Geçen hafta hırsının kurbanı olan amca İbrahim Soykan’ı sofrada can çekişirken bırakmıştık. Bölüme İbrahim’in diyabetik koma sonucu hastaneye kaldırılmasıyla başlarız. Çok geçmeden de bunu yapanın yeğeni Aslan Soykan (Kıvanç Tatlıtuğ) olmadığını öğreniriz.
Evcilik
Anne olamayacağını bilen Devin’in (Serenay Sarıkaya) emaneten Leyla’nın çocuklarına bakarken tattığı annelik deneyimi bölümün temel taşıdır. Çocuklardan biri hastalanınca Devin’in ailevi yaralarının tetiklendiğine ve zaten yara aldığı annelikte başarısız olduğu düşüncesiyle boğuşmasına tanık olduğumuz sahneler oldukça dokunaklı.
İlerleyen sahnelerde Devin ve eşi Aslan çocuklar için oyun evi kurarken ekranlara adeta ebeveyn gibi yansır. Devin, Aslan ve çocuklar birlikte yemek yerler, birlikte uykuya dalarlar. Dördü de hayatlarında belki ilk kez huzurlu aile ortamı tatmıştır. Oynadıkları evcilik, gerçeklerden daha güzeldir.
Annelikler
Devin bu deneyimden aldığı güçle sorar: “Annelik sadece doğurmak mıdır?” Leyla’nın anneliğini başarısız ilan etmeden önce annelikten ne beklendiğini sorgulatan bir çıkarım yapar: “Anneliğin sadece doğurmak değil, çocukları için sonuna kadar mücadele etmek olduğunu ondan öğrendim.” Biz bunu genel olarak ebeveynliğe, hatta bir canın sorumluluğunu almaya genişletelim. Bunu tek alana indirmek bizi içinde bulunduğumuz bu bencil topluma sıkıştırır.
Çoktan geçtiği annelik sınavından ötürü Devin bizden Bihter ağzıyla bir tebrik hak eder: Sevgili Hülya Hanım, ‘tabii siz anneleri tarafından Devin’e emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bu Devin’in annelik etmesine şiddetle karşısınız ama’ Devin çocuklara sizden daha iyi bakıyor.
Bölümü kapatırken dizimizin geçtiği evrende ekranları Hülya Soykan’ın skandalları doldurur. Sonraki bölümde aileyi yine bir PR krizi, belki daha da fazlası bekliyor.
Dizi yansıması:
* Önceki bölümlerde babaları ölmüş, anneleri hapse girmiş çocukların psikolojisine dair sahneler göremediğimizi söylemiştik. Bu bölüm amcalarının can çekişmesine de tanık olan çocukların psikolojisine ağırlık verildi. Pedagoga götürüldükleri sahnede selektif mutizme (çocuğun konuşabilmesine rağmen sessiz kalması, yalnızca güvende hissettiğinde konuşması durumu) dikkat çekildi. Buradan bir mesaj çıkaralım: Çocuklarımızın bedensel sağlığı söz konusuyken aldığımız aksiyonu, ruh sağlığı söz konusu olduğunda ikinci plana atmayalım.
* Hülya Soykan’dan İbrahim’e giden “Sakın gitme, çok yalnızım,” cümlesi bölümün, hatta dizinin en sembolik cümlesiydi. Çünkü Hülya’nın bu korkusu ‘Aile’nin özeti aslında: Aile denen kalabalığın içindeki yalnız bireyler.
* Sosyal medyada çoğunluk, çocuklar üzerinden ilerlemesi ve aksiyon barındırmamasından ötürü bölümü sıkıcı olarak nitelendirse de bölüm seçici bir kitleye hitap edebildi.
Gözden kaçmayan detaylar:
* Detayda kalan bu kitle üzerinden çoğunluğa ve sektöre bir çift lafımız olmasın mı? Sevdiğimiz dizilere çok zaman feda ettiğimiz için olabildiğince verim almak istiyoruz. Ancak verimliliğin dakika başına üretim anlamına geldiği koşulları toplumun her alanına bulaştırdık. Oysa bir bölümde çok şey olması verim değil, nicelik meselesi. Olaysız ama dinlendirici ya da derinlikli bölümler (misal ‘Aile’nin bu bölümü) nicelik bakımından sıkıcı olabilir, ama nitelik bakımından verimli. (Konular ve işlenişleri tekrara düşerse o zaman verimsiz olur.) Her bölüm olay (ve reyting) yaratma derdine düşüldüğünde dizilerin kalitesinin de düştüğünü biliyoruz. Saatlere yayılmış bölüm yazmaya çalışan senaristler ve yerli dizi sektörümüzün bir türlü aşamadığı kalite eşiği döngüsü adına yineleyelim, çıbanın başı süre meselesi: “Yerli dizi yersiz uzun.”
* Aslan’ın bir çocukluk anısına değinelim. Babaları, kardeşi Leyla’yla oyun evi kuran Aslan’ı görünce “Oğlum kız mısın sen, ne işin var onun yanında?” diyerek oyun evini paramparça etmiş. Biz tercüme edelim: Sadece oyun evini değil, toplumsal cinsiyet rolleriyle oğlunun hayal gücünü ve şevkini de paramparça etmiş yani. Aslan’ın “Aile, bütün kötülüklerin iyi niyetle yapıldığı yer,” dediği kadar var. Hep birlikte tekrarlayalım: Oyunların, renklerin, giysilerin, mesleklerin, (burayı istediğiniz gibi doldurun) cinsiyeti yoktur.
* Dizi bize ufak sahnelerle Devin’in psikolog olduğunu bu bölüm de unutturmadı, aman unutturmasın. Zira bu, karaktere derinliğini, diziye de toplumsal tarafını veren önemli ögelerden.
* Aslan’ın psikoloji kliniğinde olay çıkarması, kişisel meselesinden ötürü bir psikoloğu dövmesi suç olmasının yanı sıra oldukça çiğ. Ana karakter oldukları ve sevilen oyuncularca canlandırıldıkları için özdeşleşmeye müsait olduğumuz bu karakterlere yazılan davranışlar çoğunlukla gözden kaçıyor, gözden kaçtığı ölçüde meşrulaşıyor. Bizler göz önüne getirmeye devam edelim.
* Devin ve Leyla arasındaki dayanışma, on dizide bir gördüğümüz cinsten. Umuyoruz ki iki düşman Hülya ve Nedret de ilerleyen bölümlerde benzer bir dayanışma örneği gösterir.
20. Bölüm fragmanı
Künye
Yayın mecrası: Show TV
Yapım: Ay Yapım
Yapımcı: Kerem Çatay
Yönetmen: Gökçen Usta
Senaryo: Hakan Bonomo, Ali Kobanbay
Müzik: Toygar Işıklı
Oyuncular: Kıvanç Tatlıtuğ, Serenay Sarıkaya, Nur Sürer, Musa Uzunlar, Levent Ülgen, Emel Göksu, Nejat İşler, Canan Ergüder, Ayda Aksel, Selin Şekerci, Yüsra Geyik, İpek Tenolcay, Umutcan Ütebay, Mine Kılıç, Nurcan Eren, Alper Çankaya