‘Dilek Taşı’, erken veda etti.  Dün 20. bölümüyle final yapan diziye, Figen ve Mustafa’nın sonunda kavuşması damga vurdu. Son sahneyle öğrendik ki biz büyümüş bir Cemre’nin yazdığı anılara yolculuk etmişiz.

Ana karakterlerimiz Mustafa ve Figen (Salih Bademci, Hazal Subaşı) geçen hafta kesin olarak ayrılmıştı. Sebebiyse Mustafa’nın kızı minik Cemre’nin (Lena Naz Kalaycı) bu ilişkiyi istemediğini sanmalarıydı. Milyonuncu kez karar değiştiren çiftimiz bu bölüm son kararını verdi, ayrılığa dayanamadılar ve evlendiler. İzleyici de kararsızlığın getirdiği bu karın ağrısından kurtuldu.

Figen’in anneleri

Bu bölümde Figen’in biyolojik annesi Fatma (Feride Çetin), onu büyüten annesi Asuman’a (Çiçek Dilligil) kim olduğunu itiraf etti. Fatma ve Asuman, düzenlerini bozmamak için bu gerçeği Figen’den saklamaya karar verdi. İki kadının hem birbirlerine hem Figen’e destek olmasıyla Figen’in anneleri meselesi oldukça tatlı bir yere bağlanmış oldu. İleride Figen’e gerçeği söyleyeceklerinden eminiz.

Cemre’nin anneleri

Minik Cemre’nin öldü sandığımız annesi yaşıyordu. Finalde, hastalığının devam ettiğini öğrendik. (O halde bu karakteri neden dirilttiler?) Ameliyat olursa düşük de olsa iyileşme olasılığı olan annemiz, kurtulamazsa Cemre’ye yeniden anne acısı yaşatmamak için kimliğini gizlemeyi seçti. Kızı Cemre ve eski eşi Mustafa’nın hayatına Figen’in girmesine, uzaktan müsaade etti. İyileşirse Cemre ve Mustafa’nın Figen’le kurduğu düzene nasıl dahil olacağı kısmı, diriltilen karakterle ne yapacaklarını bilemedikleri için zamana bırakılmış. Zira yıllar sonrasına atlayan dizi, daktiloda hâlâ annesini beklediğini yazan büyümüş bir Cemre’yle final yaptı. Önceki bölümlerde dış ses hep Figen’e ait olmasına rağmen meğer bu hikâyeyi Cemre’nin kaleminden dinlemişiz.

Karakterleri toparlayalım

🎬 Yan karakterlere kuş bakışı bakarak bu hikâyede bize ne sunduklarını bir toparlayalım. Geçen hafta Efkan Bolatlı (Kürşat Demir), zengin ve oldukça despot babası Dündar Bolatlı’yı (Fatih Al) vurmuştu. Efkan aracılığıyla, babasının sopası altında sevgi göremeden yaşadığı için psikolojik sorunları oluşmuş, şiddete meyletmiş bir gencin yaşamına tanıklık ettik.

🎬 Suç ortağı Kenan’sa (Ozan Dolunay) müstakbel kayınbabası Aras Rona’yı (Teoman Kumbaracıbaşı), ailenin malında hak sahibi olmak için vurmuştu. Diziye ana karakterin nişanlısı olarak oldukça kilit bir pozisyonla giriş yapan Kenan’a yazılan sona bakarsak, maddi hırslar uğruna hayatını mahveden bir gencin hikâyesini izledik.

🎬 İkisine yazılan farklı sonlarsa bize sınıfsal bir mesaj veriyor: Ölmediğini öğrendiğimiz Dündar, oğlu Efkan’ı kendince cezalandırıp konuyu kapatırken Kenan’ı polise teslim etti. Efkan işlediği suçtan ‘yırtabilirken’, onunki gibi nüfuzlu bir aileye sahip olmayan Kenan suçunun bedelini ödeyecek.

🎬 Bir zamanlar Kenan ve Efkan arasındaki kalan, Ronaların kızı Sevda (Elif Doğan), Kenan eğer babasını vurup hapse girmeseydi, sevmediği halde sırf hırs yaptığı için onunla evlenecekti. Sevda’nın kibirli ve kindar karakterinin dizi boyunca hiç gelişim göstermemiş olması, bize hırsın ve öfkenin ruhu kemirdiğini anlatıyor. Aynısı, babaannesi Macide Rona (Perihan Savaş) için de geçerli; zira bu bölüm Macide, torunu Sevda’yla benzerliklerine parmak basarak ona bir nevi el verdi. Büyük resmin verdiği mesaj şu: Küstahlık, öğretilerek aktarılan bir özellik.

🎬 Özgüveni yüksek bir genç kadın olan Sevda’ya tek başına yetebildiği bir son yazmak yerine, zamanında ona şiddet uygulamış ve takıntıyı aşk zanneden Efkan’la bir son yazıldı. İsterdik ki genç bir kadına, şiddete meyilli biriyle bir son yazılmasın. Toplumsal olarak değil karakterler özelinde bakarsak iki toksik kişiye, birbirlerini ya iyileştirecekleri ya da yiyip bitirecekleri toksik bir sonla, bir nevi ceza yazılmış.

