Film izlemek, kitap okumaktan sonra en sevdiğim uğraşım, pazarlama iletişimi alanında çalışıyorum. Pazarlama bütçesinin, film yapım bütçesini aştığı söylenen Barbie’yi ben izlemeyeyim de kim izlesin? Şaka değil, Barbie’nin pazarlama bütçesi 150 milyon dolar, yapım bütçesinin ise 145-150 milyon dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Filme bu korkunç pazarlama makinesinin güdümünde bir koyun gibi gitmiş olsam da, harcadığım zaman bütünüyle bir kayıp değildi. Filmi izledikten sonra British Vogue’da bir makaleye rast geldim: Riann Phillips’in yazdığı “No, Barbie Isn’t a Feminist Manifesto- and That is OK” (Hayır, Barbie bir feminist manifesto değil ve bunda bir sorun yok). Bu makale beni düşündürdü ve yolum Byung Chul Han’a çıktı.
Byung Chul Han kim diyecek olursanız, Güney Kore doğumlu; Avrupa’da yaşayan bir yazar, filozof ve kültür eleştirmeni. Odağına iktidar, neoliberalizm, sosyal medya, kapitalizm, popüler kültür ve akıl sağlığı gibi konuları alıyor.
Önce yazarın ‘The Burnout Society’ (Bitik Toplum) isimli eserini okudum, ardından ‘Şeffaflık Toplumu’nu. Hakikaten yaşadığımız zamanların dip akımlarını afişe eden çalışmalar. İnsanın hem gözünü açıyorlar, hem de üzerine bir ağırlık bırakıyorlar.
‘Beden’in yolculuğu: Cefa, disiplin, aşk
Han’ın ‘Palyatif Toplum’ kitabında yer alan ‘Mutluluk Zorlaması’ makalesi bence Barbie ile beraber düşününce özellikle manidar. Han, modern öncesi toplumu ‘cefa toplumu’ olarak tanımlar, bu toplumda insan bedeni iktidar tarafından habire şiddet görür. İşkenceye uğrar, zindanlarda çürütülür, deforme olur.
Endüstri Devrimi ile beraber ‘disiplin toplumu’na geçiş olur ve bu toplum “üretim aracı olarak öğrenmeye yatkın bedenler imal eder.”
Endüstri sonrası çağda ise beden artık kendi kendinden hoşlanan bir bedendir, artık akıllı iktidar dönemidir. İktidar acıyla bağlantısını tümden koparmıştır. Bireyin sürekli hayatını anlatması, paylaşması, kendini ortaya koymasına müsamaha vardır.
Birey bunu özgürlük zannederken, tam gözetim mümkün olur. Baskı, özgürleşme üzerinden kurulur. Bu süreçte acı, hayatın kaçınılmaz parçası olmaktan çıkar, ne pahasına olursa olsun kaçınılması, reddedilmesi gereken bir şeye dönüşür.
Han, bu dönüşüme medya ve ilaç endüstrilerinin katkılarına dikkat çeker. Neoliberalizmde, her tür olumsuzluk; yerini kendine dönme, kendini gerçekleştirme gibi, bireyselliğe özendiren, mutluluğu dayatan ve günümüzde her yerden fışkıran söylemlere bırakır. Herkesin kendisiyle bu denli meşgul olduğu bir toplumda, toplumsal dinamikleri eleştirel bir gözle incelemek zorlaşır.
Barbie filminin merkezinde olan oyuncak Barbie, nesiller boyunca kız çocuklarının vücut algılarını bozmuş olmakla, tüketime özendirmekle ve bir kapitalizm vasıtası olmakla eleştirildi. Film bu eleştirilere karşı bir kefaret gibi konumlanıyor. Öte yandan film Mattel’in bünyesindeki Mattel Films’in sponsorluğunda üretilmiş. Mattel gibi kapitalizmin kalbinden bir şirketin samimi bir kapitalizm eleştirisi yaptığına inanabilir miyiz? Filmi sarmalayan ölçek dışı pazarlama, bizi buna inanmaya filmin feminizmi mesele ettiği iddiasıyla güdümlüyor.
‘Beyaz feminizm’le ancak bu kadar
Film, küçük yaştaki izleyiciler için bir takım feminist kavramlara giriş dersi niteliğinde değerlendirilebilir. Öte yandan ortaya koyduğu yaklaşıma ‘beyaz feminizm’in bir örneği diyenler de var. “Beyaz feminizm” kadınları ezen ataerkillik, kapitalizm, emperyalizm gibi sistemleri değiştirmeye çalışmayan, başarıyı bu sistemler içinde arayanlara yönelik bir kavram. En tipik örneği, Google ve Meta’nın yöneticilerinden Sheryl Sandberg, manifestosu da ‘Lean In’ (Sınırlarını Zorla) kitabı olarak gösteriliyor. Filmde, sonlara denk gelen önemli bir konuşma var. British Vogue’daki yazısında Phillips, “Bu konuşmada farklı ırklara, sınıfsal baskılara ve kolonyalizmin mirasına değinilebilirdi, evet, ama eğlencelik popüler filmlerin de dünyadaki baskılara derman olmasını beklemeyelim” demeye getirmiş.
Barbie’nin tanıtım bütçesi, Türkiye’nin tanıtım bütçesi
Düşünün ki Türkiye’nin 2022 toplam turizm tanıtım bütçesi 140 milyon dolar. Pazarlama bütçesi 150 milyon dolar olan bir film, basit bir eğlencelik olmaktan çıkar. Neye işaret ettiğine, nelerden yararlandığına dikkat etmek gerekir. Çünkü bunların hepsini dolaşıma sokar.
Feminizmi de pazarlanabilir bir obje gibi gören bu film benim hoşuma gitmedi. Byung Chul Han ise hoşuma gitmeme nedenlerini bana gösterdi. Ama sonuçta, kapitalizm makineleri öylesine güçlü estirdi ki, o rüzgara kapılıp tıpış tıpış Barbie filmine gittim ve kendi paramla bu makineyi destekledim. Yani masum değiliz, hiçbirimiz.
Yazıda bahsi geçen yazarlar, kitaplar
Byung Chul Han, The Burnout Society (Bitik Toplum) ve Şeffaflık Toplumu
Sheryl Sandberg, Lean In- Sınırlarını Zorla