Henüz kariyerinin ilk basamaklarında dolaşan İngiliz yazar GH Fretwell, yeni kitabını tanıtmak için tura çıkar. Kendisiyle pek de ilgili görünmeyen eşiyle vedalaşır, yola koyulur ve trenle, farklı bir kentteki imza günü için harekete geçer. Yolculuk bitip garda indiğinde onu karşılayan kişi içinde kitapları olan eski tip bavulunu alır, arabayı getirmek üzere gider ve ardından sırra kadem basar. Şikâyet için kapısını çaldığı karakolda Fretwell’e yeterli ilgi gösterilmez, muhatap olduğu memur kayıtsız birkaç soruyla meseleyi geçiştirir ve nihayetinde sadece bavulun ‘eski püskü’ oluşuna kulak kabartır.
Tuhaf bir serüven…
Sonraki aşama okurlarıyla buluşacağı ve romanını imzalayacağı kitapçının yolunu tutmaktır. Burada eşiyle aynı ismi (Rebecca) taşıyan bir görevli vardır, birlikte bir süre beklerler ama imza gününe kimse gelmez. Rebecca dışarıda bir yemek randevusu olduğunu söyleyerek yazarıyla vedalaşır, Fretwell ise otelinin yolunu tutar. Lakin ortada yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu kesindir.
Farklı bir imza buluşması, yine ilgisizlik, kaldığı yerdeki odasının değiştirilmesi, yayıncısı yerine buluşmaya ‘Şiir editörü’nün gelmesi, Rebecca’nın kaybolması, şehre korku salan (‘Karındeşen Jack’ esintilerinde) bir seri katilin varlığı, polisin kendisini tuhaf sorular (ki onlara göre bunlar ‘rutin sorular’dır) eşliğinde sorguya çekmesi vs. derken klasik bir kitap tanıtım turu ve çabası, bambaşka yönlere yelken açan tuhaf bir serüvene dönüşür…
Bir girdabın içinde sürüklenmek
‘Breakfast After Noon’, ‘Slow News Day’ ve ‘Skeleton Key and Love Fights’ adlı yapıtlarıyla tanınan İngiliz karikatürist ve illüstratör Andrew Watson’ın (ki (Andi Watson’ ismiyle biliniyor) son çalışması ‘Turnede Bir Yazar’ın (‘The Book Tour’) konusu özetle böyle.
1969 doğumlu sanatçının yetişkinlere yönelik ilk kitabı niteliğindeki bu grafik roman genel çizgileri itibariyle ana karakterini ve de dolayısıyla okurunu büyük bir girdabın içine çekiyor ve oradan çıkmak için verilen mücadelenin izlerini sürüyor. Hoş, kitabın tanıtımında bu atmosfer ‘Kafkavari’ olarak nitelendirilmiş ama ‘Turnede Bir Yazar’ın sayfalarında dolaşırken bir Hitchcock filminin görüntülerde ya da ‘Alacakaranlık Kuşağı’nın içinden çıkılmaz dehlizlerinde geziniyormuş ve çırpındıkça daha çok batıyormuşsunuz türünden bir hissiyata kapılıyorsunuz.
Andi Watson’ın metnini de kendisinin kaleme aldığı bu yapıtta kurulan iskelet son derece etkileyici. Ve bu iskeletin üzerine inşa edilen öykünün giriftliği, GH Fretwell’in altından kayıp giden her zeminde tutunma çabası, adeta etrafındaki her şey dağılırken sığınılacak bir dal, yer, ada ya da kara parçası bulamaması, kendisinden şüphe edecek noktaya gelmesi okur olarak sizi her yeni sayfada gizemi artan bir entrikanın içine dahil ediyor ve hayranlık uyandırıcı bir ustalıkla tuhaf ama zevkli bir yolculuğun tanığına dönüştürüyor.
Yazarların da dertleri var!
Ben kitabın esrarı kadar çiçeği burnunda bir yazarın eserlerini tanıtma yolculuğundaki durakları, dönemeçleri, yaşadığı dertleri sayfalarına taşımasını da sevdim, beğendim. İmza günü telaşları, ‘Okurlar gelecek mi?’ gerilimi, bir yazarın kendi yapıtlarının kitapçıdaki yerleri, konumları üzerinden kendisine biçilen değere ilişkin hassasiyeti, yayıncıyla buluşma ve burada yeni beklentiler, hedefler üzerine muhabbet, her yeni günde gazetedeki edebiyat köşesine göz atarak ‘eleştirmen’ denilen cavanar (!) kitap hakkında ne demiş, daha doğrusu kitabı köşesine taşıma ‘zahmetine’ girmiş mi türünden kaygılar, beklentiler vs vs… Bütün bunların hepsi elinizdeki grafik romana yönelik ilgiye yükselten kimi detaylar…
‘Josef K.’ya selam olsun…
‘Turnede Bir Yazar’, ayrıca Andi Watson’ın sempatik, çoğu kez mimiklerin ve ifadelerin yansıdığı yüz çizimlerine odaklanan stili (bende hafiften Jean-Jacques Sempé tadı da uyandırdı) de kitabın cezbedici yanlarındandı.
Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir imza serüveni, giderek dallanıp budaklanan bir labirent ve ana karakter GH Fretwell’in tanıttığı kitabının taşıdığı isim olan ‘K Olmadan’la Kafka’nın ‘Dava’sındaki Josef K.’ya yapılan gönderme derken Baobab Yayınları’ndan çıkan ve Mehmet Burak Kalleci’nin çevirisiyle dilimize kazandırılan bu grafik romanı gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Kara mizahın sınırlarında dolaşan Watson’ın yapıtının türünün birçok örneğinde olduğu gibi ‘hazır senaryo’ niteliği taşıdığını da belirteyim. İyi okumalar diyorum…