Daniela Völker'in yönettiği 'The Commandant's Shadow' belgeseli Auschwitz toplama kampı komutanı Rudolf Höss'ün yaşayan çocuklarının ve torunlarının izini sürüyor ve onları Auschwitz'ten kurtulan bir çellist ile buluşturuyor.

Bu yıl En İyi Uluslararası Film Oscar’ını alan Jonathan Glazer’ın yönettiği ‘İlgi Alanı / The Zone of Interest’ 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın en büyük toplama kamplarından Auschwitz’te yaşananları kampın komutanı Rudolf Höss ve ailesinin yaşadıkları üzerinden anlatıyordu.

Glazer’ın ölüm kampında her gün binlerce insan ölürken kamp komutanı ve ailesinin nasıl günlük yaşantılarına hiçbir şey olmuyormuşçasına devam ettiğini filmde ele alırken aslında Yahudi Soykırımı’nda 3.5 milyon insanın ölümünden sorumlu olan Rudolf Höss’ün kötülüğün sırandanlığına uygun düşen portresini çiziyordu.

Rudolf Höss ve ailesi.

Höss idam edildi ya karısı ve çocukları ne yaptı?

Rudolf Höss savaştan sonra yakalandı. Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılandı. 3.5 milyon insanın ölümünden sorumlu tutuldu ama o sadece iki milyon insanın ölümündeki sorumluluğunu kabul etti. Diğer insanlar açlık ve hastalıktan ölmüştü ona göre. 16 Nisan 1947’de komutanı olduğu Auschwitz’te özel olarak hazırlanan darağacında asılarak idam edildi.

Höss idam edildi ama ya karısı ve çocukları… Onlar yaşadı. İşte Daniela Völker’in yönettiği ‘The Commandant’s Shadow’ belgeseli Höss’ün ailesinin hikayesini anlatıyor. Çeşitli festivallerde gösterilen film 12 Temmuz’da ABD’de gösterime girecek.

Dedesinin kim olduğunu 14 yaşında öğrendi

Auschwitz’te insanlar öldürülürken yandaki villada güzel bir hayat süren Höss ailesinin çocuklarından biri Hans Jürgen. İşte onun oğlu Kai Höss savaştan sonra bir gün 14 yaşındayken okulda tarih dersinde karşılaşıyor ailesinin geçmişiyle: “Okulda tarih dersindeydim ve ‘Rudolf Höss, Auschwitz komutanı’ adını duydum. Eve gittim ve anneme ‘Bu ismin bizimle bir ilgisi var mı’ diye sordum. Ve annem ‘Evet, biziz’ dedi.”

2. Dünya Savaşı’nda 3.5 milyon insanın ölümünden sorumlu olan Rudolf Höss’ün dedesi olduğunu böyle öğrenmiş Kai Höss. Babası Hans Jürgen 90 yaşında. Kai Höss “Babam babasının kim olduğunu asla inkar etmedi ama evde bundan hiç bahsedilmiyordu. Sanırım belki de utanıyordu” diyor. Stuttgart’ta araba satış müdürü olarak yaşamını sürdüren Hans Jürgen sıradan bir hayat sürüp hayatının büyük bir bölümünü sadece kağıt imzalayarak geçirmiş.

Belgeselde Hans Jürgen ve Kai Höss yıllar sonra Auschwitz’e gidiyor. “Auschwitz’te güzel ve pastoral bir çocukluk geçirdim” diyor 90 yaşındaki olan Hans Jürgen. Kai ise “Bu neşeli hayattan sadece birkaç metre ötede insanların öldürüldüğünü düşününce ürperiyorum” diyerek babasına cevap veriyor.

Auschwitz toplama kampının komutanı Rudolf Höss’un oğlu Hans Jürgen (sağda) ve torunu Kai Höss.

Ailenin bir başka ferdi Hans Jürgen’in ablası Inge-Birgitt. Püppi olarak biliniyor. Baba Höss idam edilmeden önce Püppi’ye mektup yazmış ve “Bize biçilen zor kaderin boyutunu öğrenmek için henüz çok gençsin. Ama özellikle sen, sevgili iyi kızım, zavallı talihsiz annenin yanında durmak ve ona elinden gelen her şekilde sevgiyle yardım etmekle yükümlüsün. Onu kalbinden gelen tüm çocuksu sevginle çevrele ve ne kadar çok sevdiğini ona göster.”

