İlk kez 2004 yılında yayımlanan Ivan Vladislavic’in ‘Parçalanmış Bakış‘ı, orta sınıftan, orta yaş gurubundan, hayatta umduğunu bulamamışlık paydasında birleşen dört adamın gündelik hayatlarından kesitler vererek kurgulanmış. Söz konusu kesitlerin Güney Afrika ile metaforik bir ilişkisi var; ülkenin ve toplumun parçalanmış halini temsil ediyorlar.
İlk hikaye, ‘Villa Toscana’, 1996’da büyük karışıklığa neden olan -ilk ırk ayrımı yapmayan- nüfus sayımı anketinin yeniden düzenlenmesinde çalışan istatistikçi Les Budlender’ın seyahatlerini anlatıyor. Varlıklı kesime hitap eden Villa Toskana sitesini ziyaret ettiğinde ev sahibi kadından etkilenecektir Budlender. Akşamları onunla ilgili hayaller kuracak, anketi düzeltmek bahanesiyle ziyaretlerini sıklaştıracak ama ne yazık ki umduğunu bulamayacaktır. Gerçeğe, renksiz ve neşesi rutin hayatına geri dönmek zorundadır.
Olaysız bir bölüm ancak bu tuhaf, detaylara takıntılı, her şeyin yanıtını sayılarda arayan karakter sayesinde romanın bütününe yayılan pek çok tema görünürlük kazanıyor; trafik düzenindeki karmaşa, Güney Afrika’da sayıları hızla artan Afrikalı göçmenler, yoksulluğa vurgu yapan istatistikler, toplumun sınıfsal yarılmışlığı…
Pozitif de olsa ayrımcılığın simgesi
Gerek zenginler ve yoksullar, gerek siyahlar ve beyazlar arasında olsun söz konusu yarılmışlık ‘Afritüt Sosu’ adlı ikinci bölümde daha belirgin. Siyahlar için yapılan konutları kontrol etmek için yeni bir yerleşim bölgesini ziyaret eden mühendis Egan, önce nihayet bir eve sahip olan siyahi bir kadının şikayetlerinden rahatsızlık duyar – alttan alta yoksulların şimdi ellerine geçenlere memnun olmaları gerektiğini düşünür- sonra siyahi politikacı ve yerel yöneticiler tarafından davet edildiği yemekte, lokantada ırksal olarak karışık tek masada oturan beyaz bir adam olarak ilerici bir tavır sergilediğini düşünür ama konuşulan dili anlayamadığı için kendisini dışlanmış hisseder.
‘İlginç Şeylerin Kullanıcısı’ adlı bölümün kahramanı siyahi bir sanatçı olan Simeon. Sergisinin kapanışının ardından düzenlenen kutlama yemeğinde sanatçı arkadaşlarıyla buluşuyor. Derisinin rengi siyah olsa bile Simeon da önceki bölümlerdeki beyaz kahramanlar gibi kimlik sorunları yaşıyor. Çünkü bulunduğu alanda o, belki de sadece ten rengi nedeniyle ilgi/kabul gören biri. Pozitif de olsa ayrımcılığın bir simgesi. Bu bölümde gündelik hayatla ilgili temaları sanat üzerinden sorguluyor Ivan Vladislavic.
Son bölümde ‘Timsah Köşkü’nde, şantiyeler için reklam panoları yapan müteahhit Gordon Duffy’nin trafikte sıkışıp kalması, unuttuğu cep telefonunu aramak için şantiyeye dönmesi ve maruz kaldığı şiddet konu edilmiş. Yeni Güney Afrika’nın yırtıcılığını Amerikan Rüyası ile birleştiren, Johannesburg’un normalleşmesinin imkansızlığını hissettiren kötümser ve sert bir son…
‘Hayal kırıklığına uğranmış bir dönemde yaşıyoruz’
Vladislavic, ‘Parçalanmış Bakış’ı yazarken Güney Afrika’da ırkçı rejimin sona ermesinden sonraki yılları yansıttığını söylüyor: “İnsanlar ayrı tutuldukça ayrı tutulan kültürün yönleri şimdi aynı yeri işgal ediyordu. Daha önce duymadığınız dilleri duyuyordunuz. Ulusal ağlarda daha önce duymadığınız müzikleri duyuyordunuz. Bir akış ve olasılık duygusu vardı.”
