının sırrı…
Söz konusu Coppola olunca akla gelen yapımlardan biri elbette sinema tarihinin kült filmi ‘Baba’ serisi oluyor. Filmden sonra bugün bile ‘Baba’nın ‘paltosundan çıkan’, bir şekilde ilhamını o filmden alan ya da filme göndermede bulunan yapımlarla dolu sinema tarihi. Coppola’ya göre bu başarının birkaç sırrı ve doğru bir zamanlaması vardı:
“Film doğru zamanda, doğru oyuncularla, doğru sanatçılarla çekildi. Bir şekilde her şey tam yerine oturdu. Başarılı olmasının nedenlerinden biri olarak, diğer gangster filmlerinin yapmadığı bir şeyi yaptık diye düşünüyorum. Filmde gangsterlerin çocukları da vardı. Bu, küçük bir şey gibi görünebilir ama ‘Baba’yı gerçekten farklı kılan şeylerden biriydi. Sadece bu adamların yaptıkları şeyleri görmüyorsunuz, aynı zamanda ailelerini ve o dönemdeki İtalyan-Amerikan hayatını da görüyorsunuz.”
Sinema tarihini değiştiren yapım elbette Coppola’nın da hayatını değiştirmiş: “O filmden önce ve sonra hayatım, gece ile gündüz gibi farklıydı. Çok fakirdim. Makarna ve peynir yemekleri yediğimi hatırlıyorum, bu yüzden o kadar kilo aldım. Sonra, birkaç film yapmış mücadele eden bir yönetmenden ‘Baba’yı yapan adama dönüştüm. Hayatımı değiştirdi. Bu durumun gerçekleşmesi, bir milyonda bir ihtimal gibiydi.”
‘Elanor’u yaşatmak için onun gibi yaşamaya başladım’
2024 yılı Coppola için tutku projesini gerçekleştirdiği bir yıl olsa da çok da zordu. Yönetmen birlikte de çalıştığı hayat arkadaşı Elanor Coppola’yı tam da filmin Cannes Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinden önce kaybetti. Coppola’nın ilk film 1963 korku filmi ‘Dementia 13’te Eleanor Coppola da sanat yönetmeni olarak çalışıyordu. İkili tanıştıktan birkaç ay sonra Şubat 1963’te Las Vegas’ta evlenmişti. Coppola kaybı ve yas süreci hakkında birkaç kelam ediyor:
“Elanor’un kanserli olmayan, timom adı verilen bir tümörü vardı. 14 ay önce bu durum keşfedildiğinde doktor ‘Şu anda çıkarmak için biraz büyük. Eğer üç ay kemoterapi alırsa küçülür ve ben de alabilirim’ demişti. Eleanor ‘Kemoterapi almayacağım’ dedi, ne yapmak istiyorsa onu yaptı. Birkaç film çekti ve nihayetinde tümör öyle büyüdü ve ağrılı hale geldi ki yaşamına devam edemedi.”
Yas süreci elbette etkilemiş yönetmeni, ancak tutunduğu bazı şeyler de var: “En büyük tesellim şu: Marcus Aurelius’un söylediği bir şey var: ‘Bir sevdiceğini kaybettiğinde onu onurlandırmanın yolu ona daha çok benzemeye çalışmaktır. Onlar senin hareketlerinde yaşamaya devam eder.’ Bu yüzden onun yaptığı şeyleri yapmaya çalışıyorum. Yaşlı arkadaşlarım var ve onları arayıp ‘Nasılsın?’ demek benim yapacağım bir şey değildi. Bu, Elanor’un huyuydu. Ama şimdi ben de onun gibi olmaya çalışıyorum, onu içimde yaşatmak için…”
‘Taciz iddiaları tamamen asılsız, filmi karalamak için yapıldı’
Çekimler ve prömiyerden sonra Coppola birçok tartışmanın odağı haline geldi. Eleştirmenler ikiye bölünmüştü. Ancak öyle bir iddia ortaya atıldı ki bir anda filme dair her şey geride kaldı. Zira Coppola ‘Megalopolis’in setinde figüranları taciz etmekle suçlanmıştı. Ortada bir video vardı. Ancak çok geçmeden videodaki kadınlardan biri iddiaları yalandı. Coppola’nın profesyonellikten uzak davrandığı iddiasından tiksindiğini söyledi. O dönem bu konu hakkında herhangi bir açıklama yapmayan yönetmen bu konuda sessizliğini bozuyor:
