Sezonun en yenilerinden biri ‘Aile Yalanları’. Ve son izlediğim oyunlar arasında beni en çok tatmin eden iş oldu bile. Çağdaş Türk edebiyatının her yeni kitabını sarmalayarak okuduğum ismi Nermin Yıldırım’ın kaleminden çıktığı için mi… Edebiyat eserlerini sahneye uyarlama konusunda adım adım olgunlaştığına şahit olduğum Hakan Emre Ünal yönettiği için mi…
En son ta 2014’te ‘Kalp Düğümü’nde izleyebildiğimiz Melisa Sözen nihayet ‘sahalara’ –ve yağ gibi akıp giden bir oyunculukla- döndüğü için mi… Ülkü Duru’yu seyretmelere zaten hiç doyamadığım için mi… Pek çok ekran işinden maharetine hayran olduğum Müfit Kayacan’ı bu kez sahnede izlemenin verdiği, oyunculuk tonundan direkt koltuklarımıza geçen muzip keyif için mi… Yasin Gültepe’nin eksiği/fazlası olmayan, hikâyeyi sadelikle sarmalayan sahne ve ışık tasarımı için mi…
Hepsi tabii: Gülmeden izlediğimiz sahne sayısı hayli az olan, finale doğru usul usul ağlatan ‘Aile Yalanları’nı, tüm bu unsurlarını birbirine sakince teğellemeyi başardığı için çok sevdim sanırım.
Zorlu PSM ve TOY İstanbul’un ortak yapımı olan oyun, pek çok yapım tiyatrosunun denediği ama çok az başarılabilen bir ‘formül’ü tertemiz bir şekilde çıkarıyor karşımıza. Formül sözcüğünü olumsuz bir yerden kullanmıyorum. Bilakis, kendi işlerini üretmeyen bir topluluk değilseniz de iyi bir üretim ekibi kurarak ve yaptığınız işe inanarak yol aldığınızda; nitelikli, izleyenin duygusal bağ kurabileceği, nicelik açısından da seyirci hedefine erişebilecek oyunlar yaratılabileceğinin şık bir örneği olmuş ‘Aile Yalanları’.
Başarılı bir edebiyat uyarlaması
Hikâye, yazdıklarıyla pek çok, kez ailenin dikenlerini usulca çıkarmayı başaran Nermin Yıldırım’ın ‘Bavula Sığmayan’ adlı öykü kitabındaki, oyunla aynı adlı novelladan sahneye çıkmış. Son dönemin (senelerdir oynadığı halde bu aralar tabiri caizse ‘patlayan’) en çok konuşulan oyunlarından ‘Dirmit’i de Latife Tekin’in romanından sahneye başarıyla uyarlamış olan Hakan Emre Ünal, bu kez Yıldırım’ın novellasını leziz bir rejiyle oyun kimliği kazandırmış. Metnin uyarlamasında, yazarı Nermin Yıldırım’ın imzası var. Yıldırım’ın tatlı/ekşi, pek tanıdık, naif ama içi dopdolu bu çekirdek aile öyküsünün edebi lezzeti sahnede varlığını her an hissettiriyor. Edebiyat uyarlaması olup da orijinal eserin enerjisinin, yazarın dilinin özgünlüğünün ortadan neredeyse yok olduğu oyunlar sık çıkabiliyor karşımıza. ‘Aile Yalanları’nda Nermin Yıldırım’ın takipçilerinin rahatça hissedeceği gibi, öykünün kendisi de üç kişilik oyunun dördüncü karakteri gibi sahnede. Olması gerektiği gibi yani…
Tek olay, üç ayrı göz
Bekar, genç bir kadın olan Belgin’in annesinden gece vakti aldığı telefonla açılıyor hikâye. Annesinin ‘kötü haber’i üzerine ve biraz da emrivakiyle apar topar anne-babasının yaşadığı Gönen’de bulur kendini Belgin. Ve 74 yaşındaki babası Kamuran ile 68 yaşındaki annesi Müzeyyen’in ‘oyunları’ arasına düşer…
Hikâyeyi üç karakterin kendi köşelerinden/gözlerinden izletiyor bize reji. Hayatı mutfağa sıkışmış anneyi tencere tavaların asılı olduğu mutfak alanında, babayı elinde bulmacasıyla okuma koltuğunda, Belgin’in de anne-babasının arasında ya da kendi evindeki kanepesinde izliyoruz daha çok. Üç ayrı gözden, üç ayrı anlatım diliyle öğreniyoruz olan biteni.
Yıldırım’ı hem duygulu hem de muzip dili, oyuncuların yorumlarında yerini sakinlikle bulmuş. Annesinin yörüngesinden bağımsızlaşma çabası hâlâ süren Belgin’in pek tanıdık halleri Melisa Sözen’in doğal oyunculuğunda ilk sahneden itibaren keyifle izletiyor kendini. Ülkü Duru; kendisinin, kocasıyla çoktan sasılaşmış hayatına rağmen tek dileği kızının artık evlenmesi olan kadında ses tonundan mimiklerine, seyirciye doğru attığı anlık bakışlara çok başarılı. Müfit Kayacan özellikle kendi kısmı başladığında bir anlamda ‘şova’ başlıyor ve handiyse ‘kart zampara’ baba rolünde oyunun komedi tonunu hızla yukarı taşıyor.
Her birbirleriyle hem kendi iç dünyalarıyla hem de seyirciyle temas halinde görüyoruz karakterleri. Burada çok iyi bir denge kurulmuş. Finale doğru, babanın başına gelenlerin komedisi biraz fazla mı diye düşündürse de, kıvamı tutturdukları anda hikâyeyi toparlıyor oyun. Bütün o ‘cinsiyetçi’ denebilecek söylem ve espriler de faturayı ‘erkek kafası’na kestiği için rahatsız etmiyor.