Ne var ki bu iyimser hava uzun sürmemiş: “Şimdi çok daha hayal kırıklığına uğramış bir dönemde yaşıyoruz. Toplumdaki bölünmelerin yeniden sertleştiğini düşünüyorum.” İşte bu fikriyattan hareketle ‘Parçalanmış Bakış’ta umutla hayal kırıklığı arasındaki geçiş sürecine, bölünmelerin yeniden keskinleşmeye başlamasına odaklanıyor.
Roman orijinal adını -‘Exploded View’- mühendislik çizimlerinde bileşenlerine ayrılmış bir nesneyi göstermek için kullanılan bir teknikten almış. Kurulumunu kendinizin yapacağı bir eşyanın kullanım kılavuzundaki resimlerini getirin aklınıza, hani bütün parçaların -havada asılı duruyormuşçasına- dağınık olarak bir arada bulunduğu görüntüyü. Vladislavic’in ifadesiyle “Bu, şeylerin ya mükemmel bir şekilde birbirine uyabileceği ya da birbirinden uzaklaşabileceği bir askıya alma görüntüsüdür. Mobilyaları bir araya getirmeye çalışan herkes bu duyguyu bilir.”
Apartheid sonrası yaşamı oluşturan insanların, mekanların, eşyaların, genel olarak sosyal ve fiziksel alanın karmaşık etkileşimlerini göstermek için kaleme alınan romanın kurgusu işte bu görüntüleme tekniğine dayanıyor. Esinlendiği kişi ise soyut düzeyde çalışan ama aynı zamanda Johannesburg ve Güney Afrika’nın maddi kültürüyle derinden bağlantılı olan kavramsal bir sanatçı; Joachim Schonfeldt. Daha doğrusu Schonfeldt’in dört adamın profilden verilmiş bedensiz yüzlerini gösteren bir tasarımı…
Kentler insansız değildir
Roman kişileri; ulusal nüfus sayımında çalışan bir istatistikçi, belediye adına sıhhi tesisat denetlemesi yapan bir mühendis, soykırıma ilişkin eserleriyle tanınan bir sanatçı ve şantiyelere reklam panoları diken bir müteahhit. Hepsi de -Güney Afrika ve Johannesburg kenti özelinde- hızla değişen, ayak uydurmakta zorlandıkları bir dünyayı anlamlandırmaya çalışıyor.
Karakterler birbirleriyle hiç karşılaşmasalar bile hikayeleri mekanlarla, simgesel yapılarla, hızla büyüyen kentin kaotik yapısıyla, diğer insanlarla ve yinelenen temalarla birbirine bağlanıyor. Söz konusu bağlantı ‘Parçalanmış Bakış’a romana özgü bir bütünlük kazandırmış. Ancak temasal bağlantıları kurmayı biraz da okuyuculara bırakıyor Vladislavic; “Parçaları kendiniz için inşa ederseniz birbirine uyacak ya da bunu yapmak istemeyen bir okuyucuysanız dağılacak bir dizi bileşen var romanda.”
Buraya kadar hep birbiriyle kesişmeyen dört karakterden söz ettim. Ama onlar kadar önemli beşinci bir karakter daha var; Johannesburg kenti. Kente yapılan vurguda kuşkusuz Ivan Vladislavic’in deneyimleri etkili olmuş. Zira yazarlığının yanı sıra uzun yıllar boyunca kentsel mekanın organizasyonu ve kentsel gelişim alanında projeler düzenleyen Vladislavic, son 40 yıldır yaşadığı şehir olan Johannesburg’a derinlemesine nüfuz edebiliyor.