“Bahsettiğiniz The Guardian makalesi tamamen asılsız. O makaleyi okursanız, kaynakların kim olduğunu, gerçekten kim olduklarını bilmediğimi göreceksiniz. Aynı kaynaklar Hollywood Reporter’daki o tüm çalışanların kovulduğu ya da istifa ettiği, topluca ayrılmalar yaşandığına dair haberlerin arkasındaki kaynaklardı. Gerçek şu ki bir tür kir arıyorlardı. O videodaki öptüğüm genç kadınlar tanıdığım genç kadınlardı. Her şey o kadar saçma ki. O makalenin zamanlamasına bakın. Cannes’da filmi ilk gösterime sunmak üzereyken çıktı. Sadece filmi karalamaya çalışıyorlar. Hollywood’da yaygın bir eğilim var: Eğer kurallara uyarsanız, başarılı olma şansınız daha yüksek olur. ‘Francis kurallara uymuyor. Peki, ona ne olacak? Başarısız olacak.’ Ben burada farklı bir şey yapmaya çalışıyorum. Sinema değişimdir. Torunlarınızın yapacağı filmler, şu an gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyecek.”
‘Kimseye akıl verme niyetinde değilim’
Coppola ‘Megalopolis’ filmiyle amacının “woke bir Hollywood yapımı” olarak görülmemek olduğunu da söylüyor. (Kelime anlamı “Uyanık, uyandı” olan bu sözcük başta ABD ve birçok Avrupa ülkesinde “solcu ideolojiyi” kınamak için muhafazakar ve aşırı sağcı politikacılar tarafından düzenli olarak kullanılıyor.)
Başrollerinde Adam Driver, Forest Whitaker, Nathalie Emmanuel, Jon Voight, Laurence Fishburne, Aubrey Plaza, Shia LaBeouf, Chloe Fineman, Kathryn Hunter ve Dustin Hoffman gibi isimlerin yer aldığı film kadrosu nedeniyle de eleştirilmişti. Zira filmde muhafazakâr görüşleri ve Donald Trump’a desteğiyle tanınan Jon Voight ve 2021’de cinsel saldırı ile suçlanan Shia LaBeouf gibi tartışmalı oyuncular yer alıyor.
Coppola izleyicilere ders veren bir woke Hollywood yapımı olarak görülmek istemediğini anlatıyor: “Oyuncu kadrosunda bir şekilde iptal kültüründen nasibini almış insanlar var. Aralarında aşırı muhafazakârlar da çok ilericiler de var. Ama hepimiz aynı filmde birlikte çalıştık. Bu ilginç diye düşündüm.”
Yönetmen LaBeouf ile çalışmasına gelince… akkındaki suçlamalardan sonra neredeyse hiçbir filmde rol almayan oyuncuyu öven Coppola aralarının gergin olduğunu itiraf etti: “Shia LaBeouf gerçekten bu işe yoğunlaştı. Daha önce onunla hiç çalışmamıştım, ama bilinçli olarak yönetmen arasında aşırı derecede bir gerginlik oluşturuyor. Bana Dennis Hopper’ı hatırlatıyor; o da benzer bir şey yapardı ve sonra ‘Git, istediğini yap’ derdin, onlar da gidip harika bir şey yapardı.”
Coppola emekli olmuyor: İki projesi daha var
Peki bu sinemanın ustasının son projesi mi olacak? Akıllara düşen bu soruya Coppola’dan iç rahatlatan bir cevap veriyor: “Şu an üzerinde çalıştığım iki proje var. Birincisi İngiltere’de finansmanını sağlamak ve yapmak istediğim sıradan bir film. Bunun nedenini ‘Çünkü İngiltere’de eşimle büyük bir geçmişim yok. Gittiğim her yerde onu sürekli hatırlıyorum’. Diğeri ise ‘Distant Vision’ adında bir proje. Bu filmde de bir İtalyan-Amerikan ailesinin televizyon fenomeninin icat edildiği dönemdeki hikayesini anlatacağım. ‘Megalopolis’in getirisiyle bunu finanse edeceğim. Bununla şansımı bir kere daha denemek istiyorum.”