Kanal D’ de dün 11. bölümü yayınlanan, ‘Dilek Taşı’nda aşk üçgenleri iyice belirginleşti. Toplumsal düzlemde silah kaçakçılarına yapılan vurgu devam ederken bankerlerin sebep olduğu yıkımlara da değinildi. Yani senaryo her koldan işleniyor!

Geçen haftayı oldukça olaylı kapatmıştık. Hizmetçilerin kızı ana karakterimiz Figen (Hazal Subaşı), zengin Aras Rona’nın (Teoman Kumbaracıbaşı) biyolojik babası çıkmasıyla şoka uğramıştı. Bu şoku atlatamadan çok sevdiği ve babası bildiği Ömer’i (Engin Yüksel), biyolojik babasının hudutsuzluğunun sebep olduğu kalp krizinden kaybetmişti. Yeni bölümü Ömer’in cenazesiyle açtık. Ronaların içinde biraz insanlık kırıntısı varmış ki cenazeye katıldılar. Tabii sözde çok saydığı Ömer’in toprağını atmak için Harun Rona’nın kılını kıpırdatmadığı da kayıtlara geçti.

Üçgen değil aşk zinciri

Bir köşesini diğer ana karakterimiz Mustafa’nın (Salih Bademci), diğer köşesini de Figen’in nişanlısı Kenan’ın (Ozan Dolunay) tuttuğu, ortasında da Figen’in bulunduğu aşk üçgeni sonunda ayyuka çıktı. Fakat tek aşk üçgenimiz bu değil. Dizide tüm saadet zincirlerini gölgede bırakacak bir aşk silsilesi oluştu: Mustafa-Figen-Kenan, Figen-Kenan-Sevda, Kenan-Sevda-Efkan derken bir Kenan-Efkan-Mustafa eksik; ama ahlak timsali kültürümüzün ahlak timsali RTÜK’ü sansür konusunda, malum, biraz değişik çalışıyor.

Halk hep figüran

Geçen hafta, 6 Eylül Konya Olayları’nı kışkırtıp 12 Eylül 1980 Darbesi’ne giden yolu döşediği ima edilen silah kaçakçıları, bu hafta da toplantı yaptı: İran Devrimi sonrasında İran’ın Batı’yla ilişkilerinin kesilmesinden ötürü orada söz hakkını kaybeden bu topluluk, Orta Doğu’nun şekillenmesinde rol oynamaya devam etmeye çalışacak.

İran Devrimi’nin İran’ı gericileştirdiğine, 1980 askeri darbesininse Türkiye’nin önünü açtığına yapılan vurgudan öğrendik ki darbe, bu topluluğun işine geldi. Şunu söyleyebiliriz: İran Devrimi’ndeki gibi, devlet yöneticilerinin kendi menfaatlerini öne koyması küresel sermayenin (her zaman temiz olmayan) para akışının aksamasına sebep oldu; 1980 askeri darbesininse ülkeyi emperyalist zincirin dışına çıkartma derdinin olmadığı anlaşıldı.

Her ikisinde de olan nasıl halka olduysa, bankerler düzeninde de olan yine halka oldu, ocaklar ve hayaller söndü: Bölümde, köşkün hizmetçilerinin tüm birikimlerini hayal satıcılarına kaptırması üzerinden 1980’lerin bankerler krizine değinildi.

Dizi yansıması

* Sosyal medya, ana karakterler Figen ve Mustafa’nın çok az sahnesi olması sebebiyle diziyi eleştirdi. İnsanların dizileri öncelikle aşk teması için izlemelerini anlıyoruz. Ancak dizi sektörümüzün iyileşmesi yan karakterlerin ve yan hikâyelerin derinleşmesine de bağlı dostlar. Herkesi dizileri biraz da bu gözle izlemeye davet ediyoruz.

* Geçen bölümde Ömer’in biyolojik babası olmadığını öğrenen Figen, bu gerçeği sakladığı için ona sitem etmişti. Bu bölümün en duygusal sahnesi, Figen’in Ömer’le yaptığı bu son konuşmayı hatırladığı sahneydi. Şu hayatta son konuşma olduğunu bilmediğimiz son konuşmalarımızın ihtimaliyle, bizim de ruhumuz epeyce sıkışıyor.

* Bu bölüm, eşi Ömer’i kaybeden Asuman’ın ağırlığı da arttı. Asuman’ın evden çıkmak istememesi ve ruh gibi dolanması üzerinden işlenen yas sürecini, ardından tüm birikimlerini bankere kaptıran insanların çaresizliğini bizlere çok iyi yansıtan Çiçek Dilligil’i tebrik ederiz.

Gözden kaçmayan detaylar

* Ronaların gözbebeği Sinan ve evlatlık aldıkları Cemre’nin boyama yaptıkları sahnede yine toplumsal mesaj verebileceğimiz bir detay var, hadi gözümüz aydın. “O çizgileri taşırmaman gerek; hem fil yeşil olmaz ki” diyen Sinan’a, Cemre’nin “Babam, sen nasıl hayal ediyorsan öyle boya dedi, hem öyle daha eğlenceli oluyor” cevabı iki farklı çocuk yetiştirme tarzını yansıtıyor. Sinan’ın hastalığından ötürü kısıtlı ve çok kurallı büyütüldüğüne şahit olduk. Bu fanusa belli ki oyun oynama, düşünme, hayal kurma yetileri de dahil edilmiş. Oysa Cemre oyunları oyun gibi oynayabildiği, filleri istediği gibi düşleyebileceği bir ailede büyümüş. Kontrolcü ebeveynler ile çocukların önünü açan ebeveynler arasındaki fark daha iyi sembolize edilemezdi.

* Anne Asuman, yalnızca dizi sektörümüzde değil, yıkıcı sonuçları olan geleneklere bile bağlı gerçek hayattaki aileler arasında da bir ayrıkotu; iyi ki. Kızım yuva kursun da ne olursa olsuncu bakış açısıyla kızlarını mutsuz evliliklere gönderen ailelere bir ders. Önceki bölümlerde ihanetine şahit olduğu damat adayı Kenan’ı silen Asuman, babası ölünce Figen ‘sahipsiz’ kalmasın kaygısıyla Kenan’a göz yumar demiştik. Ancak kızını bu ilişkiyi bitirmesi için cesaretlendirdi. Dizi sektörüne geleneksel seslenişimizle bitirelim: Daha çok böyle ebeveyn istiyoruz. Ebeveynler çocuklara destek olsun, çocuklar da ona buna muhtaç olacağına kendilerinin sahibi olabilsinler.

Künye
Kanal: Kanal D
Yapım:  Pastel Film
Yapımcı: Yaşar İrvül, Efe İrvül
Yönetmen: A. Volkan Kocatürk
Senaryo: Can Sinan (öykü), Sema Tensi, Direncan Babacan
Oyuncular: Salih Bademci, Hazal Subaşı, Ozan Dolunay, Perihan Savaş, Özge Özberk, Elif Doğan, Teoman Kumbaracıbaşı, Çiçek Dilligil, Ahmet Mark Somers, Engin Yüksel, Fatih Al, Cemal Toktaş, Okan Selvi, Ayhan Bozkurt, Kürşat Demir, Afra Karagöz, Lena Naz Kalaycı, Ömer Toprak Yılmaz, Güzin Usta

Dizicinin Rehberi – Dilek Taşı: Namlunun ucunda Türkiye’nin kaderi