Özetle, çoğu izleyici yan karakterlerin hikâyesiyle ilgilenmediğini, ana karakterleri gölgeledikleri eleştirisini sık sık dile getirse de bize kalırsa bu karakterler diziye bolca renk kattılar.

Son söz

🎬 Dizi başladığındaki heyecanımızı anımsıyoruz. Birbirinin kopyası diziler arasında bize soluk olacak, dönem işlerine hasretimizi giderecek umuduyla sıkı sıkı tutunmuştuk ‘Dilek Taşı’na. Ne yazık ki apar topar final yapmak durumunda kalan bir dizi oldu. Genel kanıya göre dizi, reytinge kurban gitti. Peki, neden böyle oldu?

🎬 Yapılan ilk hata, dönemin can alıcı olayının hemen tüketilmesiydi. İlk bölüm 1980 Darbesi’nden birkaç gün önce başlamış, yine ilk bölümün sonunda darbe olmuştu. Darbe gibi büyük bir toplumsal olayın ardında bıraktığı etkileri ve sonuçları inceleselerdi, vadedilen tema kurtarılabilirdi.

🎬 İkinci hata, ekibin birkaç kez değişmesiydi. Dizide rota hep yeniden oluşturulduğu için hedef noktası şaştı: İlk birkaç bölümden sonra dizinin temasına karar verilemedi. Önce toplumsal tema kayboldu. Dedik ki, o halde Mustafa’nın, kızı Cemre’yi resmî olarak tekrar kaydına geçirmek için Ronalarla gireceği savaşı, yani bir baba-kız hikâyesini mi izleyeceğiz? Yoksa Mustafa ile Figen arasındaki aşka mı odaklanmalıyız? Son bölümdeyse dedik ki, biz aslında bir annelik hikâyesi mi izledik? Aslında birkaç ana damarı eşzamanlı yürütmeyi başaran diziler var. Fakat birkaç damardan işleyen ve tutarlı kalabilen geniş çaplı senaryolar, ekibin sürekli değişmemesiyle ve her adımın önceden planlanmasıyla mümkün. Senaryoda yalpalamalar olmasaydı dizi, daha başlamadan arkasına aldığı rüzgârı fırtınaya çevirebilirdi.

🎬 Gösterilen sebeplerden diğeri başroller. Salih Bademci’nin oyunculuktaki başarısı taştırmaya açık değildir diye düşünüyoruz. Hazal Subaşı da gururlu, olgun, sağduyulu bir karakteri çok güzel taşıdı. Fakat başrollerimiz, izleyicinin, özellikle gençlerin ekranlarda görmeye alıştığı, birbirine benzeyen, magazinsel değeri olan veya jön denilen oyunculardan değil. Rastladığımız bu tür yorumların doğruluk payı varsa bile bu, olsa olsa, izleyici olarak bizlerin çiğliği olur.

🎬 Örneğin Netflix, en beğenilen yapımlarında en ünlü ve izleyici garantili, sektör standartlarına en çok uyan oyunculara bel bağlamıyor. Bizde de bu dikiş tutturulabilirse yeni yeteneklere yer açılır. Bu bağlamda sanıyoruz ki ‘Dilek Taşı’nı övebiliriz. Afra Karagöz’le tanıştık örneğin. Dizi, Netflix’in ‘Sıcak Kafa’sında yer alan Hazal Subaşı’nı yeniden karşımıza çıkararak onu etraflıca tanıtmış oldu. Yine başka dizilerden aşina olduğumuz Ozan Dolunay ve Elif Doğan’ın yeteneğini daha net görebildik. En güzeli de, örneğin BluTV’nin ‘Prens’ dizisinde iyi bir karakteri canlandırdıktan sonra bu dizide ters köşeyle kötü birini canlandıran Kürşat Demir’in yelpazesini ve yeteneğini tescillemiş olduk.

🎬 Kostümlerden, atmosferden, sinematografiden ötürü seyir zevkinin oldukça yüksek olması ve de günümüzden bir kaçış sağlaması (nostalji) gibi sebeplerle dönem işlerinde şeytan tüyü var.  Konusu ne olursa olsun, nasıl işlenirse işlensin dört gözle bu yapımları beklemeye devam edeceğiz. Tüm ekibe bize bu atmosferi yaşattıkları için ve emekleri için teşekkür ediyoruz.

Künye
Kanal: Kanal D
Yapım:  Pastel Film
Yapımcı: Yaşar İrvül, Efe İrvül
Yönetmen: Osman Taşçı
Senaryo: Erkan Birgören, Can Sinan (hikâye), Gülseren Aydın (bölüm hikâyeleri)
Oyuncular: Salih Bademci, Hazal Subaşı, Ozan Dolunay, Perihan Savaş, Özge Özberk, Elif Doğan, Fatih Al, Çiçek Dilligil, Feride Çetin, Kürşat Demir, Afra Karagöz, Şirin Öten, Mine Vural, Aydan Akboğa, Lena Naz Kalaycı, Ömer Toprak Yılmaz; Teoman Kumbaracıbaşı, Cemal Toktaş, Ahmet Mark Somers, Turgay Tanülkü.

Dizicinin Rehberi – Dilek Taşı: Bir deneme yanılma öyküsü