“Öleceğiz ve bitecek, bu kadar. Ama bu gerçek, doğru bir yaşam sürmemizi engellemez. Mümkün olabildiğince onurlu bir hayat sürmeliyiz”
İngiliz sinemasının önde gelen sinemacılarından Terence Davies, İstanbul Film Festivali’nde Onur Ödülü almaya geldiğinde söylemişti bu sözleri. Söylediği gibi de bir hayat sürdü. Bir işçi çocuğuydu ve 1945’te Liverpool’da dünyaya gelmişti ve çocukluğu orada geçmişti. Doğal olarak Liverpool onun şehriydi, İngiliz işçi sınıfının tüm reflekslerini iyi biliyordu. Sinemacı olunca da bu dünyanın kapısını araladı. Kendi anılarından, küçüklüğünden yola çıkarak filmler çekti.
İlk film ve büyük övgü
İlk filmi ‘Uzak Sesler, Durgun Yaşamlar’ı çektiği zaman The Times “Terence Davies başka film çekmese bile, sırf bu filmi onu İngiliz sanat tarihinde D.H. Lawrence ve L.S. Lowry’nin yanına yerleştirmeye yeter!” yazmıştı. Böylesine büyük bir taltif onu ne şımarttı ne de bu başarının üzerine yapışmasına izin verdi. Filmler çekti gittikçe ekonomik olarak zor olsa da onun için.
Sinemanın özünü kavramış yönetmenlerden biri olduğu için değişen zaman koşullarını anlamak istemiyordu. Değişimin kaçınılmaz olduğunu biliyordu ama değişimin, iyiye doğru gitmemesi onun için feci bir şeydi. Film çekerken de hikaye anlatırken de bunun için kendi durduğu noktadan taviz vermeyen sinema yapmayı tercih ediyor, bunun için az üretim yapıyordu.
Lakin çektiği filmler de her zaman el üstünde tutuluyordu. Mesela 2001’de ‘Keyif Evi’ gösterilmişti İstanbul Film Festivali’nde. Ve Radikal Halk Ödülü kazanmıştı. En kişisel filmlerinen ‘Zaman ve Şehre Dair’ Davies’in sinematik derinliğini gösteren önemli yapımlardan biriydi