Püppi, Hans Jürgen gibi değil, babasını yargılamıyor. Hala evinde babasının fotoğrafları var. “[Babam] böyle yaşamak ve yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak için çok güçlü bir insan olmalı” diyor yönetmen Völker’e. Püppi film bittikten kısa süre sonra, 90 yaşında öldü. Ama yönetmen uzun yıllar görüşmeyen iki kardeşi Püppi ve Hans Jürgen’i bir araya getiriyor belgeselde.

Püppi 3.5 milyon insanın ölümünden sorumlu olan babasına toz kondurmuyor.

Aslında çocukken birbirlerine yakınlarmış. Ama yetişkinlikte bir para meselesi yüzünden küsmüşler. Ki Hans Jürgen biraz insanlardan kaçarak hayatını sürdürmüş. Karısından boşandıktan sonra oğlu Kai Höss’le de görüşmeyi bırakmış. Belgeselde babasının otobiyografisini okuduktan sonra kaçacak bir yeri de kalmıyor. Çünkü kitapta babasının kadınların ve çocukların katledilmesine tanık olduğu ve Yahudi çocukların gaz odalarına seçilmesini izlerken kendi çocuklarını düşündüğü anlatılıyor. Hans Jürgen’in gerçekte babasının kim olduğunu öğrendiğinde yüzü çöküyor.

Has Jürgen’in bir oğlu Kai Höss, diğeri ise Rainer. Onun saldırıdan dolandırıcılığa kadar uzanan onlarca suçtan mahkumiyeti var, birçoğu aile geçmişini istismar etmekle (dedesinin fotoğraflarını satmak) ve Yahudileri dolandırmakla bağlantılı. Ayrıca büyükbabasının kurbanlarıyla dayanışma içinde olmak için göğsüne Davut yıldızı dövmesi yaptırdığı da iddia ediliyor. Hikayesi filmde yer almıyor çünkü yönetmen Völker o hikayenin her şeyi gölgeleyebileceğinden endişe ettiği için belgesele dahil etmemiş.

Auschwitz’ten sağ kurtulmuş olan çellist Anita Lasker-Wallfisch.

Belgesel bir de Auschwitz’ten sağ kurtulmuş çellist Anita Lasker-Wallfisch var. Bugün 98 yaşında. Savaştan sağ kurtulduktan sonra soykırımdan sağ kurtulan biriyle evlenip çocuklarını büyüttükleri İngiltere’ye yaşıyorlar. “Benim yaşadığım inanılmaz dehşeti yaşadıysanız sempati duymanız zor” diyor Lasker-Wallfisch. Kızı Maya ebeveyni dahil kimsenin soykırım hakkında konuşmak istemediği İngiltere’de büyüdüğünü anlatıyor. Lakin belgesel çekimleri bu sessizliğin üstündeki örtüyü kaldırmış. Maya belgesel sırasında annesinin şaşkınlığına rağmen Almanya’ya taşınmaya karar vermiş.

Belgesel Hans Jürgen ve Lasker-Wallfisch’i bir araya getiriyor. Hem de Lasker-Wallfisch’in evinde. Hans Jürgen’in bir Auschwitz mağduruyla ilk tanışmada titriyor.

Kai Höss dedesinin suçlarına duyduğu nefreti açıkça dile getirmeye başladığından beri ona hain diyen çok sayıda nefret maili aldı. Anlayışlı ve “Nazi dönemini şekerle kaplayan bir büyükbabanız varsa ve o büyükbabayı sevdiğiniz için sonunda belli bir yöne doğru eğiliyorsanız zor. Bunu anlıyorum. Ama Anita’nın evine gitmeyi sevmemin sebebi de bu: Birlikte oturmak, düşmanca davranmamak. Gitmemiz gereken yön bu” diyor.

Oscar’ın eli kanlıları ya da kötülüğün sıradanlığının sıradanlığı