Münir Özkul, Kadir Savun, Selim Naşit Özcan… Ortak özellikleri sinemamızda baba deyince akla gelen isimler olması. Lakin bir başka ortak özellikleri daha var. Üçü de farklı yıllarda olsa da aynı gün doğdular: 15 Ağustos…
Münir Özkul en babaları. 1925 İstanbul doğumlu. Türk sinemasında babalığın en çok yakıştığı oyuncu zaten. Yaşar Usta, Kel Mahmut, Baba Yaşar… Birçok filmde onurlu, gururlu, ekmeğine, emeğine, ailesine hep sahip çıkan babayı oynadı… Birkaç kuşak ondan öğrendi babalığı, ondan öğrendik evlatlarına şefkatli davranmayı… Bir de her şeye rağmen hayatta omurgalı olmayı da…
Babanın intikamı
Pek bilinmez ama Münir Baba’nın baba gibi dik durmasının hikayesi vardır: 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hemen öncesinde İstanbul Şehir Tiyatroları, ‘Kanlı Nigar’ı sahnelemeye karar verir. Münir Özkul da kadrodadır. Oyun ilk olarak temmuz ayında Uluslararası İstanbul Festivali’nde sahnelenir ve büyük ilgi görür. Oyunun şehir tiyatrolarında sahneleceği zamansa darbe gerçekleşir.
Darbeciler, İstanbul Belediye Başkanı olarak Korgeneral İsmail Hakkı Akansel atar. Akansel’in şehir tiyatrolarına karşı özel bir ‘ilgisi’ vardır. Sırtını cuntaya dayayan Akansel, elindeki gücü her fırsatta şehir tiyatrolarına karşı kullanmakta bir sakınca görmez.
Aslında amacı tiyatroyu tarumar etmektir… Ki sıkıyönetim kanunu ile de tarumar eder ve birçok tiyatrocunun işine son verilir. Böylesi bir atmosferde bir gün Özkul oyun ekibiyle birlikte, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda ‘Kanlı Nigar’ın provasını alırken üniformalı birkaç subay gelir tiyatroya.
Provaları izlemek istedikleri söylerler. Özkul sinirlenir. Sonra subaylar provaya müdahale eder “Paşam da paşam” repliğinin oyundan çıkarılmasını ister. Güya bu repliğin askerleri kötü gösterdiğine kanaat getirilmiştir… Bu çıkış bardağı taşıran son damladır. Özkul hiddetlenir,
subaylara “Siz izin almadan benim yatak odama (çalışma odası) hangi cüretle giriyorsunuz? Ben provayı kesiyorum ve bu oyunu oynamayacağım!” der ve çıkar gider tiyatrodan.
İstifa etmiştir. Ki istifa etmek bir anlamda darbecilere ciddi anlamda kafa tutmak demektir o dönem. Ama istifası kabul edilmez. Hiç düşünmeden tekrar bir istifa dilekçesi daha yazar. Sonra da Bakıköy Ruh Sağlığı Hastanesi’ne gidip yatar.
Genel olarak alkol bağımlılığı nedeniyle hastaneye yattığı düşünülse de Hayati Asılyazıcı’ya göre “Alkol ile alakası yoktur bu yatışın.” Münir Özkul darbecileri kişisel olarak protesto etmektedir…
Zaten bir söyleşisinde de “Askerler bir tiyatroya neden burnunu sokar ki? Doğrusu çok sıkıldın bu olaydan. Tiyatroyu, her şeyi bırakıp akıl hastanesine yattım” diyecektir.
İşte, dedesi ve babası asker olan bir adam darbe sonrası, sıkıyönetim günlerinde darbeci askerlere kafa tutar. Kafa tutmakla kalmaz, darbecilerle kafa da bulur akıl hastanesine
yatarak. Tam da Münir Usta’dan beklenen, bir zekice protestodur bu. Mesaj açıktır: Siz normalseniz ben anormalim.
Yeşilçam’da bütün babacan roller ona yazılır
Kadir Savun Münir Özkul’dan bir yaş küçüktür. 1926 doğumlu. Kabataş Erkek Lisesi’nde okurken Muhsin Ertuğrul’un ‘Bir Millet Uyanıyor’ filminde rol alınca sinema virüsü bulaşır ona. Bir daha da çıkmıyor. Ömrünü Türk sinemasına vakfediyor. 400’e yakın filmde rol alan Kadir Savun sinemamızın en babacan oyuncusudur. Bu bilindiği için babacan roller de ona yazılır. Dertlenen, başı sıkışan, akla ihtiyaç duyan onun yanında soluğu alır. Bazen tek lafıyla bir mahalleyi ayaklandırır. Bazen de susturur. Kimse onun sözünün üzerine söz söylemez. Korkudan değil saygıdan. Böyle bir babalıktır onunkisi…
Lakin Savun 1962’de ‘İkimize Bir Dünya’ filminde farklı bir rolle ve şahane bir performansla seyirci karşısına çıkar. John Steinbeck’in ‘Fareler ve İnsanlar’ filminin serbest uyarlaması olan filmde Savun, güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk Lennie karakterinden ilhamla Durmuş’u oynar.
Filmlere zor yıldız vermesiyle bilinin sinema yazarı Tuncan Okan filmle ilgili “Hayret!.. Türk sinemasında akla gelmeyecek, hele böyle keşmekeşin içinde hiç ümit edilmelecek bir sıçrama… Nasıl olmuş havsalamız almıyor” yazar.
Savun performansıyla övgüler alsa da hatta yılın erkek oyuncusu seçilse de bu performansı hafızalara kazınmaz. Çünkü film kayıptır. Agah Özgüç “Kimine göre TRT arşivinde unutulmaya ya da çürümeye terk edilmiş” diyerek filmin nerede olabileceğine dair adres de gösterir. Ama film hala kayıptır.
Lakabı babadır
Selim Naşit Özcan, 1928 doğumludur. Babaların en küçüğü. Türk tiyatrosunun ünlü tuluatı Naşit Özcan’ın oğludur. Kardeşi Adile Naşit gibi o da sahneye doğanlardan biridir. Babası oyuncu olmasını istemese de o sahne tozunu yutmuştur bir kere. Hayatını adar diğer babalar gibi mesleğine.
Lakabı babadır zaten. Ömrü ağırlıklı olarak sahnede geçse de 60’a yakın filmde rol alır. Ömer Vargı’nın yönettiği Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’un rol aldığı ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ın babasıdır. İyi babadır ama biraz huysuzdur. Eee haklıdır da evlatları hayırsızdır. O da durmadan şikayet eder bu duruma.