Geçen haftayı, ele güne karşı güçlü aile tablosu çizen Soykanlarla bitirmiştik. Devin (Serenay Sarıkaya), hapse giren görümcesi Leyla’nın (Canan Ergüder) çocuklarını koruyabilmek için kocasının ailesi Soykanların evine dönmek zorunda kalmıştı.
Bu bölümde Devin, üstlendiği görevi yerine getirmeye çalışırken kayınvalidesi Hülya (Nur Sürer) Devin’in psikolog olmasını hiçe sayarak yoluna çıkar. Çocukların iyiliğini kimin gözettiği konusu geçen bölümlerden kalan bir tema. Ancak bu bölümde bu tema Leyla’nın çocuklarından çıkıp diğer karakterlere sıçradı.
Aile neydi?
Aslan’ın (Kıvanç Tatlıtuğ) eşi Devin’e çocukluğundaki anıları anlattığı sahnede duygu yükselir. Bağrış çağrış içinde büyüdüklerinden, babasının sarhoş ve yaralı geldiği zamanlardan, sürekli yakınlarının ölüm haberlerini aldıklarından bahsederken Soykan’ın çocuklarına üzülürüz. Hülya’nın, ölmüş eşi Yusuf’un anısını yaşatmak için bir arada tutmaya gayret ettiği bu ailenin aslında hiçbir zaman aile olmadığını öğreniriz. Oysa aile bir aradalık değil, sevgiydi.
Büyüdüklerinde de pek bir şey değişmemiş ki Hülya Soykan ve kızı Leyla’nın ilişkisiyle ilgili sahneler, ebeveyn-çocuk ilişkisini sorgulatıp yüreğimizi burkar her bölüm. Anneliğini tasvip etmediği kızı Leyla’ya, güya torunlarının iyiliğini isteyerek zarar verir. ‘İyi niyetinden’ torunlarının annesi Leyla’nın hapiste kalma süresini uzatmaya çalışır. Bu sahnenin şokunu atlatamadan sonraki sahnelerde Hülya’nın emriyle koğuşta çıkan gerginlik ve şok iyice tırmanır. Oysa aile gardiyanlık değil, korumaktı.
‘Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir’
Mutsuzluğun musallat olduğu bu evi gerçekten cehennem ateşi alır. (Babaanne Soykan’ın “lanetli bu ev” diye dolanması yine bir ipucuymuş.) Aslan, Leyla’nın hapisten çıkmasına engel olanın anneleri Hülya olduğunu öğrendiği andan itibaren atmosfer gerginleşir. Hülya’yla hem duygu yüklü hem korkutucu bir şekilde yüzleştiği sahne içimize işler. Hülya’nın bir arada tutmak için ucuz stick yapıştırıcıyla yapıştırdığı bu aile, Aslan’ın eliyle parçalanır. Aslan, sembolizm yüklü bir sahneyle Soykanların kutsalı olan masadan başlayarak evi yakar. Hülya ve Devin ilk kez aynı amacın peşindedir. Hülya, sultanı olduğu bu çürük kalesini korumak için, Devin’se bu çürük kalenin onarılabileceğine olan inancından ötürü (en azından ekrana böyle yansır) birlikte yangını söndürmeye çalışır.
Bölümden bize kalansa, bireylerin yeniden doğması için aileyi bazen (sembolik olarak) yakmak gerektiğidir. Geçmiş yazılarımızdaki anka kuşu teması önerimizi tekrar edelim.
Dizi yansıması:
* Aile olmayı sorguladığımız bir diğer sahne, yan karakterlerden biriyle içimize işledi. (Tetiklenme uyarısı) Devin’in boşanma avukatı olarak ona yanaşan, ama aslında Soykanları bitirme amacındaki Serap’ın (Selin Şekerci) akraba olduğu bir Soykan tarafından geçmişte cinsel şiddete maruz kaldığını tahmin ediyoruz. Oysa aile yenin içindeki kırık kol değil, dayanışmaydı.
* Leyla’nın çocuklarının okuldaki arkadaşlarından gördüğü muamele, akran zorbalığı üzerine düşünmemize fırsat verdi. Peki bu öğrendikleri gerçeklerden sonra çocukların günlerine normal şekilde devam etmesi senaryo açığı mıdır? Değilse, bunun da travmaya karşı verilen tepkilerden biri olduğunun detaylandırılması gerekmez miydi?
* Hülya’nın kendi emelleri için bir gardiyanı ayarlaması, aynı gardiyanın bunu avukat Serap’a anlatması aslında usulsüzlüklerin ne kadar kolay yapılabildiğini yine ekrana taşır. E bu aile mafyatik, elbette böyle şeyler yapabilir desek de bir yanımızla bu işlerin tabana ne kadar yayıldığını bildiğimizden maalesef oldukça gerçekçidir.
* Devin’in yeniden ofis açması, kendi ayakları üstünde durmak istediğinin hem Aslan’a hem izleyiciye net bir mesajıdır. Zengin aileye girdikten sonra tüm meziyetlerini yok sayan kadın karakterler içinde bir nefes aldırır bize.
* Leyla’nın çocuklarının psikolojisi, Serap’ın travması, Devin’in kendi ayakları üstünde durması gibi konulardan ziyade sosyal medyada en konuşulan sahne Kıvanç Tatlıtuğ’un üstsüz sahneleri oldu. Şaşırmadık, ama üzüldük.
Gözden kaçmayan detaylar:
* Dizide Devin’in psikolog olduğunun unutturulmaması güzel bir detay. Bazen de mesleğiyle kişiliğinin çatıştığını (sinir krizi geçirmeleri, sert davranışları, bu bölümde Cihan’ı vurmasını hatırlayarak tetiklenmesi) görmek senaryoya lezzet katıyor. Ancak bazı durumlarda bu çatışma oldukça yapay duruyor onu da hatırlatalım.
* Yan karakterlerden önemli vurgular var: Soykanların yanında çalışan Ekrem (Umutcan Ütebay), tanıştırıldığı genç kadının hem başörtülü hem motosiklet kullanan biri çıkmasına şaşırır. Genç kadının oturdukları mekânda “Her hafta fiyat değişiyor memlekette,” demesiyle de biz şaşırırız. Bu iki durum, Show TV’nin en çok takip edilen dizisi ‘Kızılcık Şerbeti’nden mi etkilenildiği sorusunu aklımıza getiriyor. Dizilerde gerçek ve gündelik hayatla kurulan her bağ izleyicinin diziyle özdeşleşmesini sağladığından bu hamle işlevsel olmuş.
Künye
Yayın mecrası: Show TV
Yapım: Ay Yapım
Yapımcı: Kerem Çatay
Yönetmen: Gökçen Usta
Senaryo: Hakan Bonomo, Ali Kobanbay
Müzik: Toygar Işıklı
Oyuncular: Kıvanç Tatlıtuğ, Serenay Sarıkaya, Nur Sürer, Musa Uzunlar, Levent Ülgen, Emel Göksu, Nejat İşler, Canan Ergüder, Ayda Aksel, Yüsra Geyik, Selin Şekerci, Umutcan Ütebay, Mine Kılıç, Nurcan Eren, Alper Çankaya