Kartal Tibet’in yönettiği Kemal Sunal’ın başrolde oynadığı ‘Koltuk Davası’ filminin yapım yılı 1990. Bir belediye başkanının hikayesi üzerinden içimizdeki koltuk sevdasını eleştiren bir filmdir. Aradan 33 yıl geçti. Aziz Nesin’in 1957’de yazdığı meşhur ‘Koltuk’ öyküsü de emekli olup koltuksuz kalan bir memurun hikayesini anlatır. Bu öykünün yazılmasının üzerinden de 66 yıl geçti. Film de öykü de koltuğun insanı nasıl yozlaştırdığını anlatır. Ama buna rağmen koltuk sevdasını Türkiye hala çözmüş değil.
“Koltuk gelip geçicidir, aslolan o koltukta oturmak değil o koltukta otururken yaptığınız hizmettir, bugün o koltuğa siz oturursunuz yarın başkası” denir ama iş uygulamaya gelince biri bir koltuğa oturmaya görsün kalkmamak için her şeyi yapar. Çünkü koltuk, güçtür, iktidardır, mevki ve makamdır bizim memlekette. Hele hele şu günlerde koltuk sevdası daha çok hissediliyor. 14 Mayıs öncesinde özellikle siyasi partilerde yaşananları bir düşünün. Alttan alta her mücadelenin altından hep bir koltuk mücadelesi sırıtıveriyor.
Sadece siyasi partilerimizde değil, kurumlarımızda, iş hayatında, sivil toplum kuruluşlarında da bu iş böyle. Çünkü makamı kapan, gücü eline geçiren onu bırakmak istemiyor. Memlekette istifa kültünün olmamasının da sebebi biraz da bu. Hata yapsa da, görevini yapamamış olsa da o koltuktan vazgeçemiyor. Oysa bu tür koltuklarda oturmak kolay iş değil. Birtakım sorumluluklar üstlenip o mevkiinin gerektirdiği görevleri yapmak için oturulur koltuğa. Ki zaten çalışıyorsanız da o koltuğa oturacak pek vakti olmaz insanın.
Değişimin önündeki engel: Koltuk sevdası
Lakin koltuk sevdası hem koltuğa oturanı içten içe çürütür, hem de o koltuğu temsil eden kurumu, kuruluşu durağan, giderek de işlevsiz hale getirir. Değişimin, gelişmenin önündeki en önemli etkendir koltuk sevdası.
Fakat şimdi anlatacağımız koltuk hikayesi memlekettin genel koltuk refleksinden oldukça farklı. Söz konusu koltuk değişiminin adresi Film Yönetmenleri Derneği. 1984’te aralarında Atıf Yılmaz, Osman F. Seden, Memduh Ün, Ömer Kavur, Ertem Göreç, Orhan Aksoy, Nisan Akman, Yavuzer Çetinkaya ve Ümit Efekan gibi sinemacıların bulunduğu yönetmenler tarafından kuruluyor dernek. Bugün Nuri Bilge Ceylan’dan Semih Kaplanoğlu’na, Çağan Irmak’tan Pelin Esmer’e Özcan Alper’den Emin Alper’e, Biket İlhan’dan Çidem Vitrinel’e kadar film çeken birçok yönetmen bu derneğin üyesi.
Yönetmen Reis Çelik 12 yıl yeter dedi
Uzun yıllardır derneğin başkanlığını usta yönetmen Reis Çelik üstlenmişti. Ne kadar uzun derseniz 12 yıl. Çelik geçtiğimiz günlerde dernek başkanlığını bıraktı, hem de bile isteye. Yapılan seçimlerde bir başka usta yönetmen Biket İlhan derneğin başkanlığına seçildi. İlhan başkanlığında, Çiğdem Vitrinel, Eylem Kaftan, Vuslat Saracoğlu, Aydın Orak, Tayfur Aydın ve Cengiz Özkarabekir’den oluşan derneğin yeni yönetim kurulu da görevi devraldı. Hepsine başarılan dileriz.
Çelik yaptığı açıklamada Film Yönetmenleri Derneği’ne üye olan yönetmenlerin farklı dünya görüşünden, inançlardan ve sinema yaklaşımlarından olsalar da dernekte siyasal yaklaşımlar nedeniyle kutuplaşma ya da bölünmeler yaşanmadığını söyleyip derneğin hep sansüre, yasaklamalara ve her türlü haksızlığa karşı ortak hareket etme geleneği içerisinde refleks gösterdiğini anlatıyor. Sonra da “Biliriz ki, ortak payda kültürünü geliştiremeyenler asla demokrasi yaratamazlar. Diyalektik bir kavramdır: Her şey doğar, gelişir ve kendini yenileyecek tohumu oluşturur. Zamanı gelince yerini yeniye bırakır. Bu doğal döngüyü gerçekleştiremeyen her şey çürür ve yok olur. Bitkiler, hayvanlar ve sistemler de öyledir” diyor.
‘Kendimizi yenileyemezsek çürürüz’
12 boyunca yönetmen dünyasının ona güvenmesi ve biraz da zorlamasıyla dernek başkanlığını üstlenmiş Çelik. Ama diyalektik ve demokrasi kültürünün bir sonucu olarak bırakmak istemiş bu görevi. Bunun için de Film Yönetmenleri Derneği’nin genel kurul öncesi artık görevi yeni bir ekibe devretmek isteğini belirterek aday olmamış.
Çelik’e göre bu olması gereken “Çünkü” diyor “Biliyorum ki, yönetimde ve yaptığımız işlerde ne kadar iyi olursak olalım, diyalektik süreçte kendimizi yenileyemezsek sonuç bellidir. Geleceği görme kabiliyetini kaybederiz, çevremizde olup bitene körleşiriz ve kaçınılmaz olarak çürüme başlar. Bu sonuç sadece Film Yönetmenleri Derneği için değil, her kuruluş, her parti, her iktidar ve bütün düzenler için de geçerlidir.”
‘Başkanlık görevimi büyük bir heyecan ve umutla devrettim’
Usta yönetmen “Yapılan seçimlerde Film Yönetmenleri Derneği üyeleri, özellikle kadınların ağırlıkta olduğu bir yönetimi seçerek yeni yüzyılına giren Türkiye’ye örnek bir davranış gösterdi” diyor. Sonra da pek de alışık olmadığımız bir cümle kuruyor: “Başkanlık görevimi büyük bir heyecan ve umutla devrettim.”
İşte heyecanla ve umutla devredilen bir koltuk hikayesi… Görevini yapamayıp istifa etmeyenlere mi örnek olur bu davranış, yoksa koltuk sevdası uğruna başında bulunduğu kurumu, kuruluşu, partiyi çürütenlere mi kararı siz verin.