Tüm özgüveniyle ve coşkuyla gülümsüyor bir kadın, bir eli de havada. Arkasındaki dövizde Türk işçisi anayasanın bekçisidir yazıyor. Anayasanın ana yasa olarak kabul gördüğü 1960’lı yılların filmi ‘Karanlıkta Uyananlar’ın afişinde Ayla Algan işte böyle bakıyor bize. Ayla Algan deyince kimi bu filmi hatırlar. Kimi için ‘Ah Güzel İstanbul’un Ayşe’sidir. Bazıları onu müzisyen olarak tanır. Birçoğu ise tiyatro oyuncusu olarak bilir. Pek çok oyuncu içinse hocadır o.
Rönesans sanatçıları gibi, koca dünyayı bir sahneye çevirmeyi bilen bir kuşağın temsilcisi olduğu için, sanatın her haliyle kendini ifade etmeyi bilen bir sanatçıydı Ayla Algan. Sinema, tiyatro, müzik fark etmiyordu, her alanda var olabiliyordu. 1930 Kuşağı’na ait olduğu için de her daim çalışıyordu. Ki çalışırken, senaryo okurken dün 86 yaşında yaşamını yitirdi.
1936’da İstanbul’da dünyaya gelip, sanatçı (stilist, ressam, heykeltıraş Nevzat Hanım) bir anne ile Girit göçmeni babanın (Vedat Kasman) kızı olarak sanatçılarla dolu bir atmosferde, Osmanbey-Beyoğlu-Büyükada hattında büyüyen, oyuncu ve ses sanatçısı olarak dönemin etkili simalarıyla çalışan, tiyatro tarihimizin önemli duraklarından LCC Tiyatro Okulu (Language and Culture Center) ile TAL’ın (Tiyatro Araştırma Laboratuvarı) kurucularından olan bir isim Ayla Algan.
Çokkültürlü bir ortamda yetişti
Rengârenk bir dünyanın içinde geçen bir çocukluk… Yarı Türkçe yarı Giritlice konuşulan, yağlıboya kokusunun da şarkıların da eksik olmadığı; şair, heykeltıraş, ressam dostlarla dolup taşan bir baba evi… Kilise ziyaretlerinin de, Kuranı Kerim’i Fransızcadan okumanın da, dans derslerinin de eksik olmadığı bir ilk gençlik… Büyükada’da, çokkültürlü bir komşu çevresiyle geçen yazlar ve hayatının aşkı Beklan Algan’la buluşmasına da vesile olan Anadolu Kulübü akşamları…
Ortaokulu Notre Dame de Sion Lisesi’nde, liseyi Fransa’da Versailles Lisesi’nde tamamlıyor Ayla Algan. Liseden sonra, Beklan Algan ile New York’a taşındıklarında aklında oyunculuk eğitimi yokken yollarını meşhur Actors Studio’ya düşürüyorlar.
Beklan Algan bir maden şirketinde çalışırken, asıl tutkusunun tiyatro ve rejisörlük olduğunun ayırdına varıyor. Actors Studio’nun imtihanına birlikte girip kazanıyorlar. Jane Fonda, Marlon Brando gibi yıldızların hocası Lee Strasberg ile çalışmaya başlıyorlar.
1960’ta Türkiye’ye dönüyor
1960’ta ABD’den Türkiye’ye dönen ikili, Muhsin Ertuğrul’un davetiyle Şehir Tiyatroları’na giriyor. Ayla Algan’ın Türkiye sahnesindeki ilk oyunu ‘Tarla Kuşu’ oluyor. ‘Hamlet’te iki kez Ophelia, bir kez de (erkek olarak) Hamlet olarak sahne alıyor. Paris’te Mehmet Ulusoy’un yönettiği oyunlarda Fransızca başrol oynuyor. Berlin Schaubühne’deki çalışmalarında rol arkadaşları Şener Şen, Tuncel Kurtiz, Kerim Afşar, Macit Koper. Schaubühne’de çocuk oyunları da oynuyor. ‘Keloğlan’da, Algan Keloğlan’ın annesi, oğlu ise Şener Şen…
Beklan Algan’ın rejisör, Ayla Algan’ın oyuncu olarak çalıştığı sürecin sonunda, 1966’da Muhsin Ertuğrul ile ŞT’den istifa edip ilk paralı konservatuvar LCC Tiyatro Okulu’nu kuruyorlar. “Kaygımız oyunculuğun gelişimi üzerineydi, araştırmak, denemek istiyorduk. Kendimizi ve genç oyuncuları geliştirecek alanlar yaratmaya çalışıyorduk” diye özetliyor motivasyonlarını. LCC’yi, üçlünün Şehir Tiyatroları’na döndükten sonra, 1974’te kurum içinde kurdukları Deneme Sahnesi izliyor.
