Türklerin çok da sahiplenmediği bir savaştır Kore Savaşı. Bunda dönemin başbakanı Adnan Menderes’in savaşa asker gönderme kararını TBMM’nin onayına sunmadan Bakanlar Kurulu kararı ile almasının etkisi var mıdır, bilinmez. Ama yakın tarihimiz düşünüldüğünde çok azdır bu savaşla ilgili yayınlar. Üç yıl önce Timaş Yayınları’ndan çıkan Doç. Ece Aynur Onur Işıldar’ın ‘Ben Türk’ kitabı bu savaş üzerine yazılmış önemli araştırma kitaplarından biri. Kitapta savaşta esir düşen Türk askerleriyle ilgili birçok bilinmeyen ortaya çıkmıştı.
1950’de başlayan ve üç yıl süren bu savaşta 2 bin 180 askerimiz yaralanırken, 725’i de şehit oldu. 244 askerimiz de esir düştü. Ve tüm esirler Türkiye’ye sağ salim döndüler. Ece Aynur Hanım bu savaşta esir düşen askerlerimizin ABD ordusu tarafından sorgulandığını anlatıyordu kitabında. Bunun nedeni de Türk askerlerinin esirken Çinlilerin yaptığı propagandaya karşı gösterdiği direnç.
Beyin yıkama kavramı bu savaşta ortaya çıktı
Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın hemen başında iki kutuplu dünyanın karşı karşıya geldiği ilk sıcak savaştı. Savaş sadece cephede yaşanmıyordu. İki taraf da çok incelikli düşünülmüş propaganda mücadelesi içerisindeydiler. Hedeflerindeyse esir kamplarındaki askerler vardı. ‘Beyin yıkama’ kavramı da bu savaşta ortaya çıktı. Çinliler komünizm propagandasıyla esirleri etkilemeye çalışırken, BM kamplarındaki Koreli askerlere de kapitalizm propagandası yapılıyordu. Bu propagandalar esirler üzerinde ciddi anlamda etkisini gösterdi.
Esir düşen ABD askerlerinin yüzde 15’i Çinlilerle işbirliği yaptı. İngiliz askerlerin yüzde 30’u komünist sempatizanı oldu. Öyle ki kimi esir askerler serbest kaldıktan sonra ülkesine dönmedi. Fakat bu propagandalar Türk esirler üzerinde beklenildiği ölçüde etkili olamadı. Türkler dirençli çıktı.
Türk esirlere propaganda işlemiyor
Galatasaray Lisesi’nde okuyan çok iyi Türkçe konuşan ve Türkleri iyi tanıyan bir görevlinin her türlü yaklaşımı bile bu direnci kıramadı. Bu durum dikkatlerden kaçmadı. Türk askerinin her şeye rağmen birlik beraberlik içerisinde yaşayabilme kabiliyeti, düşmanın propagandalarından etkilenmemeleri ABD ordusunun dikkatini çekti.
Esir değişimi sonrasında Türk askerleri ABD ordusunun istihbarat birimleri tarafından tek tek sorgulandı. Bu sorgulamadaki amaç Türk askerlerinin Çinlilerin propagandasına karşı gösterdiği direncin nedenlerini öğrenmekti. Sorgulamalar sonucunda alınan bilgilerden raporlar yazılıyor.
Türk askerlerinin üstlerine itaakarlığı, üstlerin iyi liderlik yapması, zor koşullara uyum sağlayabilme becerileri ve eğitim sevileri düşük olduğu için yabancı dilde yapılan propagandadan etkilenmemeleri bu direncin başlıca nedenleri olarak raporlarda ortaya koyuluyor. Daha önemlisi bu raporlardan oluşturulan müfredat ABD ordusunun ve NATO ordularının ‘Muharebe ve Esaret’ ve ‘Kaçma-Kurtulma-Hayatta Kalma-Sorguya Mukavemet’ eğitimine emsal oluyor.
