Birçoğu İhsan Yüce’yi Türk sinemasının birçok kalbur üstü filminde rolüyle tanısa da o sinemamızın gizli kahramanlarından biri. Sevilen pek çok filmin senaristi, şair ve yönetmen. Mesela Mazlum Çimen’in söylediği ‘Ekmek Şarap Sen ve Ben’ şiiri ona ait. Yüce 1991’de yaşamını yitirdiği ve 90’lı yıllar tam da Yeşilçam’ın son dönemine denk geldiği için Yüce’nin kıymetini anlatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak pek mümkün olmadı.
Yüce’nin Elazığlı hemşehrileri de böyle düşünmüş olacak ki, onun unutulmasına izin vermediler. Yüce’nin az bilinen hikayesini Elâzığ Dernekler Federasyonu’nun (ELFED) yayınladığı, ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılında İz Bırakan 100 Elazığlı’ adlı kitapta anlattılar.
Türk sinemasının gizli kalmış efsanelerinden Yüce’nin hikayesi 23 Ocak 1929’da Elazığ’da başladı. Dokuz çocuk, bir anne, bir baba, toplam 11 nüfuslu bir aileye doğan Yüce; ilk gençlik yıllarını kâh boyacılık, kâh hamallık, günübirlik ne iş bulsa yaparak geçirdi. İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne girdi ancak çeşitli nedenlerle eğitimini yarıda bıraktı. Muhasebecilik yaptı, resim işleriyle meşgul oldu, güreşe ve boksa merak sardı. Adamın birini hastanelik edince o işleri de bıraktı ve amatör tiyatro oyunlarına afişler hazırlamaya başladı.
Yolu ilk önce tiyatroyla kesişti
Bu vesileyle yolu tiyatro ile kesişti, bir tiyatro topluluğuna katıldı. 1961’e kadar sürekli tiyatro yaptı, çeşitli piyeslerde oynadı. 1961’de profesyonel olarak Oraloğlu Tiyatrosu’na katıldı. 1968 yılında üç arkadaşı ile birlikte kurduğu Ankara Drama Tiyatrosu’nda ses getiren işler yaptı. Takvimler 1971’i gösterdiğinde ise yolu İstanbul’a düştü.
Fırsatlar şehri İstanbul’a geldiğinde ise artık sinemacılar, yazarlar ve tiyatrocularla dolu bir çevre oluşturdu kendine. Aynı yıl kendisi gibi tiyatrocu Zerrin Acuner’le tanışıp evlendi kızları Aslı dünyaya geldi. Aslı’nın doğumu, Yüce’nin hayatında pek çok şey değiştirdi, kariyer yolculuğunu da… Yüce rotasını tiyatrodan, sinemaya kırdı. Zira tiyatrodan ailesine geçindirecek kadar para kazanamıyordu.
Geçim derdi hep vardı
Rotasını kırdığı sinemaya hayatı boyunca emek verdi, 150’den fazla filmde çalıştı. ‘Fazilet’, ‘Öğretmen’, ‘Fırat’ın Cinleri’, ‘Şabaniye’, ‘Çarıklı Milyoner’, ‘Davaro’, ‘Şark Bülbülü’, ‘Kanal’, ‘Bedrana’ gibi filmlerinin senaryosunu yazdı. Yüce çok gazete okuyan bir isimdi. Cebinde parası yokken bile günde 10 gazete alıp eve getiren, onları satır satır okuyarak hayal ufkunu genişleten bir derya… Birçok senaryosuna okuduğu haberler ilham verdi.
‘Bir Millet Uyanıyor’, ‘Kibar Feyzo’, ‘Banker Bilo’, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’, ‘Fırat’ın Cinleri’, ‘Kara Çarşaflı Gelin’, ‘Mağlup’, ‘Çöpçüler Kralı’ gibi nice filmde rol aldı. Münir Özkul, Tarık Akan, Salih Kalyon, Tuncer Necmioğlu, Aytaç Arman, Vedat Günyol, Menderes Samancılar, Mazlum Çimen gibi isimlerle arkadaş oldu.
Buna rağmen her zaman geçim derdi çekeri çekti. Eline toplu para geçtiğinde önce bakkal, kira vs. borçlarını ödedi sonra elinde kamera ve fotoğraf makinesi, kızıyla mutlaka Anadolu turuna çıkıp, bilgi, belge topladı. Kazandığı paradan kendine Üsküdar Çiçekçi’de mütevazı evi dışında hiçbir şey kalmadı.
Aslı Yüce: Sahne anlatırken göğsünü tutup yığıldı
15 Mayıs 1991… O gün kızı Aslı Yüce’ye oyun gösterirken vefat etti. Aslı Yüce o anı yıllar sonra şöyle anlattı: “Babamın vefatında ikimizdik evde… Yirmi yaşımdaydım… Tiyatro yapıyordum o dönem. Provadan çıktım eve geldim. Babama prova yaptığımız sahnenin nasıl olduğunu anlatıyordum. O benim anlattığım sahneyle kendisinin bir dönem oynadığı Chaplin’in ‘Sahne Işıkları’ filmindeki dans sahnesi ile benzeşme yaptı. Kalktı o sahneyi anlatmaya başladı bana. Calvero’yu oynamıştı gençliğinde… Ayağa kalktı, ‘Kız döner döner döner… Calvero gibi…’ dedi, göğsünü tutup önüme yığıldı! Bir anda! Kaybetmiştik babamı.”
Yüce’nin öyküsü dillen dile anlatılsa da pek sinema dünyasının dışına çıkmadı. Yıllar sonra Erhan Tuncer onun hikayesini ‘Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam: Bir İhsan Yüce Kitabı’nda anlattı. Şimdi de hemşehrileri Elazığlılar anlatıyor.