Müzik tarihçileri piyanist Franz Liszt'in tarihin ilk popstarı olduğu yönünde hemfikir. Gittiği her yerde büyük sevgi gösterileriyle karşılaşan Macar piyanist Liszt 1847 yılında Sultan Abdülmecid'in davetiyle İstanbul'a gelmişti.

Pera'da bir evde haftalarca kalan Franz Liszt, İstanbul'da bir dizi konser vemiş, hem bu performansları hem de şehirdeki varlığı günlerce konuşulmuştu. Şimdi o günlere yeniden bir bakalım.

İstanbul’da Batılılaşma rüzgarlarının estiği yıllar. Zorunluluktan ortaya çıkan bu yenilik hareketi payitaht İstanbul’un da yüzünü değiştirmeye başlamıştı. Özellikle Pera semtinde inşa edilmeye başlayan yeni yapılar kentin klasik yüzünü değiştiriyor, eğlence hayatı da buna uyum sağlıyordu. Miladi takvime göre 8 Haziran günü Karaköy Limanı’na yanaşan bir gemi bir yıldız müzisyeni taşıyordu. Padişahın davetlisi ve bu değişimin sembolü olarak İstanbul’a ayak basan kişi bugün Macarların ulusal kahramanı kabul edilen Franz (Ferenc) Liszt idi. Yolculuğa çıkmadan önce yazdığı bir mektupta İstanbul’a kavuşma hayalinin gerçekleşeceğinden duyduğu büyük heyecanı dile getirmişti.

Franz Liszt İstanbul sokaklarında

Şehir günler öncesinden gelişini haber almıştı. Dördüncü yüzyıldan beri görkemli imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul’a gelen Franz Liszt dik yokuşu arkasında bırakarak Cadde-i Kebir’e yani nam-ı diğer İstiklal Caddesi’ne çıkan bir sokakta kendisine tahsis edilen eve yerleşti. Ev Fransız Sarayı’nın çaprazındaydı. Günümüze ulaşmayan o binadan müzisyenin orada konakladığına dair bir tabela dışında bir şey kalmadı.

Beş hafta boyunca İstanbul’da kalan Macar müzisyen kentin mevsimsel olarak da en güzel günlerine tanıklık etmişti. İkisi Sultan Abdülmecid’in yaşadığı Çırağan Sarayı’nda olmak üzere Franchini Köşkü, Rusya Sefareti ve Fethi Ahmet Paşa Köşkü’nde konserler veren Franz Liszt Avrupa’da gördüğü muamelenin benzerini burada da yaşadı. İstanbul sakinleri tabiri caizse kitleleri peşinden sürükleyen müzisyeni bağrına basmıştı. Tüm zamanların en önemli piyano virtüözlerinden sayılan Macar müzisyen İstanbullular nezdinde büyük bir olaydı. Zira klasik müziğin dev isimlerinden ne Mozart ne Beethoven ne de Schubert gelmişti İstanbul’a. Bu müzisyenlerin ana rotasında yer almayan bu ziyareti daha da anlamlı ve prestijli kılıyordu.

Macar müzisyen sultanın karşısında

Sultanın baş tercümanı M. Le Baron H. Resta ile Çırağan Sarayı’na Franz Liszt Abdülmecid’in huzurunda ilk kez yeteneğini sergiler. İngiliz müzik dergisi The Musical World 17 Temmuz 1847 tarihli sayısında konseri okuyucularına şöyle aktarmıştı: “Macar müzisyen padişah tarafından büyük şeref ve iltifatla kabul edildi. Büyük bir kutlama hazırlanmıştı. Şüphesiz ona kendi müzik zevkini, sarayındaki müzisyenleri ve şarkıcıları gösterebilmek düşüncesi ile Sultan  Abdülmecid senfoni ve koronun da içinde olduğu bir konser verdirdi.

Franz Liszt İstanbul’a geldiği dönemde büyük bir aşk acısı çekmekteydi. Kontes d’Agoult’dan ayrıldıktan sonra ona Boğaz havasının iyi geleceğini düşünen biri vardı. Sarayın baş müzisyeni Gaetano Donizetti ve Lamartine’in Sultan Abdülmecid’e sunduğu teklifle İstanbul’a gelen müzisyenin kentte bıraktığı etki de büyük oldu. Macar müzisyen İstanbul turnesini 13 Temmuz 1847 günü tamamladı. İstanbul’a merhaba dediği yerde ayrılık saati gelip çatmıştı bu kez. Müzisyen İstanbul’a doğru yola çıktığı şehre, Galatz’a dönecekti. Boğaz’dan geçerken konserler verdiği Çırağan ve Sarıyer’deki Franchini Köşkü’ne baktı muhtemelen. Ardından da vapur İstanbul’dan görülemeyecek kadar uzaklaştı. Ne yazık ki bu ziyaret Macar piyanistin İstanbul’daki ilk ve son misafirliğiydi.

Franz Liszt 1886’da Almanya’da hayatını kaybettiğinde geride onlarca beste bıraktı. Gezdiği onca kent arasında onu en çok heyecanlandıran yerlerden biri İstanbul olmuştu. Günümüzde Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi dünyaya bağlayan havalimanı bu büyük bestecinin adını taşıyor.

Mozart’tan Türk modasına bir hediye: Rondo alla turca