Yıl 1982… Erden Kıral, Ferid Edgü’nün ‘O’ romanından Onat Kutlar’ın senaryosunu yazdığı ‘Hakkari’de Bir Mevsim’i çekecek. Romanda anlatılan köye en uygun düşen köyü bulmak için Kutlar’la birlikte Hakkari’ye gidiyorlar. Mihmandarları fotoğrafçı Enver Özkahraman.
Kıral yıllar sonra “Birçok köy gördük ama ben içime sindiremedim. Enver, “Son bir köy kaldı, bakalım onu beğenecek misin?’ dedi. Köye ulaştığımızda çarpıldım. ‘Tamam’ dedim: Bu köyde çalışıyoruz” diyerek anlatacaktı filmdeki köyü bulma macerasını.
Hatta bu köyü bulduklarında Oramar Köyü’ne de bakıyorlar. “Çok yükseklerde sarp bir dağın tepesinde bir köydü. Deniz Gezmiş ve arkadaşları bu köyde saklanmışlar” demişti Erden Kıral. Bir gece bu köyde konaklıyorlar. Ama nihayetinde Kıral çarpıldığı köyde filmi çekmeye karar veriyor.
2000-3000 metre yüksekliğinde her şeyden izole edilmiş hatta unutulmuş bu köyün Yoncalı Köyü olduğunu, filmin kopyasının restore edilmesi sonrası yapılan Sinemaevi/Sinematek’teki ilk gösterimine katıldığımızda Şükran Yücel’den öğrendik. 12 Eylül darbesinin sonrasında çekildiği için filmde direkt söylenmese de burası bir Kürt köyü. 90’larda meşhur boşaltılan köylerden biri olmasının da sebebi bu.
Eski adıyla Anitos olan köy, yıllar sonra tekrar yerleşime açıldı. Ama 2013’te sadece iki kişi yaşıyordu. Şimdilerde köyde yaşayan sayısı 19. Yani köy artık yok denilebilir. Ama ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ sayesinde görsel kaydı var. O eski halini biliyoruz.
Ki bu film de yok edilmeye bırakılmıştı. Hem de Türk sinemasının klasiklerinden biri olmasına rağmen. Tıpkı Yoncalı Köyü gibi hayalet haline getirilmişti. Neyse ki Kadıköy Sinematek/Sinema Evi, geçen yıl hayatını kaybeden yönetmen Erden Kıral’ın ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ filmini restore ettirdi de ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ hayalet film olmaktan kurtuldu.
Sinemamızda bazı filmler var ki, epik bir varoluş mücadelesi vermek zorunda kaldılar. ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ de onlardan biri. Sinematek/Sinema Evi Genel Sanat Yönetmeni Emin Alper bu varoluş mücadelesini bir kahramanlık olarak görüyor. Haklı da kahramanca varolmaya çalıştı bu film yıllarca.
Sıkıyönetim yasakladı ama Berlin’de yarıştı
Çok zorlu bir çekim süreci sonrası film sıkıyönetim tarafından o dönem yasaklanıyor. Türkiye dışında gösterimine izin verilmiyor. Ama Berlin Film Festivali’nde ana yarışmaya da seçiliyor. Program açıklanınca Berlin’deki Türk Konsolosluğu hemen itiraz ediyor ‘Festivaldeki Türk bayrağını indirin, bu film yasaklı” diyorlar. Ama festival yöneticileri kararlı, yasak falan dinlemeyip filmi gösteriyorlar.
Akşam verilen Altın Ayı sabaha Gümüş Ayı oldu
İlgi büyük filme. Sonrasını Erden Kıral’dan dinleyelim: “Film, ilk gösteriden sonra olay oldu. Yarışma sonundaysa Seçici Kurul ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’e Altın Ayı’yı vermişti. Beki Probst gece telefon açıp, “Galiba Altın Ayı’yı aldın,” dedi. Ne ki sabah nihai toplantıda ödül, Gümüş Ay’ya çevrilmişti. ‘Türkiye mayıs ayında Cannes’da Büyük Ödül’ü (Yol) aldı, sırasın› savdı” denmişler. ‘Hakkari’de Bir Mevsim ‘olağanüstü orijinalliğinden ötürü’ Jüri Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Film bunun yanı sıra dört ödül daha kazandı ama ben kırgındım. Çünkü bu film Türkiye’de sıkıyönetim tarafından yasaklanmıştı.”
John Berger filmi çok sevmişti
Tabii Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz. Erden Kıral ödülleriyle birlikte Türkiye’ye döndüğünde havaalanında gözaltına alınıyor. “Karımın ve kızımın gözü önünde kalorifer peteğine kelepçelediler beni” demişti yıllar sonra yaptığımız söyleşide. Sıkıyönetim daha doğrusu devlet, yediği golün acısını içine sindirir mi? Mimliyor filmi. Artık sakıncalı! Berlin’den ödüller alan filmin gösterimine izin çıkmıyor. Lakin yasaklı olduğu dönemde bir festivalde gizli bir gösterim yapılıyor. O gösterime katılanlardan biri de John Berger. Gösterimden sonra Erden Kıral ile tanışıp yemeğe çıkıyorlar ve filmi çok sevdiğini anlatıyor Kıral’a Berger.
Biraz da bu gösterimin etkisiyle bu filmin gösterime çıkması için bürokrasiye karşı bir mücadele veriliyor. Görece askerlerin arka planda kaldığı 1987’de gösterim izni çıkıyor.
Çekildikten ancak beş yıl sonra gösterim izni çıktı
Filmdeki önemli karakterlerden Halit’i canlandıran Erkan Yücel’in eşi Şükran Yücel, “Erkan bu filmi göremedi çünkü 1985’te kaybettik onu. 21 Eylül 1987’de Emek Sineması’nda galası yapıldı. İzmir’den kalkıp galaya geldik” diye anlattı o gala gününü. O yıllarda filmi görenler şansl. Çünkü sonrasında filmin pek gösterimi yapılmıyor.
Yıllar önce Radikal gazetesinde çalışırken Erden Kıral ile söyleşi yapmaya gittiğimde ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ ve ‘Bereketli Topraklar Üstüne’yi izleyemediğimi söylemiştim Kıral’a. O da “Bereketli Topraklar Üstüne’nin kopyası kayıp, ‘Hakkari’de Bir Mevsim’de sakıncalı kimse göstermiyor, nasıl izleyeceksin ki” demişti. Bir vesile ile ‘Hakkari’de Bir Mevsim’in kopyasını vermişti de izleyebilen şanslı azınlıktan biri olmuştum.
Uzaklardaki ‘O’ köy…
Ferid Edgü’nün 1964’te asker-öğretmen olarak gittiği Hakkari’nin Pirkanis Köyü’nde yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı ‘O’ romanının sinemaya uyarlanması da ayrı bir macera. Kıral’ın o dönemdeki eşi Tezer Özlü bu romanın film olacağını düşünüyor ve bunu da Edgü’ye söylüyor. Ama Edgü romanın filme uyarlanabileceğine pek ihtimal vermiyor. Lakin uyarlanmasına da izin veriyor. Kıral ve Onat Kutlar daha gerçekçi bir noktadan yaklaşıyorlar romana ve ortaya ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ çıkıyor. Genco Erkal, Erkan Yücel, Şerif Sezer, Rana Cabbar, Erol Demiröz, Macit Koper, Zeynep Irgat ve Berrin Koper gibi usta isimlerin rol aldığı film, çok zor şartlar altında çekiliyor.
Film solcu olduğu için sürgün olarak bir Kürt köyüne gönderilen bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Karlı dağların ortasında unutulmuş bir köydür burası. Yoksulluktan beli kırılan, feodal yapı içinde adeta bir hapis hayatı yaşayan köylüler de artık kaderlerine razı olmak dışında bir çarelerinin kalmadığını anlamışlar.
Filmde karşımıza çıkan muhtarın (Rana Cabbar) öğretmene ilk sorduğu sorunun “Kalıcı mısın?” olması son derece manidardır. “Evet” cevabını alınca da okulun açılması ve çocukların okula gitmesi için muhtar, öğretmene her türlü yardımı yapıyor. Devletin öğretmen göndererek bu unutulmuş köyü hatırlaması bile köylüler için önemli.
Erden Kıral Haluk Bilginer dostluğunu başlatan film
Feodal yapının getirdiği geleneksel değerler konusunda öğretmenle muhtar, farklı taraflarda olsa da bu farklılık bir çatışmaya dönüşmüyor. Herkes kendi hayatını sürdürüyor. Köylüler çocuklarının da kendileri gibi aynı kaderi yaşamasını istemiyor. Okul ve öğretmen onun için çok önemli. Sürgün hayatı bitince öğretmenimiz biraz da küskün olarak geldiği bu köyden, yeniden özgüvenli ama bu unutulmuş köyün çaresizliğini duyumsayarak hüzünlü bir şekilde ayrılıyor. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür diye sahiplenilen köylerin dramı, çaresizliği böylece beyazperdeye de yansıyor.
Erden Kıral’ın anlattığına göre zaten çekimler bitince çocukların Genco Erkal’dan ayrılması çok zor olmuş. Hatta Erkal İstanbul’a döndükten sonra köye tekrar gitmeyi bile kafasına koymuş. ‘Hakkari’de Bir Mevsim’le ilgili bir hikaye filmin Londra macerasıyla ilgili. Londra Film Festivali’nden davet alıyor film. Erden Kıral da çağrılıyor. Onu havaalanında bir genç bekliyor. O genç Haluk Bilginer… Erden Kıral ile Haluk Bilginer’in dostluğu o günlere dayanıyor. Bilginer Kıral’ı evinde ağırlıyor.
‘Özgür olmak istiyorsan ol’
Erden Kıral’ı geçen yıl kaybettik. Kendi kuşağının yeniliğe açık yönetmenlerinden biriydi. Sinema macerası ilham vericiydi. Yasaklar, engellemeler, kayıp filmler… Hiçbir şey yıldırmadı onu. Bunca sıkıntıya rağmen üretme gücünü nereden buluyorsunuz diye sormuştum bir seferinde şöyle cevap vermişti: “Büyük sinemacı Tarkovski Berlin’e DAAD bursuyla gelmişlti. Bir keresinde bir toplantıda öğrencinin biri özgür olmanın yollarını soruyordu. Tarkovski, ‘Özgür olmak istiyorsan o halde ol’ dedi. Bu derin kavrayış benim pusulam olmuştur” demişti…