Çarpıcı bir kent portresine bakıyoruz
‘Parçalanmış Görüntü’ Johannesburg’un dört bir yanında, ama en çok da -‘toplumun uç noktalarının birbirine sürtündüğü’- metropolün çevresinde geçiyor. Çağdaş Johannesburg’un ‘sabit alanlar (evler, ofis binaları, alışveriş merkezleri, sokaklar, uazaklardaki şantiyeler, villa kentler), hareketler (insanların, malların, paranın, bilginin) ve bu hareketleri hem kolaylaştıran hem de düzenleyen mekanizmalar (trafik ışıkları, çevre yolları, fiber optik kablolar, cep telefonu kuleleri) arasındaki neredeyse anlaşılmaz derecede karmaşık etkileşimleri içeren’ çarpıcı bir portresine bakıyoruz. Ve bu portre yazarın etkileyici diliyle neredeyse fotoğrafik bir nitelik taşıyor.
Dört bölümden oluşan romandaki hikayelerde mekanlarla birlikte sıradan insanların hayatlarına da nüfuz etmesini biliyor Vladislavic; düşüncelere, tavırlara ve ince ayrıntılara olan ilgisi, bize çok uzak bir coğrafyadan da olsa okuyucunun kolayca tanıyabileceği ve yakınlık kurabileceği karakterler yaratmasına imkan sağlamış.
Anlatılanların turizm broşürlerindeki harika Güney Afrika’ya hiç benzemediğini hemen farkedeceksiniz. Zira modern Johannesburg kaotik bir dönemde, altyapıya, şehir ve nüfus planlamasına hiç uyulmadan, yöneticilerin hatalarıyla büyümüş bir şehir. Bir toplum inşa etmenin veya yeniden inşa etmenin doğasında var olan düzen ve kaos arasındaki kırılgan dengeyi hissedebiliyoruz. Romanda vurgulanan çarpıklılar “idealler ve gerçeklik arasındaki uçurumun bir yansımasıdır”.
Apartheid sonrasında kentin hızla değişen, labirentimsi sosyal ve fiziksel coğrafyalarını haritalama girişimi olarak da niteleyebileceğimiz ‘Parçalanmış Bakış’ta erkeklik halleri, ırksal yapıların analizi, paradigma kayması, tarihsel amnezi gibi pek çok önemli temayı tartışmaya açabiliriz. Ancak bana göre hatırlattığı en önemli gerçek kent yaşantısını, kent kültürünü ve insan emeğini hesaba katmayan bir iktidarın yeni bir kent, yeni bir toplum, yeni bir hayat inşa etmesinin mümkün olmayacağıdır.
Yaşadığı kentin yazarı
Ivan Vladislavic, 1957 yılında Pretoria’da doğdu ve halen Johannesburg’da yaşıyor. ‘The Restless Supermarket’, ‘The Exploded View’ ve ‘Double Negative’ adlı romanların yanı sıra ‘101 Detectives’ ve ‘Flashback Hotel’ adlı öykü kitaplarının da yazarı. Johannesburg üzerine yazdığı metinleri 2006 yılında ‘Portrait with Keys’ adlı kitabında topladı. Mimari ve sanat üzerine çeşitli kitapların editörlüğünü üstlendi ve halen ara ara sanatçı ve fotoğrafçılarla çalışmalar yapmayı sürdürmekte. Fotoğraf sanatçısı David Goldblatt ile yürüttüğü TJ/Double Negative adlı ortak projeyle 2011 Kraszna-Krausz en iyi fotoğraf kitabı ödülünü kazandı. Çalışmaları aynı zamanda Sunday Times Kurgu Ödülü, Alan Paton Ödülü, University of Johannesburg Ödülü ve Yale University Windham-Campbell Kurgu Ödülü’nü de kazandı. Halen Wits Üniversitesi’nde Yaratıcı Yazarlık Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor.