İstanbul Tiyatro Festivali, Melih Cevdet Anday imzalı ‘Müfettişler’ ile başladı. Engin Hepileri 12 Mart’ın alacakaranlık ortamında doğan zorlu metni başarıyla ayağa kaldırmış. Oyun en çok Erkan Kolçak Köstendil’in yüksek performansıyla konuşulacak.

“Biz cenazelerimizi hep içeride tutarız. Bu yüzden daraldıkça daralıyor koca ev.”

Melih Cevdet Anday’ın, 12 Mart Muhtırası’nın ülkeyi alacakaranlık kuşağına soktuğu bir dönemde yazdığı ‘Müfettişler’; işkenceler altında alınmaya çalışılan itiraflara, eyleme geçemeyen insanların kapandıkları evlerindeki sıkışmışlıklara, koca bir ülkenin üstüne çöken pus dolu korku iklimine dair göndermelerle dolu bir oyun. Dün gece, Uniq İstanbul’da, Tiyatro İn yapımı ve 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılış oyunu olarak sahnedeydi.

Engin Hepileri’nin rejisiyle izleyeceğimiz oyunun –ne yazık ki metnini daha önce okumuş değildim- seyri zor bir iş olacağını tahmin etmek zor değildi. Tiyatro yazınımızın kült, öncü ve çağının hem ötesinde hem de tam göbeğinden ses veren Melih Cevdet Anday’ın metinlerini; döneminin koşullarını göz ardı etmeden okumak, anlamaya çalışmak elzemdir çünkü… 70’ler Türk tiyatrosunun incelikli kalemidir Anday ve ‘Mikadonun Çöpleri’ başta olmak üzere, oyunlarında 70’ler Türkiye’sinin yılgın, bıkkın, eylemsiz insanını sahneye iter; dönemin korku dolu iklimini her cümlesinde hissettiren metinler yazmıştır.

Erkan Kolcak Köstendil ile Aslıhan Gürbüz ‘Müfettişler’de başrolde oynuyor. 

Zor bir metin, tertemiz bir reji…

İstanbul Tiyatro Festivali’ni açan ‘Müfettişler’, oyuna giderken duyduğum ‘endişe’yi gani gani aşan bir işti. Sahnede tertemiz, pırıl pırıl bir reji, iyi oyunculuklar, bu yer yer anlamlandırması zor olabilecek metni ayaklandıran iyi bir koreografi ve oyunun gerilimli absürd kıvamını yaratan bir ışık ve ses/müzik tasarımı vardı. İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılış oyunu olarak daha yüksek bir heyecan ve coşku dolu bir oyun bekleyen seyirciyi bir parça hayal kırıklığına uğratmış olabileceğini cepte tutarak söylüyorum; Melih Cevdet Anday’ın bu zorlu metnini başarıyla ayağa kaldırmış bir oyun izledik dün gece…

Oyun ‘tarafını’ daha başlamadan –ön sıralarda oturan şanslı seyircinin rahatça fark edeceği üzere- kocaman puntolarla hazırlanmış ‘Kıyı gazetelerini’ kaplayan başlıklardan belli ediyor: Ölümler, doğumlar, kazalar, evlenmeler falan… Bildik gazete haberleri mi? Bir başlıkta ‘Ölülerle doğumlar birbirine karıştı’ diyor mesela… (Oyun için hazırlanan bu gazeteler hazırlanırken henüz ‘Yenidoğan Çetesi’ ayyuka çıkmamıştır diye geçiriyorum içimden…)

Sahnenin odağındaki gazete yığınının altında bir adam yatıyor. Gerilimli bir müzik/sesle başlayan ön oyunla birlikte orta yaşın üstündeki bu adam, evin içinde saklanacak yer arayan bir devinim halinde. Gazete yığınının altından çıkan evin erkeğini, Erkan Kolçak Köstendil’den izleyeceğiz. Artık 50’sine gelmiş, emekli bir devlet memuru olduğunu öğreneceğiz. Eş zamanlı olarak karısı giriyor sahneye, hayat normal akışında devam ediyormuş gibi davranıyor, fasulye ayıklıyor masaya oturup. Aslıhan Gürbüz’ün sırtlandığı ‘evin hanımı’, belinde önlüğü, sırtında şalıyla çok daha hayat dolu, görünürde. Adam ise hem tedirgin hem tıknefes. Bir şeylerden kaçıyor, pencerelerden en çok da, dışarıya bakmamaları gerekiyor(muş) zira, robdöşambrının bir kenarını kendine siper ederek ürkek ürkek dolanıyor evin içinde.