Olympia’ya çıkan ilk Türk sanatçı
1960 ve 1970’lerde şarkıcı olarak da sahnelerde yerini alıyor Algan. Şehir Tiyatroları’dan aldığı izinle gazinoda şarkı söylüyor. Zeki Müren’in alt programında çıkıyor, Yunus Emre şiirlerinden oluşan şarkılı şiirler söylüyor. Bir Orta Anadolu türküsü olan ve herkesin çok eğlenerek dinlediği ‘Koca Öküz’, Algan’ın unutulmaz performanslarından biri olarak müzik tarihine geçiyor. Ki TRT’ye çıkmasıyla Türkiye’nin her köşesindeki insana ulaşıyor. 1972’de Paris’in meşhur konser salonu Olympia’da sahneye çıktığında, burada sahne alan ilk Türk sanatçı oluyor.
1980 darbesiyle gelen 1402 sayılı yasayla Şehir Tiyatroların’dan atılan sanatçılar arasında yer alan ikili, Berlin Schaubühne’den Peter Stein’ın davetiyle Almanya’ya gidiyor. Türk işçiler ve göç temalı öncü oyunlara imza atıyorlar. 1984’te yurda dönüp Bilim Sanat Kültür Hizmetleri Kurumu’nda eğitim vermeye başlayan ikili; bir yandan ünlü çağdaş tiyatro kuramcısı Eugenio Barba ile çalışırken, bir yandan Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Tiyatro Bölümü’nün kuruluşuna omuz veriyorlar.
Algan ikilisi 1402’likler olarak ‘mahkemede aklanınca’ Şehir Tiyatroları’na bağlı Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı’nı kuruyor (1988). Süleyman Velioğlu, Erol Keskin, Haluk Şevket Ataseven, Ediz Tezel ve Çetin İpekkaya’nın da olduğu ‘beyin takımı’yla…
Kaç oyuncu yetiştirdi
Tasavvuf felsefesinden de beslenerek insan varlığının oyuncu olarak konumuna odaklandığı ve ‘pratikteki araştırmasını’ hiç dindirmediği Ayla Algan’ın sanat yolculuğunun son durağı, biriktirdiklerini, keşfettiklerini gelecek kuşaklara aktarmak için eğitmenlikti. Ekol Drama Sanat Evi’nin ardından İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde genel sanat yönetmenliği ve eğitmenlik yapıyordu.
En son Tiyatro Eleştirmenler Birliği’nin Onur Ödülü’ne değer görülmüştü. Ödülün gerekçesi Algan’ın koca sanat üretiminin bir özeti gibiydi: ‘Tiyatro, sinema, televizyon ve müziği iç içe yaşayan, altmış iki yıl önce çıktığı ve hâlâ ayrılmadığı sahnede Hamlet’i oynayan dünyadaki sayılı kadın oyuncu arasında yer alan, yurt içinde ve dışında sayısız ödül kazanan, kurucularından olduğu Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) ile pek çok deneysel projeye imza atarak genç tiyatro oyuncularının eğitimine katkıda bulunan, Yunus Emre’nin şiirlerini, Almanca, Fransızca ve İngilizce şiirli-şarkılı okuyarak tüm dünyaya tanıtan, buraya sığmayacak kadar çok üretimiyle tiyatromuzun durmaksızın çalışan yaşayan efsanesi, oyuncu, araştırmacı, eğitmen, oyuncu koçu Ayla Algan’a verilmesi…’
Çalışmak, üretmek, araştırıp öğrenip yine çalışmak üretmek, öğrendiklerini aktarmak… Ayla Algan dünyayı bir sahneye çevirdi sanatını icra etti, izini bıraktı, bildiklerini aktardı ve gitti. Ve her güzel insan gibi kaldı aklımızda, gönlümüzde…
📌 Ayla Algan için yarın (6 Ocak Cumartesi) saat 10.30’da İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde tören düzenlenecek. Sanatçının cenazesi, Teşvikiye Camii’nde öğle ezanı sonrası kılınacak cenaze namazının ardından Aşiyan Mezarlığı’na defnedilecek.