Tutanakların sahipleri aranıyor
Ece Aynur Onur Işıldar yıllar sonra bu raporlara, sorgu tutanaklarına ulaşmıştı. Bu tutanaklarda her Türk askerin savaşta ve esirken yaşadıklarına dair anlatımları vardı. Yazar, işte bu tutanakları şimdi bu askerlerin çocuklarına ya da torunlarına ulaştırmaya çalışıyor. Bunun için Twitter’da ve Facebook’ta bir kampanya başlattı.
“Elimde 244 esir askerimiz hakkında çeşitli bilgi ve belgelerin yanı sıra 150 askerimizin sorgu tutanakları var” diyen Ece Aynur Onur Işıldar bu askerlerin yakınlarına çağrı yaptı: “Bana ulaşın, babanızın/dedenizin karanlıkta kalan ve fakat Hollywood filmlerine taş çıkartacak kahramanlık öyküsünü birlikte aydınlatalım.”
29 ay süren esaret
Bu askerlerden biri Davut Acar. Kechon’da, 1950 yılının kasım ayının son haftası esir düşmüş. Soğuk Kamp (Ölüm Vadisi), 5’nci Kamp, 2’nci Kamp (Subay Kampı), 5’inci Kamp’ta tutulmuş. 29 ay esir kaldıktan sonra Panmunjom’da 20 Nisan 1953’te serbest bırakılmış. Sorgu tutanağında Davut Acar’ın piyade tüfekçisi ve tugay aşçısı olduğu, yedi kardeşin ikincisi olarak dünyaya geldiği, esir düştüğünde iki yıllık evli olduğu yazıyor.
İlkokul üçüncü sınıfı yarım bıraktıktan sonra inşaat işçisi olarak çalışan Davut Acar asker olunca Kore Savaşı’na gönderiliyor. 26 Kasım 1950’de savaş alanında yaralanıyor. Kurşun sol dirseğinin altından girmiş bileğinden çıkmış. Bunun sonucunda sol elinin yüzük ve serçe parmaklarında his kaybı oluşmuş. Sol göğüs duvarında bir kurşun yarası varmış. Yaralandıktan sonra iki gün ormanda saklanmış fakat sonunda düşman askerleri tarafından yakalanarak esir edilmiş.
Kendisini sorgulayan Amerikalı istihbaratçılarını “Geri dönüp onlarla (Çinlilerle) savaşmak istiyorum çünkü beni çok dövdüler” demesi onları çok şaşırtmış. Bu bilgileri Ece Aynur Onur Işıldar sosyal medya hesaplarından paylaşıyor.
Yusuf Demirözü’nün ailesine ulaşıldı
Üzerinde Secret Security Information (Gizli Güvenlik Bilgisi) yazan sorgu tutanağını paylaşılan askerlerden biri de Yusuf Demirözü. Tutanakta Yusuf Demirözü ne zaman ve nerede esir olduğu, o ve diğer esirler sıfırın altındaki soğuklarda 26 gün boyunca çıplak ayakla buzun ve karın içinde Ölüm Yürüyüşü nasıl yaptıkları, Ölüm Yürüyüşü’nün sonunda hangi kampa ulaştıkları, kampta Amerikalı esirlerin yarısı hayatını kaybederken Türk esirlerin tamamının nasıl hayatta kalmayı başardıklarıyla ilgili bilgiler var.
Ece Aynur Onur Işıldar, yaptığı bu paylaşımlar sonucunda Yusuf Demirözü’nün oğlu Şaban Demirözü’ne ulaştı. Tutanakları da Yusuf Demirözü’yle aynı adı taşıyan torununa ulaştırdığını yazdı. Sadece Yusuf Demirözü değil, Kore’de esir olan askerlerden Halit Küçük, Mehmet Göçer, Recep Koç’un torunları da yazara ulaştılar. Sırada diğer Kore’de esir düşen askerler var.