Anlıyoruz ki bu, anılarıyla dolu evi satıp, denize 20 metre mesafedeki, “en sonunda mutluluğu yakalayacakları” o hayal eve taşınmak istiyorlar. Pencerenin dışındaki adamlar kim peki? Evin alıcıları mı yoksa korkuyla bahsettikleri müfettişler mi? Birazdan onlarla da tanışacağız, senkronize hareketleriyle –gülünç bir halleri var evet ama sinir bozucu oluşları daha da baskın- iki adam az sonra evin içine girecek. Onlarla birlikte şu malum korku iklimi de ete kemiğe bürünecek sanki. Kadir Çermik ile Burak Altay fötr şapkaları, takım elbiseleri, eşzamanlı tepkileriyle tek adam gibi, bir yandan da birbirlerini tamamlayan bir çarkın dişlileri sanki…

‘Müfettişler’de Kadir Çermik ile Burak Altay’ın canlandırdığı karakterler korku iklimin görünür aktörleri. 

1970’ler mi 2020’ler mi?..

‘Müfettişler’, Melih Cevdet Anday’ın 1970’lerin Türkiye’sinde bireyi ezen, aykırı sesleri bastıran, kendi istekleriyle evlerinin içine hapsolmak durumunda kalan, dışarıdaki seslere kulaklarını tıkamayı kabullenen ve mutluluğu belirsiz bir gelecekte arayan, eylemsizliğe mahkum edilmiş sıradan insanın dünyası üzerine bir oyun. Ve Anday’ın dünyadan çağdaşları Ionesco gibi, Beckett gibi büyük yazarların çizgisinde, soyut, absürd bir janrda yazılmış bir iş. En başından beri ‘zor metin’ vurgusu yapmam da bundan. Engin Hepileri başta olmak üzere tüm Tiyatro İn ekibi bu bilginin ayırdında olarak girmiş bu ‘iddiaya’ belli ki. (Oyunu izlerken kendimi seyirciyi ikiye bölen Oyun Atölyesi yapımı ‘Kel Diva’yı düşünürken buldum.)

Oyunu, tiyatronun maalesef sıklıkla eğlenceye, rahatlamaya ve maalesef çokça da ‘ünlü görmeye’ indirgendiği günümüz Türkiye tiyatro ortamını düşünerek izledim. Bu açıdan hakiki bir ‘iddia’, ‘Müfettişler’i sahnelemek. Öte yandan Hepileri’nin rejisi bir o kadar berrak ve net. Belki sizi duygudan duyguya sürüklemeyecek. (Çiftin deniz kenarındaki ev hayalini konuştuğu, fondaki perdenin de video tasarımla denize dönüştüğü sahne, günümüz Türkiye toplumunda orta sınıfın bugün yaşadığı sıkışmışlığa, mutluluk arayışına en yakın duygu uyandıran yerdi.) Ama oyunun derdini fark ettirmek konusunda zorlandığını söylemek de haksızlık olur.

Eve giren müfettişlerin tekinsiz ve ürkütücü halleri gayet açık mesela… Ama dahası da var: Çiftin arasındaki konuşmalar, müfettişlere verdikleri yanıtlar, dışarıdaki hayata karışamamaları ya da bu evden kaçıp kendilerine yeni bir ev kurduklarında kavuşacaklarını sandıkları mutluluk özlemi, geçmişle aralarına bir perde çekme arzusu ve hatta geçmişi değiştirme itkisi… Birbirlerini çaresizce ikna etmeye çalıştıkları, “Hiç cenaze çıkmamıştır bu evden… Hele çocuk cenazesi, hiç!” yalanı misal… Ya da adamın kaybettiğini sayıkladığı belleği…

Oyunun 70’lerden ses vermesine dair sahnede özel bir vurgu olmaması, belki metnin orijinine vakıf olmayan seyirciyi es geçmek sayılabilir. Her ne kadar dekor öğeleri dönemin ruhunu yansıtsa da metnin çıkış noktasını ‘keşfetmek’ için seyircinin dersini bir parça çalışıp gelmesi ya da çiftin konuşmalarındaki kodları çözmeye biraz çabalaması gerekebilir. Öte yandan buna aslında hiç gerek de yok kanımca. Bu bilgiye vakıf olmadan da geçmişten bugüne paralel giden hatta kolayca kendi gerçekliğimize yer buluyoruz ne yazık ki…

‘Müfettişler’in müziğini Kenan Doğulu yaptı.