Anneye benzemek…
Oyunun şüphesiz en güçlü anları anne-kız arasındaki çözülme ve sulh kısımları olmuş. Belgin annesiyle ilişkisini “Ben anneme maruz kalmaya değil, anneme benzemeye tahammül edemiyorum”, annesini anladığı anları “Anneme muhafaza etmeyi, kadir kıymet bilmeyi, yetinmeyi, sürünerek sürdürmeyi öğrettiler” diye tarif ederken, “Ev denen tımarhanede babalar ne işe yarıyor?” diye sorarken aile kurumuna olan birikmiş öfkelerimizi yavaşça törpülüyor oyun. Evliliğin ve aile kurumunun kadına ve yaşı kaç olursa olsun kız çocuklarına yüklediklerini, çok temiz bir hattan iletiyor. Velhasıl; bu ülkede, ortalama bir çekirdek ailede yetişmiş her insanın ve ebeveynlerinin çok içeriden hissedeceği bir hikâye ve dil kurmayı başarıyor. Mizahını da çok ince bir yerden yaparak seyirciyi kıskıvrak yakalıyor. Bittiğinde aklıma tek takılan, benzer bir anlayış bağının, ailenin çocuğunun LGBTİ+ olması durumunda ne yazık ki kurulamayacağı oldu.
Oyunun bitmesine yakın koşarak eve gidip Nermin Yıldırım okuma ihtiyacı yaşatması da cabası. Ne diyelim, mümkünse anne-babanızı da alıp gidin.
Aile Yalanları
Zorlu PSM&TOY İstanbul
Yazan: Nermin Yıldırım
Yöneten: Hakan Emre Ünal
Oyuncular: Melisa Sözen, Ülkü Duru, Müfit Kayacan
Süre: 85 dk.
Ne zaman, nerede: 28 Şubat Çarşamba, 21.00’de Zorlu PSM’de.
Bilet fiyatları: 645, 535, 195 TL.
BU HAFTA SAHNELERDE
Bahar Noktası/Zarkanat:
📌 Shakespeare’in en eğlenceli, en kıpır kıpır oyununun ruhuna cuk oturan bir uyarlama. Üstelik kuir bir bakışla ve her gösterimin sonunda DJ’ler eşliğinde partilemeye davet eden konseptiyle! Özlem Özhabeş’in yönettiği Berfin Ertan, Bora Aksu, Bülent Gültekin, Demet Taşkıran, Kaan Kurtoğlu ve Mine Nur Şen’in rol aldığı oyun; döngülerin, kuir ihtimaller ve umutların iç içe geçtiği, heyecan dolu bir deneyim teklif ediyor. Aşk ve özgürlük temaları etrafında örülmüş üç temel hikâyenin ardından, bu deneyim hazzın ve sevginin coşkuyla kutlandığı bir partiye dönüşerek seyirciler dansa davet ediliyor.
26 Ocak Cuma, 20.30’da Alan Kadıköy’de gerçekleşecek gösterimin ardından önce kültür yöneticisi, prodüktör ve DJ Asena Hayal, ardından sanatçı ikilisi biriken’in partilerinden tanıdığımız :unal&okan urun’un performansları 02.00’a kadar devam edecek.
Hayalbaz Kâşifler/Tiyatro Hayali:
📌 Sömestr tatili demek ailelerden yükselen “Çocukları hangi oyuna götürsek?” sorularının artması demek. Nitelikli çocuk oyunlarını her tarif edişimde bıkmadan kullandığım ifadeyle, “çocukları kandırmaya yeltenmeyen” bir oyun önereyim. Derya Yıldırım’ın yazdığı bu naif hikâye ve sahneleme biçimi çocuklara; onları parlak ve ucuz kostümlerle, uydurmasyon dekorlarla kandırmaya kalkmadan sesleniyor. Ve hem çocuklara hem de onlara eşlik eden yetişkinlere hayal kurmanın büyüleyici ve güçlendirici yönünü anımsatıyor. ‘Hayalbaz dede’; etrafında toplanan çocuklara “Bugün hangi hayaliniz gerçekleşsin istersiniz?” diye tek tek soruyor. Tekerlekli hayal arabasından çıkardığı basit objelerle çocukların hayaller, masallar, oyunlar kurmalarına yardımcı oluyor. Gölge oyunları, masallar, tekerlemeler, şarkılar arasında tüm çocuklara eşit bir mesafeden, sıkıcı bir öğreticiliğe girişmeden ulaşıyor.
27 Ocak Cumartesi 13.00’te Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde.
Gılgamış/DasDas Sahne&Platform 0090:
📌 Belçika’da yaşayan ve üreten, ‘oyun alanı’ algımızı her işinde bambaşka bir gözle yenileyen Mesut Arslan bu kez Gılgamış Destanı’nı bir nevi ters yüz ediyor. ‘Destan’ı iki kadın oyuncuya teslim ederken seyirciyi de bu gerilimi bol, seyri heyecan verici hikâyenin bir parçası haline getiriyor. Sahnede dolanan iki cam küpün de iki ayrı başrol olduğu, seyircilerin kâh dev bir muşambanın ucundan tutarak kâh karakterlere su servisi yaparak ya da küpleri iterek kendini oyunun parçası olarak buldukları bir oyun bu. Dünya mirasından bir destanı, bir güç mücadelesi anlatısını yepyeni bir dille kucağımıza bırakıyor ‘Gılgamış’. Derya Alabora ve Layla Önlen’in çarpıcı performansları da oyunun ayrı bir gücü…
28 Ocak Pazar, 20.30’da DasDas Sahne’de.