Bir süre Erkan Kolçak Köstendil övebiliriz…

Böyle sıralayınca karanlık, yer yer bunaltıcı bir oyun gibi tınladığını fark ederek böleyim kendimi: ‘Müfettişler’, 70’lerde yazıldığı halde bugünkü ahvalimizi de tam kalbinden anlatan bu oyun. Engin Hepileri’nin rejisiyle, en çok da başarılı oyuncu yönetimiyle absürdün, hem de gerilimli bir absürdün hakkını veren bir iş. Daha en başından Köstendil ile Gürbüz’ün beden ve ses kullanımında hissedilen bir fark bu.

Uniq İstanbul’daki ilk gösterim ne yazık ki sık sık kafa mikrofonlarının teknik kusurlar göstermesi sebebiyle seyir açısından sıkıntı yarattıysa da oyunculuklar, özellikle de Erkan Kolçak Köstendil’in performansı oyunun gerilimli absürd tonunu layıkıyla taşıdı. Erkan Kolçak Köstendil’in ‘Müfettişler’deki oyunculuğunun bu sene çok konuşulacak erkek oyuncu performanslarından olacağını şimdiden not edelim. (Bedeninin devinimlerinden ses kullanımına ve bakışlarına her haliyle…)
Naçizane, oyunun girişinin (meseleye dahil olma halimizin serileşmesi adına) bir parça kısalması gerektiğini düşünsem de sırf Köstendil’in, misal 10 oyun sonra, performansındaki çıtayı daha ne kadar yukarı taşıyacağını görmek için ‘Müfettişler’i tekrar izlemek isterim.

Asıl itirazımsa seyirciyi içine dahil etmekte bir parça zorlanacak bu oyunun süresine dair değil. Oyun; Uniq İstanbul gibi geniş bir sahnedense seyirciyle hikâyenin hemzeminde buluşacağı ve ev içindeki o sıkışmışlık halinin daha dar bir alanda sahneleneceği bir mekâna ihtiyaç duyuyor. Bizi de içinde kaybetmeye namzet bu korku/baskı/belirsizlik atmosferini hissetmemiz için daha ‘samimi’ bir sahne alanına ihtiyaç duyuyor oyun.

Bugün kaç ölü var, saydınız mı?

70’ler göndermeli dekor parçaları ve gerilimi parça parça içimize işleyen ışık tasarımında Cem Yılmazer’in, aynı gerilim hattını kulaklarımıza taşıyan müziklerde Kenan Doğulu’nun maharetli elleri/kulakları/gözleri var. Koreografiyi başarıyla kuran Büşra Firidin ise bu çoklukla durağan ve karamsar metne kelimenin gerçek manasıyla hareket katmış.

Anday’ın 70’lerin Türkiye’sinden yazdığı ‘Müfettişler’ ne yazık ki 2024 Türkiye’sine dair de çok fazla şey söylüyor. Hem, biz de, oyunun endişe içindeki, ensesinde müfettişlerin soluğunu her daim hisseden ama içten içe de sürekli “İkimiz de suçsuzuz, mutluluğu hak ettik” diyen emekli memuru gibi, okuduğumuz haberlerde bugün kaç ölü olduğunu sayıp sayıp unutmuyor muyuz?

Müfettişler / Tiyatro İn
Yazan: Melih Cevdet Anday
Yöneten: Engin Hepileri
Oyuncular: Erkan Kolçak Köstendil, Aslıhan Gürbüz, Kadir Çermik, Burak Altay
Süre: 85 dakika
Ne zaman, nerede: Bu akşam 20.00’de Maximum Uniq Hall’de.
Bilet fiyatları: 450, 550, 800, 950 ve 1100 TL.